İzleyiciler

TRABZON DEMOKRATLARI

Fotoğrafım
TRABZON, Türkiye
DEMOKRAT ANAVATAN PARTİSİ İL TEŞKİLATI

31.08.2008

ÜRETİCİ MAĞDUR EDİLMİŞTİR....

Üreticinin açıklanan fiyat ile çok zor günlere doğru sıkıntılı bir yolculuğa başlamıştır. Açıklanan 4 YTL’lik fiyat, Hava şartlarından dolayı belirtilen randımanı veremeyeceğine göre Eylül ayında serbest piyasada fındığın 2,5 - 3 YTL’den işlem göreceğini göstermektedir.
Eylul ayı nedir diye bakacak olursak RAMAZAN dır –Okul öncesi dir-BAYRAM arifesidir.Çoluk çocuk bekleyişin yapıldığı günlerdir…
Üretici fındığı toplattırdı günlükçüye para verecek, çocuğuna okul ihtiyacı görecek Ramazan – Bayram için kumanya görecek ama tüm bu giderleri karşılamayan bir piyasa fiyatı oluştu bununla nasıl baş edecek orası muallak.
Hükümetler halka karşı üreticilere karşı sorumluluklarını yerine getirmekle mükellef olmalıdırlar.ama gördük ki son 3.yıldır üretici perişan..
Fındık üreticilerinin yarıdan fazlasının 5-10 dönümlük arazi varlığına sahip olduğunu göz önüne alınmadan fiyat oluşturulmuştur. Fındık alanlarında zaten arazi şartları zor üründe bu zorlukta toplatılması bakımından en zor olan kısım yevmiyeciler topladıkları fındığın bedelini peşin isterler,patoscu peşin ister kumanyacı peşin ister ama kendisinin ürününün bedelini almak için 2009 u beklemesi gerekmektedir.
Bu ekonomik şartlarda bu bekleyiş çok zordur.Hükümet Eylül ayı için fiyatı 4 YTL belirleyip kademeli fiyat kararı alarak, ürettiği fındığı bekletme şansı olmayan küçük üreticileri adeta cezalandırmıştır. Tabiî ki kazançlı çıkanlarda olacaktır;
Bu dönemde yeri olmayıp ürününü depolayamayan küçük üreticilerden yoğun fındık alacak olan sözüm ona BÜYÜK ve BAZI tüccarlar, Aralık-Ocak ayında bu fındıkları TMO’ya 5 YTL’den satarak karlarına kar katacaklardır.
Ayrıca YETKİLİLER ın açıklamasını istediğimiz esas sorun da işte tam burada devreye girmektedir.
ACABA Lisans alıp depoculuk yapmak için müracaat edenlerin yetkisi ve işlem zamanı bahsi geçen 2009 yılı içinde olduğundan mı bu zamanda lisanslı depoculara bu fiyat imkanı sağlanmıştır merak ediyoruz….

MEHMET BAŞKAYA
ANAVATAN PARTİSİ
TRABZON MERKEZ İLÇE BAŞKANI

24.08.2008

PARTİMİN HER YERDE EMRİNDEYİM

AHMET TURFANDA


Anavatan partisi Merkez ilçe teşkilatı Başkan yardımcılarından Ahmet TURFANDA işleri dolayısıyle istanbulda ki çalışmalarından bulduğu fırsat ile partili arkadaşlarıyla etkinliklere katıldı.





Turfanda ''Trabzonda olmaktan ve arkadaşlarımla beraber nefes almaktan büyük mutluluk duydum.Ticari işlerimin yoğunluğu nedeniyle il dısında olmaktan onlara zaman ayıramamıştım bu etkinlik sayesinde beraber olup güzel anlar yaşadık ,Bu arkadaşlığı ve dostluğu partililer olarak yaşatmak ilerletmek borcumuzdur,Partimin her yerde emrindeyim ''.dedi....

HER ZAMAN VARIZ..

MEHMET BAŞKAYA

''PARTİMİN HERZAMAN YANINDAYIM .ÖMRÜM YETTİKÇE ANAVATAN PARTİSİNE HİZMET ETMEYE DEVAM EDECEĞİM,GENÇ ARKADAŞLARIMIZLA YANYANA KOLKOLA HALKA HİZMET ETMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİYORUZ.BU ÇABALARIMIZA DESTEK VEREN YÖNETİM KURLUMUZ VE PARTİLİLERİMİZE TEŞEKKÜR EDERİM.''

ANAVATAN OKSİJEN DEPOLADI....






ANAVATAN PARTİSİ İL TEŞKİLATI HAFTA SONU ETKİNLİKLERİNDE BU DEFA TAŞKÖPRÜ-SANTA-ÇAKIRGÖL YAYLA GEZİSİNDEYDİ.

GEZİYE KATILAN PARTİLİLER BU TÜR ORGANİZASYONLARIN SÜREKLİLİĞİNİN SAĞLANMAS İÇİN FEDAKARLIKLAR YAPMALYIZ DEDİLER...

STRESLİ BİR YEREL SEÇİM ÇALIŞMASINA BAŞLAYACAK OLAN TEŞKİLATIN BU GÜZEL GEZİ İLE BOL BOL OKSİJEN DEPOLADIĞINI SÖYLEYEBİLİRİZ...

23.08.2008

Büyük oyun devrede! BÜYÜK OYUN(1)


Irak’ı işgal için Saddam’ı kullanan, Afganistan’a Ladin’le çöreklenen ABD, Karadeniz kilidini ise Saakaşvili’yle açtı


Kuşatma harekatıİŞgal ettiği Irak’ı bölüp, kukla Kürdistan devleti kurarak Türkiye’yi güneyden çeviren ABD, 1 Mart’ta tezkerenin reddiyle başaramadığı Karadeniz kuşatmasını, yine kendisinin paralı devrimle işbaşına getirdiği kukla Gürcü lider Saakaşvili sayesinde gerçekleştirdi.
Bir taşla iki kuş vurduSaakaŞvİlİ’yi de tıpkı kendisine “işgal” zemini yaratan Saddam ve Ladin gibi kullanarak Osetya’ya saldırtıp Rusya’yı savaşın içine çeken ABD, bu sayede hem Polonya ile füze savunma sistemi anlaşması yaptı hem de Karadeniz’e savaş gemilerini soktu.


Irak’a müdahale etmek için Saddam Hüseyin’i Kuveyt’e saldırtan ABD, Afganistan’ı işgal etmek için ise elleriyle beslediği El Kaide lideri Usame Bin Ladin’e ikiz kuleleri vurdurttu.
Aynı taktik Karadeniz’e açılma projesi içinde kullanıldı. Reddedilen 1 Mart tezkeresi ve uyuşturucu ile mücadele bahanesiyle Karadeniz’e açılma hayalleri suya düşen ABD, bu kez

Saakaşvili’ye sarıldı.


Soros devrimiyle iktidara getirilen Gürcü lider, Osetya’nın üzerine gönderilip Rusya savaşa çekildi. Hedefine ulaşan ABD ve NATO, insani yardım kılıfıyla gemilerini Karadeniz’e gönderdi.
Haber: Mustafa DURANKafkaya’da yaşanan gerilimin ardından müthiş bir tezgah çıktı. Gürcistan ve Rusya arasındaki savaş, ABD’nin temellerini 1957 yılında attığı Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) bir adım daha öteye taşıdı. 1957 yılında hazırlanan “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi”, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte “Büyük Ortadoğu Projesi” olarak devreye sokuldu. İlk etapta, “Orta Doğu ve Kuzey Afrika” yı kapsayan projenin adı yeniden “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Girişimi” haline dönüştürülerek, Kafkaslar ve Orta Asya da hedef haline getirildi.


Saddam’ı kullandı astırdı BOP’un ilk adımı olarak, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin desteklendi ve Kuvety’e saldırtıldı. Ülkeyi ve bölgeyi istikrarsızlaştıran ABD, zemini hazırladıktan sonra bölgeye müdahale etti. 1. ve 2. Körfez savaşlarının ardından Irak, BOP’da öngörüldüğü gibi fiilen 3 parçaya bölündü, ABD ise Orta Doğu’ya bir daha çıkmamak üzere yerleşti. Washington kullandığı Saddam Hüseyin’i de bir bayram sabahı apar topar idam ettirdi.


Ladin hâlâ bulunamadı Planın ikinci ayağı olan Afganistan’da da benzer oyunlar sergilendi. Haber alma servisi CIA tarafından kurulduğu, korunduğu ve kollandığı iddia edilen El Kaide örgütü, 11 Eylül 2001’de ABD’de uçaklı saldırılar düzenledi. Çok sayıda insanın ölümüyle sonuçlanan olayın ardından, örgütün Afganistan’da konuşlandığı öne sürülerek Kabil işgal edildi. Yüz binlerce insanın hayatına malolan saldırının ardından yıllar geçmesine rağmen, ne hikmetse örgüt lideri Usame Bin Ladin’e bir türlü ulaşılamadı. Harabeye dönen ülke hala işgal altında.


Karadeniz için ilk atak Proje kapsamında Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da Yahudi spekülatör Soros’un paralarıyla “renkli devrimler” yapıp yandaşlarını iktidara getiren ABD, Karadeniz’de askeri varlık göstere bilmek için de çeşitli girişimlerde bulundu.


Irak’ı işgal etmeden önce Türkiye’den üs isteyen ABD’nin konuşlanmak istediği limanlar arasında Trabzon ve Samsun limanları da vardı. Ancak ABD’nin talepleri doğrultusunda hazırlanan “Irak Tezkeresi” nin 1 Mart 2003’te reddedilmesiyle birlikte Beyaz Saray’ın Karadeniz’e açılma umutları suya düştü.


Uyuşturucu bahanesi Tezkerede umduğunu bulamayan ABD, daha sonra NATO’yu devreye sokarak, terör, uyuşturucu ve kaçakçılıkla mücadele bahanesiyle Karadeniz’e donanma göndermeye kalkıştı. Kendi ürettiği terörü bahane eden ABD, “Akdeniz” de NATO bünyesinde faaliyet gösteren Aktif Çaba Deniz Gücü’nün görev alanının Karadeniz’i de kapsayacak şekilde genişletilmesini gündeme getirdi. İlk olarak ABD Dışişleri Bakanlığı-Avrupa ve Avrasya sorumlusu Kurt Volke tarafından gündeme getirilen teklif, başta Rusya olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan bazı ülkeler tarafından reddedildi.


Sorosçular destekledi Rusya karşı çıktıAnkara ve Moskova, bu mücadelenin Karadeniz ülkelerinin üyesi bulunduğu, “Karadeniz Gücü -Blackseafor” adlı teşkilatça yapılabileceğini ve ayrıca bir NATO girişimine gerek olmadığını dile getirerek tepki gösterdi.


NATO’nun yeni üyeleri Bulgaristan ve Romanya ile Soros parasıyla iktidar koltuğuna oturan Gürcistan ve Ukrayna yönetimi, ise ABD’nin talebine sıcak baktı. Ancak, Türkiye ve Rusya’nın içinde olmadığı bir Karadeniz projesinin ölü doğacağı göz önüne alınarak planlar rafa kaldırıldı. Boşa giden ikinci hamlenin ardından ABD’nin gerçek niyetini ortaya koyan açıklamalar gelmişti.


ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, tam da 10.Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’in Rusya ziyaretine denk gelen bir zamanda açıklama yaparak, ülkesinin Karadeniz’de daimi donanma varlığı oluşturmak ve müttefiklerimizle çalışmak istediğini açıklamıştı.


Saakaşvili devrede Karadeniz’e açılmak için 2 girişimi de boşa çıkan ABD, çareyi bilindik taktiklere başvurmakta buldu. Soros devrimiyle iktidara getirdiği Mihail Saakaşvili yönetimini Güney Osetya’ya karşı sürekli kışkırtarak Rusya’yı rahatsız eden ABD, bölgede tansiyonu kontrollü olarak yükseltti. Gürcistan ise ABD’nin telkinleri doğrultusunda, 7 Ağustos akşamı tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya’yı işal etti, Rusya da karşılık vererek Gürcistan’ı harabeye çevirdi. Washington işte bu tezgahın ardından Karadeniz konusundaki amaçlarına ulaştı. Rusya’yı savaşa çekerek Gürcistan’ı yerle bir ettiren Beyaz Saray, insanı yardım bahanesiyle, Karadeniz’e 2 askeri kargo gemisi, 2 donanma gemisi ve bir sahil güvenlik gönderme kararı aldı. ABD aynı zamanda bunu bahane ederek Polonya’yla füze kalkanı anlaşmasını imzaladı.


Savaş gemileri Boğaz’dan geçtiTürkiye ile ABD arasında yaşanan Möntrö krizinin çözümlenmesinin ardından Karadeniz’de sular yeniden ısındı.

Dün, ABD, Almanya ve İspanya savaş gemileri sahil güvenlik botları da eşliğinden boğazlardan geçti. Polonya’nın da Boğazlar’dan geçiş için bildirimde bulunduğu ifade edildi. Bugün ise ABD’ye ait tonajı düşük iki donanma gemisinin ve bir sahil güvenlik gemisinin Boğazlar’dan geçeceği vurgulandı.ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Robert Wood da Türkiye’nin, Gürcistan’a insani yardım malzemeleri taşıyan 2 Amerikan donanma gemisi ve bir sahil güvenlik gemisinin Karadeniz’e geçişine onay verdiğini doğruladı. Öte yandan gemilerin boğazdan geçişi sırasında kendilerini “Yurtsever Cephesi” olarak adlandıran bir grup ABD’yi protesto etti.


Yakında Trabzon limanını isterlerİşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, ABD savaş gemilerinin boğazlardan geçilmemesi gerektiğini söyledi. İstanbul’da bir basın açıklaması yapan Önsel, ABD’nin, Kafkasya gerilimiyle Rusya’yı test ettiğini öne süren Önsel şöyle devam etti: “ ABD’nin Rusya’yı kuşatma projesinde Boğazlar ve Karadeniz tayin edici önemdedir. Bir yolunu bulup Montrö delinmelidir. Gemilerin tonajı düşürülür, ve yanlarına ABD’nin savaş gemileri katılarak Karadeniz’e çıkılır. İşte ABD’nin yaptığı da budur. ABD Montrö’ye uyacağım diyerek Montrö’yü delmektedir. Montrö’nün özünü iğdiş ederek, şeklen uyuyor görünerek Kafkasya’ya yapacağı yığınağın engellerini aşıyor. Sonuç olarak ABD Kafkasya’daki hakimiyet mücadelesine Tayyip’ler aracılığıyla Türkiye’yi de sürüklüyor. İnsani yardım mavallarıyla kimseyi kandıramazsınız. Montrö’nün bu delinişi büyük gelişmelere gebedir. Rusya bu durumu savaş nedeni olarak ilan etmiştir.” “Yakında Trabzon limanında ABD gemilerinin mevzilenmesi gündeme gelecektir.” diyen Önsel ABD’nin Orta Asya’nın derinliklerine girme stratejisi güttüğünü dile getirdi.

ABD’den peşmergeye: Arkanızdayız! Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Irak Büyükelçisi Ryan Crocker, ülkesinin Kürtler’e sırtını dönmeyeceğini öne sürdü. Peşmerge reisi Barzani’nin ’Kurdistan TV’sine konuşan küstah Büyükelçi, ’Irak’ın özgürleştirilmesi’süreci başlamadan önce ABD’nin, ’Kürdistan’olarak nitelendirdiği Kuzey Irak’taki Kürtler’i desteklediğini söyledi. ABD Büyükelçisi, “Amerika geçmişte olduğu gibi gelecekte de, Kürdistan’a yönelik desteğini sürdürecek ve hiçbir şekilde de desteğini kesmeyecektir” dedi. Büyükelçi, ABD’nin Kuzey Irak’a yönelik desteğini kestiği yönündeki haberleri de yalanladı. Erbil’e yabancı çıkarmasıÖte yandan Erbil’de düzenlenen ’Kuzey Vilayetleri Ekonomi Konferansı’başladı. Bölgesel Kürt yönetiminin Başbakanı Neçirvan Barzani başkanlığındaki konferansa, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi ve çok sayıda üst düzey yetkili de katıldı. Başbakan Neçirvan Barzani, Kürt Bölgesi ile Bağdat arasındaki ilişkilerin tarihi gelişimini ve günümüzdeki boyutlarını anlatırken Irak’taki Kürt, Arap, Türkmen ve diğer oluşumların geçmişte acılara uğradığını ancak, şimdi iyi bir gelecek için fırsat doğduğunu, birlikte iyi bir gelecek inşa edileceğini söyledi.KAYNAK..YENİÇAĞ/

DOSTLAR BİZİ PAZARDA GÖRSÜN !!!


CUMHURİYET TARİHİNDE DIŞ SİYASETİNİN İFLAS ETTİĞİ TEK HÜKÜMET AKP HÜKÜMETİDİR


BAŞBAKAN R.TAYYİP ERDOĞANIN TÜRK DIŞ SİYASETİNİN İLK İFLASIN İLK ADIMLARI AB'nin KKTC dayatması olduğunu RAHATLIKLA SÖYLEYEBİLİRİZ.


Şöyle bir hatırlayın 3 kasım 2002 de AKP iktidara gelir gelmez ilk dış politikasını KKTC uyguladı


AKP iktidarı BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN o zaman ne demişti bir hatırlayalım


Biz her zaman bir adım önde olcağız diye
Sayın r.denktaşın 30 yıldır KKTC sorun çözen değil
Sorun üreten biri olduğunu söyleyerek
Adeta rumların sözcüsü gibi...
KKTC c.başkanı sayın r.denktaşı yerden yere vurmuştu.


O zamanın T.C dışişler bakanı şimdiki c.başkanı A.Gül TÜRKİYENİN AB girmesinin en büyük engel sözde KKTC olduğunu idda edrek AB'nin bu oyununa alet olmuşlardır.


Hatta KKTC seçimlerini bizati BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN ve AKP kurmayları KKTC genel seçimde açık desteğiyle şimdiki KKTC c.başkanı TALATA açık destek vererek KKTC de iktidara getirmişlerdir.


KKTC nin dünya siyasi konjoktörünü çok iyi bilen deneyimli cumhurbaşkanı sayın R.Denktaş o zaman ANNAN planına karşı çıkmıştı


sayın Denktaşın karşı çıkmasının en büyük nedeni KKTC kazanılmış haklarını yok ediyor RUMLARA KKTC yi teslim eden bir plandır diye başta T.C BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN olmak üzere tüm dünya kamoyuna anlatmıştı.sayın DENKTAŞ ABD ABnin KKTC üzerinde oynana bu oyununa TÜRKİYENİNDE bu oyunlara gelmemesi için elinden gelen tüm gayreti göstermişti.


AMA !
NE BAŞBAKAN R.TAYYİP ERDOĞAN
NEDE KKTC BAŞBAKANI TALAT
sayın DENKTAŞIN BU ÇOK ÖNEMLİ SÖZLERİNİ duymazdan gelimişlerdi.
AB sözde eğer KKTC halkı refarandumda ANNAN planına evet derse TÜRKİYEYİ AB girecek propagandası gerek türkiyede gerekse KKTC iyide tutmuştu bunun en açık delili


KKTC ANNAN planı referandumda yüzde 65 üzerinde EVET diyerek planı kabul etmesi bunun en açık delili isbatı olmuştur.


Diğer yanda RUMLAR ANNAN PLANINA yüzde 70 yakın HAYIR demişlerdi.
PEKİ AB KKTC ANNAN PLANINA EVET RUMLAR İSE HAYIR DEMELERİNE RAĞMEN GÜNEY KIBRISA YANİ RUMLARA HAYIRIN MÜKAFATI OLARAK AB GİRMİŞLERDİ


YA KKTC ANNAN PLANINA EVET DEMELERİNE RAĞMEN HEM KKTC HEM TÜRKİYEYİ AB KAPISININ DİBİNE NÖBETCİ OLARAK DİKMİŞLER
BEKLEN BELKİ İLERDE SİZEDE SIRA GELİR DİYE ADETA TÜRKİYENEN ALAY ETMİŞLERDİR.


KENDİ ÜLKEMİZİN İÇ VE DIŞ BİR ÇOK SORUNLARINA ÇÖZÜM BULAMAYAN BİR BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN NASIL OLACAKTA
RUSYA GÜRCİSTAN SORUNUNA ARABULUCULUK YAPARAK ÇÖZÜM BULACAK ?


BU MASALA KİM İNANIR NE KADAR İNANDIRICI OLUR.
TÜRKİYENİN BİR ÇOK İÇ VE DIŞ SORUNLARI VAR İKEN AKP İKTİDARI 6 YILDIR BAŞTA KKTC OLMAK ÜZERE


TÜRKİYE YUNANİSTAN İLE EGE SORUNUNU MU ÇÖZDÜ ?
DİĞER YANDA IRAKTA TÜRKMENLERİN SORUNUNU MU ÇÖZDÜ ?
YILARDIR ERMENİLERİN AZERBEYCANIN İŞGAL EDEN TOPRAKLARINI İŞGALDEN KUTARDIMI Kİ


DAHA SAYMAKLA BİTMEYEN TÜRKİYENİN BİR ÇOK ÖNEMLİ SORUNLAR ORTADA DURURKEN TAYYİP ERDOĞAN AKP İKTİDARI 6 YIL BOYUNCA BU SORUNLARI


BİR GÜN OLSUN ULUSLAR ARASI KAMOYUNA TÜRKİYENİN HAKLI DAVASINI GÜNDEMİNE BİLE GETİRMEYEN BİR İKTİDAR ...
NASIL OLURDA RUSYA GÜRCİSTAN ARABULUCULUĞUNA FAYDASI OLABİLİR BAŞBAKANIN BU ARABULUCULUK ROLÜ
( DOSTLAR BİZİ PAZARDA GÖRSÜN) MİSALİNDEN ÖTEYE GEÇMEZ.
TÜRKİYE ABD ve AB TAHAKÜMÜ ALTINDA BİR DIŞ POLİTİKANIN TEK SONUCU VARDIR ODA ABD ve AB nin MAŞASI KUKLASI OLMAKTAN ÖTEYE GEÇMEZ.


NE ZAMAN Kİ TÜRKİYE KENDİ POLİTİKASINI KENDİSİ BELİRLEDİĞİNDE
İŞTE O ZAMAN HEM ÜLKEMİZDE HEMDE DIŞ ÜLKELERDE İTİBARIMIZ OLUR.


TÜRKİYE ARTIK KENDİ DIŞ POLİTİKASINI KENDİ BELİRLEMELİ BİR BAŞKALRININ EMRİ KOMUTASI İLE DIŞ POLİTİKA YÜRÜYEMEYECEĞİNİ ARTIK BAŞBAKAN R.TAYYİP ERDOĞAN BUNUN FARKINA VARMALI TÜRKİYENİN BU YANLIŞ DIŞ POLİTKALARDAN BİR AN ÖNCE KURTULMALI.


TÜRKİYE İÇİN ONURLU BİR DIŞ POLİTİKA İZLEMELİDİR

BAŞBAKANIN EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET ANLAYIŞI !

BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN MEMURA AĞUSTOS'TAN GEÇERLİ OLMAK ÜZERE EK ZAMM AÇIKLADI.


Ya asgari ücretlinin maaşı 2008 sonuna kadar alacağı maaş 457 YTL dir.
Hani HAKCA PAYLAŞIM için geldiğinizi idda ediyordunuz ?
Hani ADALETLİ KALKINMA için geldiğinizi idda ediyordunuz ?
Hani ne oldu başbakan tayyip erdoğan
Çalışanın birine 457 ytl maaş vereceksin diğer çalışana da 2000 ytl maaş vereceksin ikisinde haydi bir ay boyunca geçinin diyeceksin;
Bunun adıda HAKCA PAYLAŞIM ADALETLİ KALKINMA olacak diyeceksin !
Bu nasıl HAKCA PAYLAŞIM başbakan tayyip erdoğan ?
Bu nasıl ADALETLİ KALKINMA başbakan tayyip erdoğan ?
Bunun adı olsa olsa

MERHAMET DUYGUSUNDAN YOKSUN !
ACIMA HİSSİ DUGUSUNDAN UZAK !
BÖYLE BİR ANLAYIŞ DÜPE DÜZ VİCANSIZLIKTIR.
Ülkemizde geçim sıkıntısının ayuka çıktığını bilmeyen yoktur
Daha üç ay evel fakirin sofrasının olmasa olması

BULGURA YAĞA NOHUTUNDAN TUT FASÜLYESİNE MERCİMEĞİNE PİRİNCİNE VARINCAYA KADAR YÜZDE 200 VARAN ZAMLAR
DİĞER YANDAN ELEKTİRİĞİNDEN TUT TÜPÜNE KADAR YÜZDE 100 VARAN BU ZAMLARI YAPACAKSIN
ARDINDAN ASGARİ ÜCRETLİYE 457 YTL İLE GEÇİN DİYECEKSİN.
BÖYLE BİR DÜZENİN NERESİNDE ADALET VAR ?
BUNUN NERSİNDE VİCDAN VAR ?
BUNUN NERSİNDE MERHAMET VAR ?
AZICIK VİCDAN SAHİBİ OLAN...
BİRİ BUNA VİCDAN MERHAMET ADALETLİ OLDUĞUNU ALLAH'IN BİR KULU VAR DİYEBİLİR Mİ ?
SAYIN BAŞBAKAN BU KÖLE DÜZENİNİN BEKCİSİ OLMADAN VAZGEÇİN
BU 457 YTL İLE ÇALIŞAN ASGARİ ÜCRETLİYEDE Bİ DÖNÜN HALİNE BİR BAKIN
BU İNSANLARDA BU ÜLKENİN AYNI SİZİN GİBİ BİR FERDİ
MEMURA VERDİĞİNİZ EK ZAMDAN BU ASGARİ ÜCRETLİYEDE MAAŞINA AYNI İYİLEŞTİRME YAPMANIZ MİLYONLARCA İNSANI SEVİNDİRMENİZ
EN AZINDAN İNSANLIK ADINA YAPMANIZ GEREKİR.

22.08.2008

Her tarım ürünü gibi ‘fındık’ da ‘bereket ve hareket’ getirir


Biz yıllardır tarım ürünlerinde üretim ve pazarlama düzenini kuramadığımız için (arz ve talep dengesini bir türlü tutturamadığımız için), (1) Ürün az olur, ağlarız. (2) Ürün çok olur, ağlarız.Bunun sonucu , (1) Tarım sektörünün potansiyelini yeterince değerlendiremiyoruz. (2) Tarımda üretim yapanlar mutsuz ve fakir. (3) Tarım alanlarından kentlere büyük göç var.Yanlış politikalarla dünya pazarında ağırlığı olan ürünlerimiz yavaş yavaş üretilemez oluyor. (1) Türk tütünü diye bir şey vardı. Yok oldu. (2) İncirde iddiamızı kaybetmek üzereyiz. (3) Çekirdeksiz kuru üzüm yetiştirenler dertli. (4) Pancar çiftçisi yarından endişeli. (5) Pirinçte, bakliyatta üretim geriliyor, ithalata bağımlı hale geliyoruz. (6) Ayçiçeği ve yağlı tohumlar üretimi iç talebin yarısını karşılamıyor. (7) Buğday ekenler mutsuz. (8) Pamukta üretim yetersiz...


Say say bitmiyor.

Halbuki her tarım ürünü ekonomide hareket yaratır.

Ekonomiye bereket getirir.

Tarım ürünleri katma değeri en yüksek ürünlerdir.

İşlemenin nimetlerini de üretici paylaşabilir, işlemenin katma değeri ülkede kalırsa...


Piyasaya hareket gelecekŞimdilerde fındık gündemde. Fındığın bereketinden, ekonomiye getireceği hareketten önce neleri tartışıyoruz? Hükümet neden çekiniyor...

(1) Bu yıl üretim fazla. Bu fazla ürünü ne yapacağız?

(2) Pazarlama nasıl gerçekleşecek? Az sayıdaki güçlü alıcıya karşı, çok sayıda güçsüz ve teşkilatsız üreticiyi kim ve nasıl koruyacak?

(3) Az sayıda alıcı nedeniyle serbest rekabete göre fiyat oluşmasına imkân olmayan piyasada, fiyatı kim, nasıl belirleyecek?Geliniz bu tartışmaları bir yana bırakalım, her tarım ürünü gibi fındığın da hem üreticisi hem ülke ekonomisi açısından “bereketinden, hareketinden” söz edelim.


Bu yıl 750 bin ton kabuklu fındık üretimi gerçekleşmişse, bu ürünün piyasa değeri kilosu 5 YTL’den 3.7 milyar YTL’dir. Üreticinin eline ortalama 3.5 YTL’den 2.5 milyar YTL geçecek.


Fındık üreticisinin çoğu küçük üreticidir. Ortalama 20 dönüm fındıklığından ortalama 5 - 6 bin YTL net getirisi olacak üreticidir. Bu fındıktan başka geliri olmayan aileler için ayda ortalama 500 YTL gelirdir. (Sulak arazide, alternatif ürün yerine fındık yetiştirenlerden, fındıkçılığı ek gelir kaynağı olarak yapanlardan söz etmiyorum. Ordu, Giresun ve Trabzon’da yamaç arazide üretim yapanların gelir hesabını veriyorum.)


Götürüsü kadar getirisi önemliAçık anlatımıyla, fındık geliri bu kadar düşük olanlar ellerine geçen parayı hemen harcama durumundadır. Üreticinin bu yıl ürününün satışı sonucu eline geçecek yaklaşık 2.5 milyar YTL piyasaya dökülünce ekonominin değişik sektörlerinde hareket yaratacaktır.


Fındık piyasaya çıkmadan önce, üretim aşamasında da fındığın nimetinden çok sektör yararlanıyor.

Gübreciler gübre, ilaççılar ilaç satıyor. Çapacılara, toplayıcılara iş imkânı ortaya çıkıyor. Doğu ve Güneydoğu insanı geçici işci olarak fındık toplamasının karşılığında az da olsa cep harçlığı elde ediyor.Doğrudan fındık üreticisiyle ilgili bir konu değil ama, ekonomi için önemli bir başka konu daha var. Eğer başarılı bir dış pazarlama yapılabilirse, fındık ihracatından ülkeye bu yıl en az 1, en çok 2 milyar dolar döviz girecek.Tarıma gereken önemi vermiyoruz...


Üreticiyi, “Salmışız çayıra... Mevlam kayıra!..” diyoruz ama, tarım hem üretim değeri hem istihdam bakımından önemli. Tarım ürünü çok insanın ana gelir kaynağı. Bu nedenle fındıkta ve diğer tarım ürünlerinde oluşacak fiyatın getirisini-götürüsünü iyi hesaplamak gerekiyor. Sadece götürüye bakmak yeterli olmuyor. ilgililere duyurulur.../ALINTIDIR..GÜNGÖR URAS

21.08.2008

Sen misin AKP'liye tutanak tutan!

AKRABASININ sağlık karnesiyle eşi Zehra Çorbacı'yı acil servise getirdiği iddiasıyla AKP Pazar ilçe Başkanı Rasim Çorbacı hakkında tutanak tutturup şikayetçi olan Rize Devlet Hastanesi doktoru Gökhan Özçelik, olaydan sonra 3 ayrı atama geçirdi.

Sen misin AKP'li başkana tutanak tutan! VatanAKP'li başkan hakkında tutanak tutturan doktora tayin

AKRABASININ sağlık karnesiyle eşi Zehra Çorbacı'yı acil servise getirdiği iddiasıyla AKP Pazar ilçe Başkanı Rasim Çorbacı hakkında tutanak tutturup şikayetçi olan Rize Devlet Hastanesi doktoru Gökhan Özçelik, olaydan sonra 3 ayrı atama geçirdi. Özçelik, son olarak Kalkandere ilçesi Acil Servis İstasyonu'nda görevlendirildi.

Rize'de 14 Ocak 2008 tarihinde yaşanan olayda, AKP Pazar İlçe Başkanı Rasim Çorbacı, parmağı kesilen eşi Zehra Çorbacı'yı önce Pazar Devlet Hastanesi'ne, ardından da Rize Devlet Hastanesi'ne getirdi. `Yumuşak doku kesiği' teşhisi konularak pansuman yapılan Zehra Çorbacı, iddiaya göre yaşını soran doktora çelişkili bilgi verdi. Bunun üzerine sağlık karnesini inceleyen Acil Servis doktoru Gökhan Özçelik, karnenin Selime Çorbacı'ya ait olduğunu fark edince tutanak tutturup, olayı savcılığa intikal ettirdi.

Haklarında Rize Ağır Ceza Mahkemesi'ne `sahtecilik' suçundan dava açılan Rasim ve Zehra Çorbacı da, doktor Özçelik'i, Sağlık Müdürlüğü'ne şikayet etti. Şikayet sonrası başlatılan inceleme sonucunda, hasta yakınları ile tartıştığı ve hakaret ettiği gerekçesiyle doktor Özçelik'in görev yeri değiştirildi ve Dr Özçelik, Tenzile Erdoğan Güneysu Gün Hastanesi'nde görevlendirildi. Ancak Başhekimliğin doktor eksikliğini öne sürerek karşı çıkması üzerine Özçelik yeniden Rize Devlet Hastanesi'ne döndü. Ama kısa süre sonra, önce Yolbaşı Beldesi Sağlık Ocağı'na, ardından da Kalkandere İlçesi 112 Acil Servis İstasyonu'na atandı. 3 yıllık hekim olduğu belirtilen Gökhan Özçelik'in 16 aydır Rize Devlet Hastanesi'nde görev yaptığı belirtildi. Doktor Özçelik hakkında daha önce de 4 ayrı şikayet olduğu ancak bunlarla ilgili soruşturmalarda suçsuz bulunduğu kaydedildi.alıntı:Resulkurt.com

sahtekara kasa teslim edilmiş...






Aklı başında hiçbir çiftçi “çaresiz tavuklarının barındığı kümese hırsız tilkiyi bekçi olsun” diye tutar mı?


Her işin başı insan. Temiz, dürüst, şerefli, faziletli insan.


Dünya ne kadar kirlenirse kirlensin, hemen herkes “sabıkası olmayan, suça, sahteciliğe, sahtekârlığa bulaşmamış” insanla çalışmayı arzular.


Benzin istasyonları pompacıları işe alırken, berber çırak, bakkal tezgâhtar, bankalar memur, fabrikalar işçi seçerken bile “sabıka temizliği kâğıdı” istiyorlar.


Ne yaman çelişki!

Başbakan istemiyor.

Sormuyor.

Kendisine bağlı ve kendisi dahil ancak iki bakanın daha (biri Maliye Bakanı diğeri ilgili bakan) imzasıyla harcanan “örtülü ödenek parası musluğunun” başına Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “sahtecilikten 2 yıl hapse mahkûm” ettiği Maksut Serim adlı 55 yaşındaki “lise mezununu” getirdi.


Lise muzunu!

Ve sahtecilikten hükümlü.

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in soru önergesiyle ortaya çıktığına göre, bu lise mezunu ve sahtecilikten 2 yıl hapis cezası yemiş Maksut Serim, her yıl trilyon trilyon artarak büyüyen ve 2007’de 290.7 trilyon lirayı bulan “örtülü ödeneğin” başında bulunuyor.


***Ve iktidarca korunuyor.Bakanlar onu kolluyor.Başbakan el üstünde tutuyor.Sicil belgesi olarak bilinen Başbakanlık Hizmet Belgesi’nde kurum sicili 42/4641, bilgisayar sicili 200030084, emeklilik sicili de 55351373 numaralı olan ve şimdi Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü yapmakta olan Maksut Serim’in öğrenim durumu bölümünde “lise mezunu” yazıyor.


***Lise mezunu!26 Mart 2003 günü “açıktan tayin” ile Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olarak tayin ediliyor. 3000 ek göstergeden maaş almaya başlıyor ve 9 Haziran 2004 tarihinden sonra da 6400 ek gösterge ile Başbakanlık Başmüşaviri yapılıyor, böylece müsteşar yardımcılığına eşdeğer kılınan Maksut Serim, bu kadrosuyla ve aldığı yüksek maaşla devlette çalışan lise mezunları arasında bu düzeye çıkmış tek isim oluyor.


(Bu bilgiler Şükrü Küçükşahin’in 19 Mart 2007 tarihli Hürriyet’teki yazısından alındı.)


CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın soru önergeleri vererek, mahkeme kayıtlarını inceleyip, 5 yıldır büyük bir titizlikle çalışıp belgelere ulaşarak bulduğu bilgiye göre ise Maksut Serim, Başbakanlık’a örtülü ödenek musluğunun başına getirilmeden önce Vakıflar Bankası Valide Sultan Şubesi Müdürlüğü’ne getirilmişti. Bu da torpil, kayırma, kollama ile olmuştu. Ancak Maksut Serim’in bankaya sunduğu diplomanın sahte olduğu; dolayısıyla “lise mezunu” bir kişinin banka şube müdürü olamayacağı ihbar edildi.


***Müfettişler harekete geçti.Bankadaki dosyası incelendi.Maksut Serim’in dosyasında üniversite diploması yerine Kazakistan Al-Farabi Devlet Üniversitesi’nden alınmış bir mezuniyet belgesi olduğu görüldü. Bunun üzerine Kazakistan’a ne zaman gittiği, kaç yıl kaldığı, hangi dersleri aldığı incelendi. Pasaportundaki kayıtlara göre 4 yıllık süre içinde yurt dışında ancak 2.5 ay kaldığı ortaya çıktı. Diplomasının (mezuniyet belgesinin) YÖK’ten denkliğinin olmadığı da belirlendi. Banka yönetimi onu şube müdürlüğünden almak zorunda kaldı. Mahkemeye verildi ve Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi “resmi evrakta sahtecilik yaptığı”na hükmederek 2 yıl hapis kararı verdi. Ancak Maksut Serim, 5 yıl içinde aynı suçu tekrar işlemediği sürece mahkûmiyet kararı askıda olacak.


(Bu bilgiler, Harun Gürek’in 20 Ağustos 1997’de Milliyet Ekonomi’de yazdığı haberden alındı.)***Özetlersem:Maksut Serim lise mezunuydu.Üniversite bitirmemişti.Sahte belge düzenlemişti.Mahkeme mahkûm etmişti.Fakat mahkûmiyetin infazı, işlediği suçu tekrar işlememesi şartıyla 5 yıl süreyle askıdaydı. Yani kağıt üstünde Maksut Serim, “sabıkasız” görünüyordu. Buna dayanarak Başbakan Tayyip Erdoğan onu örtülü ödeneğin başına getiriyor ve Bakan Cemil Çiçek, Milletvekili Atilla Kart’ın soru önergesine verdiği cevapta;

“Başbakanlık Başmüşaviri Maksut Serim’in sahtecilikten mahkûm olduğu şeklindeki iddialar tamamen gerçek dışıdır…” diye cevap verebiliyordu.

Adam sahteciyidi.Fakat örtüyorlardı.alıntıdır

75 AKP milletvekilinde dokunulmazlık korkusu

Yeniden Meclis’e girememeleri durumunda, haklarında fezleke bulunan milletvekilleri yargı karşısına çıkacak, mahkum olurlarsa hapse girecekler
HAKKINDA fezleke bulunan milletvekillerini seçim korkusu sardı. 22 Temmuz’da seçilemeyecek olan milletvekilleri hakim karşısına çıkacaklar.
Çeşitli suçlar nedeniyle haklarında fezleke bulunan çok sayıda milletvekili için 22 Temmuz seçimleri kader günü olacak. Yeniden seçilemeyecek birçok milletvekiline yargı yolu açılacak. Dokunulmazlık zırhını kaybeden vekiller eğer haklarında soruşturma varsa mahkemede hakim karşısına çıkacak. Meclis’te bekleyen fezlekelerde ‘ateşli silahlara muhalefet’ten ‘evrakta sahtecilik’e kadar birçok suçlama var.
3. yasama yılı olan 2004’de 102 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlandı. Dokunulmazlıkları nedeniyle hakim karşısına çıkarılamayanlar arasında Başbakan Erdoğan’dan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’dan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e kadar bir çok bakanın ismi bulunuyor. 5 yıllık süre içinde sadece AKP Ağrı Milletvekili Cemal Kaya, hakkında hazırlanan fezleke sonucunda istifa etmek zorunda kaldı. Diğer milletvekillerine ise dokundurtulmadı.
Liste başı başbakan
2007 yılı da dahil olmak üzere Meclis’te 120 milletvekili hakkında 260 dosya bulunuyor. Bunlardan 75 tanesi AKP’li milletvekillerine ait. Geriye kalan 45 dosyanın ise muhalefet milletvekillerine ait olduğu öğrenildi.
Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında İSKİ dosyasından sonra, AKBİL ile ilgili ‘evrakta sahtecilik’ savıyla fezleke hazırlandı. Fezlekede, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde bürokratları olan, AKP Genel Sekreteri İdris Naim Şahin, İstanbul Milletvekili Mustafa Açıkalın, Kırşehir Milletvekili Mikail Aslan’ın da dokunulmazlığının kaldırılması isteniyor.
Refah dönemine ait ‘Kayıp Trilyon Davası’ nedeniyle AKP’li birçok isim hakkında da fezleke düzenlenmiş durumda. Abdullah Gül, Abdülkadir Aksu gibi isimler eğer milletvekili seçilemezlerse hakim karşısına çıkacaklar.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında naylon fatura, hayali ihracat ve sahtecilik yoluyla vergi kaçakçılığı suçlarına ilişkin dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle iki ayrı fezleke bulunuyor.
Abdullah Gül ve Abdülkadir Aksu’nun Refah Partisi döneminden “özel evrakta sahtecilik” suçundan TBMM’deki fezlekesi var.kaynak/memurlar.net
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: (2 dosya) Görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak.Eski içişleri Bakanı Abdülkadir Aksu: Özel evrakta sahtecilik.Dışişleri Bakanı Abdullah Gül: Özel evrakta sahtecilik, Siyasi Partiler Yasası'na muhalefet.Maliye Bakanı Kemal Unakıtan: 213 sayılı Vergi Usul Yasası'na muhalefet.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker: Hukuka aykırı işlemlerde bulunmak.
AKP Genel Sekreteri idris Naim Şahin: (3 dosya) ihaleye fesat karıştırmak, emniyeti suiistimal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat: Basın yoluyla halkı sınıf, din, ırk, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek açıkça tahrik etmek.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Akif Gülle: Devlet ihale Yasası'na muhalefet.
TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil: (2 dosya) Zimmet, nitelikli zimmet.
AKP'li Asım Aykan: (3 dosya) Görevi kötüye kullanmak, mahkeme kararlarına uymamak.
AKP'li Metin Kaşıkoğlu: Avukatlık görevini kötüye kullanmak.
AKP Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan: Müessir fiil.
AKP'li Ahmet Koca: (2) Yetkili mercilerin emirlerine riayetsizlik.
AKP'li Hüsnü Ordu: (2 dosya) Görevli memura hakaret ve tehdit etmek, tedbirsizlik sonucu ölüme sebebiyet vermek.
AKP'li Soner Aksoy: (2 dosya) Basın yoluyla hakaret etmek, Seçim Yasası'na muhalefet.
AKP'li Polat Türkmen: (2 dosya) 2908 sayılı Dernekler Yasası'na muhalefet, seçim yasasına muhalefet.
AKP'li Ali Er: izinsiz propaganda yapmak.
AKP'li Abdurrahman Müfit Yetkin: (2 dosya) Evrakta sahtekârlık ve kamu kurumunu dolandırmak, 213 sayılı Vergi Usul Yasası'na muhalefet.
AKP'li Mehmet Mustafa Açıkalın: (4 dosya) ihaleye fesat karıştırmak, nitelikli zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak.
AKP'li Selami Uzun: ihaleye fesat karıştırmak, emniyeti suiistimal.
AKP'li Hüseyin Besli: Nitelikli zimmet.
AKP'li Bayram Özçelik: Yayın yoluyla Cumhurbaşkanı'na hakaret.
AKP'li Mehmet Emin Tutan ve Ali Temür: Özel evrakta sahtecilik.
AKP'li Mikail Arslan: (2 dosya) Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermek.
AKP'li Özkan Öksüz: Dolandırıcılık, özel evrakta sahtecilik, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'na muhalefet.
AKP'li Zeyid Aslan: 1163 sayılı Kooperatifler Yasası'na muhalefet.
AKP'li Hasan Angı, Kerim Özkul ve Muharrem Candan: Seçim yasaklarına muhalefet.
AKP'li Ayhan Sefer Üstün: (2 dosya) Müteselsilen görevde yetkiyi kötüye kullanmak.
AKP'li Sait Açba: Yetkili mercilerin emirlerine riayetsizlik.
AKP'li Yahya Baş: Güngören Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde belediyenin yol, bordür, kaldırım yapım işleri, sokakların temizlenmesi ve çöp toplanması ihalelerini, Devlet ihale Yasası'nın 'açıklık ve şeffaflık' ilkelerine aykırı yaptığı iddia ediliyor.
AKP'li Enver Yılmaz ve Eyüp Fatsa: Bir kına gecesinde havaya ateş eden milletvekillerinin görüntüleri basına yansımıştı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Reha Denemeç: Özelleştirme idaresi Başkanlığı bünyesinde bulunan Ataköy Otelciliği zarara uğratmak suçlaması yer alıyor.
Seçim Yasası'na muhalefet etmekle suçlanan milletvekileriyse şöyle: Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (3 dosya), Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe (4 dosya), AKP'li Sadullah Ergin, Nihat Ergün (5 dosya), Muzaffer Baştopçu (3 dosya), Nevzat Doğan (6 dosya), Mehmet Sarı (2 dosya), Ali Ayağ, Ergün Dağcıoğlu, Kerim Yıldız, Mehmet Ceylan (2 dosya), Gökhan Sarıçam, Fazlı Erdoğan, ismail Özgün, Hasan Angı, Kerim Özkul ve Muharrem Candan.
buyurun burdan yakın.....alıntı/uludağ.net



İZMİT /Darıca'daki Sahtecilik Doğrulandı
Komisyon, Nalbant ile AKP'li İmran Yüksel arasında menfaat ilişkisine dayalı usulsüzlük olduğui kanaatine vardı

Darıca Belediyesi'nde geçtiğimiz mart ayında ortaya çıkarılan 'sahte fatura' yolsuzluğu gündeme bomba gibi düşmüştü. Belediye personelinin gereksinimi olan ve değeri 7.750 YTL'yi bulan derimont alımı için belediyeye 48.101.57 YTL'lik fatura kesilmişti. Hem de sahte fatura. Belediyeye bu konuda teklif veren bir firmanın ünvan bilgilerinden yola çıkılarak hazırlanan sahte faturayla, belediyenin kasasından tam 48.101.57 YTL çıkış yapılmıştı.


Komisyon kurulmuştu Gebze'de yayın yapan Yeni Zemin gazetesinin ortaya çıkardığı sahte fatura yolsuzluğuna cumhuriyet savcılığı el koymuş, soruşturma başlatmıştı. AKP'li Darıca Belediye Başkanı Şükrü Karabacak da yolsuzluğun araştırılması amacıyla belediye bünyesinde bir komisyon kurmuştu. Başkan Karabacak düzenlediği basın toplantısında komisyonun raporunu kamuoyuna açıklayacağını belirtmesine rağmen, rapor apar topar savcılığa teslim edilmişti.
Suç duyurusuÖte yandan, derimont ihalesine girmemesine rağmen şirket bilgileri sahte faturada kullanılan Saygınlar İş Güvenliği firması da suç duyurusunda bulunmuştu. Firmanın sahibi Gürbüz Saygın, "Darıca Belediyesi'ne fatura kesmiş değiliz. Hukuki yollara başvuracağız. İtibarımızı zedeleyen kimse yasal hakkımızı arayacağız" demişti. Sahte fatura olayına adı karışanlardan birinin de AKP'li eski meclis üyesi İmran Yüksel olduğu ortaya çıkmıştı.
5 sayfalık raporDarıca Belediyesi'ndeki sahte fatura olayını ortaya çıkaran Yeni Zemin Gazetesi, belediyenin kurduğu komisyonun raporunu da ele geçirdi.


Darıca Belediyesi Başkan Yardımcısı Olcay Uslu başkanlığında F. Bengü Yamen ve İlknur Karaduman'dan oluşan üç kişilik komisyonun bir haftalık çalışma sonrası hazırladığı beş sayfalık raporun kanaat bölümünde çok ilginç notlar var. Komisyon, belediyenin satın alma sorumlusu Hayati Nalbant ile o sırada belediyenin meclis üyesi olan İmran Yüksel'in 'menfaat ortaklığı sebebiyle usulsüz işlemler yapmış olabilecekleri' kanaatine vardı.


Raporda neler var? Komisyonun raporunda, o dönemde AKP'li belediye meclis üyesi İmran Yüksel ile satınalma sorumlusu Hayati Nalbant'ın 'menfaat ortaklığı sebebiyle usulsüz işlemler yapmış olabilecekleri' iddiasının yanı sıra ihale dosyasındaki belgelerde bulunan imzaların sahte olabileceği görüşüne de yer verilmiş. Görüşüne başvurulan ve ifadeleri imzayla sabitlenen Hayati Nalbant, İmran Yüksel ve mali hizmetler müdürü Muhammed Akşit'in ifadelerinden sonra, 01.04.2008 tarihli, 1218 sayı numaralı raporun 'sonuç ve kanaat' bölümüne komisyon üyeleri şunları yazmış:

SONUÇ VE KANAAT: "Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda, belediyede alınan bir mal ihalesinde, belediyenin satın alma sorumlusu olan Hayati Nalbant ile o sırada belediyenin meclis üyesi olan İmran Yüksel'in kendi aralarında gelişen bir menfaat ortaklığı sebebiyle usulsüz işlemler yapmış olabilecekleri, dosya kapsamındaki belgelerde Saygınlar İş Güvenliği şirketinin imza sirkülerinde bulunan imzanın diğer evraklarda bu imzadan farklılık gösterdiği, ancak farklı imzaların kime ait olduğu hususundaki bir araştırmanın komisyonumuzun yetkisini aştığı, bu konunun daha sağlıklı olarak soruşturulmasının Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle olayın hukuki soruşturulmasının yapılmak üzere konunun Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı'na intikal ettirilmesinin doğru olacağına, konunun gereği yapılmak üzere başkanlık makamına bu haliyle sunulmasına komisyon üyelerinin oybirliğiyle karar verilmiş olup, iş bu tutanak müştereken imzalanmıştır." Kom. Başkanı Olcay Uslu, Kom. Üyesi F. Bengü Yamen, Kom. Üyesi İlknur Karaduman.

Mali hizmetler müdürü Muhammed Akşit'in ifadesi: "Belediyenin işçilerle yapılan toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre işçi personele 2005 yılı içinde bir kısım giysi v.s. verilmesi gerekiyordu. Bu amaçla belediyenin satın alma birimince ihaleyle mal alımı usullerine göre dosya hazırlandı, gerekli ilanlar yapılarak ihaleye çıkıldı. İhale aşamasındaki işleri satın alma sorumlusu Hayati Nalbant takip etmekteydi. Normal prosedürde bir ihale dosyası ödeme için muhasebeye getirildiğinde önce muhasebe servisindeki görevlilerce dosya kontrol edilir, eksik ve noksan yoksa ödeme belgeleri düzenlenir ve imza edilmek üzere bana getirilir. Ben de ödeme belgelerini imzalarım. Bahse konu olan bu prosedürü şu an tam olarak hatırlamam mümkün değildir. Ancak hatırladığım kadarıyla, ihaleye konu edilen malların belediyeye tesliminde firmanın bir gecikmesi olmuştu, bu nedenle satın alınan mallar ihaleden bir süre sonra gecikmeli olarak belediyeye teslim edilmişti. Daha sonra belediyenin satın alma sorumlusu olan Hayati Nalbant'ın bana, "Bu ihaleyi kazanan firmanın, belediye meclis üyemiz olan İmran Yüksel'in bir tanıdığı olduğunu, malın tesliminde gecikmeler yaşanınca İmran Yüksel'in araya girerek firmadan malları alıp getirdiğini ve belediyeye teslim ettiğini" söylemişti. Bu şekilde belediyeye getirilen, teslim alınan mallarda bir eksiklik veya sözleşmeye aykırılık yoktu. Bu yüzden ihale bedelinin ödemesi için satınalma sorumlusu tarafından dosya tamamlanarak dosyanın ilgili fotokopileri bir üst yazısıyla mali hizmetler müdürlüğüne gönderilmişti. İlgili görevlilerce kontrolü yapılıp ödeme belgesi düzenlenmiş, servisteki elemanlarca paraf yapılıp en son bana getirilmiştir. Bu nedenle aynı belediyede hem satınalma birimindeki elemanların incelemesinden hem de mali hizmetler müdürlüğünde benden evvel ki aşamada evrak kontrolü yapan görevlilerinin kontrolünden geçen bir dosya tarafımca yeniden incelenmesi gerekirse de bazen iş yoğunluğundan dolayı ve mesai arkadaşlarıma güvenden dolayı o an tam incelenmemiş olabilir, bunu tam olarak hatırlamıyorum. Ancak bahsedilen malzemeler eksiksiz olarak belediyece teslim alınmıştı ve işçi personele imza karşılığında teslim edilmişti. Bu ihale dosyası zaten Sayıştay denetiminden geçmiş, herhangi bir hata görülmemiştir. Yani herhangi bir kamu zararı söz konusu değildir. Ödeme emri belgesi ve çek, ihaleyi alan firma adına düzenlenmiştir. Satın alma sorumlusu Hayati Nalbant ile meclis üyesi İmran Yüksel'in tamamen kendi aralarında olan ve komisyonumuzun bana söylediği olaylardan bilgi sahibi değilim. 27.03.2008"
Satın alma sorumlusu Hayati Nalbant'ın ifadesi:


Öte yandan raporda komisyonun bir kez daha ifadesine başvurduğu Hayati Nalbant ise ikinci beyanında adeta hafıza zorluğu çekiyor. İşte raporun son bölümünde Nalbant'ın kayda geçen ifadesi; "Ben ihale dosyasını tam olarak hatırlamadım. Hatırladığım kadarıyla dosyada hiçbir eksiklik yoktu. Şu an dosya içinde ihale komisyonu tutanaklarının (ihale komisyonu görevlendirme yazısı, komisyon tutanaklarının ve komisyonun ihale kararının) neden olmadığını bilemiyorum."
AKP'li eski meclis üyesi İmran Yüksel'in ifadesi:

O dönemde AKP'li belediye meclis üyesi olan İmran Yüksel'in ifadesi şöyle: "Gazete haberinde bahsi geçen ihalenin yapıldığı 2005 yılında ben Darıca Belediyesi'nde meclis üyesiydim. Belediyenin işçilere verilecek olan bir kısım giysilerin alımına ilişkin ihale sürecinde, ihaleye giren ve kazanan Saygınlar İş Güvenliği Ltd. Şti.'nin ihaleye teklif vermesi konusunda ben görüştüm.


Bu firma daha sonra ihale için dosyayı satın almış, daha sonra da teklif mektubunu belediyeye vermiştir. İhale komisyonunca teklifler açılmış ve ihaleyi bu firma almıştır. Komisyon kararından sonra belediyenin satınalma birimi sorumlusunca sözleşme hazırlanmış, firma yetkilisi sözleşmeyi imzalamış, sonra da başkanlık tarafından sözleşme imzalanmıştır. Ben bu işin bu boyutlarını resmi prosedürün böyle olmasından dolayı biliyorum, yoksa bu işlerin hepsi benim yanımda yapılmış değildir. Saygınlar İş Güvenliği Ltd. Şti. bu ihaleden dolayı belediyeye teklif ve diğer evrakını teslim ettikten ve ihale bu firmaya kaldıktan sonraki aşamada, firmanın yetkilisi ile belediyenin satınalma birimi sorumlusu olan Hayati Nalbant arasında bir kısım konuşmalar geçmiş, bu firma Hayati'ye, bu işten vazgeçtiğini söylemiş, evrakını da almadan gitmiş. Bu aşamadan sonra Hayati Nalbant kendi başına bu ihale işindeki prosedürü devam ettirmiştir. Oysaki bu aşamada satınalma sorumlusunun ihaleyi iptal edip geçici teminatı yakması gerekirdi. Daha sonra Hayati Nalbant bana hitaben "Senin tanıştırdığın firma ile iplerim koptu" dedi. Ben de "Şimdi ne olacak, malı belediyeye veremeyecek mi?" dedim. Hayati de "Hallederiz" dedi. Ben de aynı malları bu sefer İst/Laleli'deki bir firmada buldum, gittim, görüştüm, aynı fiyata vereceklerini söylediler. Bunu Hayati'ye söyledim. Hayati bana, "Orası sana mal vermez, karşısında belediyeden resmi birini görmek ister" dedi ve sonraki günlerde Laleli'ye giderek o firma ile görüşmüş. Sonraki günlerde ben gidip Laleli'den malı alıp getirdim ve belediyenin satınalma komisyon üyesine makbuzla teslim ettim. Ancak satın alınan bu mala ait dosyada bana gösterilen 14.11.2005 tarihli 48 nolu fatura ile bir ilgim ve alakam yoktur. Faturadaki yazılar da bana ait değildir. Malların tesliminden sonra belediye tarafından ihaleyi kazanan Saygınlar firması adına çekle ödeme yapılmıştır. Laleli'deki mağazadan alınan malların bedeli için ben o firmaya hatır çekleri verdim, bedellerini de ödedim. Belediye ise ihale ile satın almış olduğu malları teslim almış ve satın alma bedelini de usulünce, ihaleyi alan firmanın emrine yazılan çeklerle ödemiştir. Yani kamu zararı oluşmamıştır. Olayın anlattığım bu şeklinde yapılan hatalardan tamamıyla Hayati Nalbant ve ben sorumluyum. Hayati Nalbant'ın belediyedeki görev yerinin değiştirilmesinden sonra bu bilgilerin onun tarafından dışarıya sızdırıldığını düşünüyorum. Haberdeki diğer hususlardan bilgim yoktur." alıntı/Darıcahaber

Yolsuzluk 8’e katlandı ...






AKEPE’nin iktidarda olduğu 2003 başı ile 2008’in ilk 6 ayı arasındaki 5.5 yılda toplam 14 bin 908 kamu ihalesi şikâyet edildi.

Kamu İhale Kurumu (KİK) bunlardan 3 bin 235’ini iptal etti. Böylece AKP döneminde her üç günde iki ihale iptal edilmiş oldu. 2003’te sadece 150 ihale iptal edilirken bu rakam her yıl katlanarak Temmuz 2007-Haziran 2008 arasındaki son 12 ayda 1202’ye çıktı.

Böylece AKP iktidarında yıllık bazda iptal edilen ihale sayısı 8’e katlandı.İstatistiklerin ortaya koyduğu tespitler şöyle:


AKP’nin iktidarda bulunduğu 2003’te 897 kamu ihalesinde yapılan şikâyetler karara bağlandı. KİK, bunlardan 150 adedini iptal etti. Böylece iptal edilen kamu ihaleleri, karara bağlanan şikâyetlerin yüzde 16.7’sini oluşturdu.


Temmuz 2007-Haziran 2008 döneminde ise 4 bin 379 ihale şikâyet edildi, bunlardan 1202’si iptal edildi. Böylece şikâyet edilen her 3 ihaleden birisi iptal edilmiş oldu.


Şikâyetler 5’e katlandı


AKP’nin iktidarda olduğu dönemde şikâyet edilen ihale sayısı 2003 yılında 897’den 2004’te 1892’ye, 2005’te 2 bin 587’ye, 2006’da 3 bin 348’e, 2007’de 4 bin 266’ya çıktıktan sonra 2008’in ilk altı ayında, geriye doğru 12 aylık dönem dikkate alındığında 4 bin 379’a yükseldi.


Şikâyet edilen ihale sayısı 2003 yılında 879’dan 2008 yılında 4 bin 379’a çıkarak 4.9 kat arttı.


AKP’nin iktidar yıllarında iptal edilen ihale sayısı ise 2003’teki 150’den, 2004’te 274’e, 2005’te 386’ya, 2006’da 735’e, 2007’de ise 1048’e çıktı. Bu rakam 2008 Haziran’ından geriye son 12 ayda ise 1202 olarak gerçekleşti.


Böylece iptal edilen yıllık ihale sayısı 2003’te 150’den 2008’de 1202’ye çıkarak 8’e katlanmış oldu.

2008 yılının ilk altı aylık rakamlarına göre Türkiye’de 45 bin 158 kamu ihalesi ile 22.4 milyar YTL’lik alım yapıldı. Buna göre ihale başına yapılan alım 495 bin YTL oldu.

AKP iktidarında bugüne kadar 3 bin 235 ihalenin iptal edildiği ve her bir ihalenin ortalama 495 bin YTL’lik olduğu varsayıldığında, KİK tarafından önlenen AKP iktidarındaki olası yolsuzlukların büyüklüğünün 1.6 milyar YTL olduğu ortaya çıkıyor. KAYNAK.HABERİNYERİ.NET

Af Erdoğan'ı da kurtarıyor



AKEPE hükümetinin temel ceza yasalarına uyum yasasıyla getirdiği örtülü af, hakkında dokunulmazlık dosyası bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bazı AKP yöneticileri ve milletvekillerini de kurtarıyor.

Erdoğan'ın, görevi ihmal, taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik; AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat 'ın , basın yoluyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek; AKP Grup başkanvekilleri Sadullah Ergin ve Nihat Ergün 'ün de seçim yasaklarına muhalefet suçları örtülü af kapsına giriyor.

Erdoğan ile çok sayıda milletvekili dokunulmazlıkları hemen kalksa ve yargılansalar bile suçları "erteleme" kapsamına gireceği için ceza almayacaklar.AKP hükümetinin temel ceza yasalarına uyum yasasıyla getirdiği örtülü af, TBMM'de dokunulmazlık dosyası bulunan milletvekillerini de kapsıyor. Yasaya göre yargılama sonucunda hükmolunan ceza 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise mahkeme, hükmün açıklanmasının belli koşullarla geri bırakılmasına karar verebilecek. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi durumunda sanık 5 yıl süreyle denetime tabi tutulacak.

Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik önlemlerine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilecek.Yargıtay'ın "dolaylı af" olarak nitelendirdiği bu düzenlemeyle hakkında dokunulmazlık dosyası bulunan milletvekilleri de af kapsamına girebilecek.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik suçları nedeniyle hakkında 2 dokunulmazlık dosyası bulunuyor. Erdoğan'ın zimmet dışındaki suçları af kapsamına giriyor.Halil Ürün de kapsamda"Suçu ve suçluyu övme" suçundan hakkında dokunulmazlık dosyası bulunan bazı DTP'li milletvekilleri de af kapsamına girerken, eşini dövdüğü gerekçesiyle hakkındaki dava süren eski AKP Konya Milletvekili Halil Ürün de 2 yıla kadar hapis cezası verilmesi durumunda cezaevine girmekten kurtulabilecek. ALINTI:NURKLAVUZ

AKP’li belediyeden imza sahteciliği



Geçici görevlendirmelere direnen memurların, adlarına imza atılıp başka yerlere atandığı ortaya çıktıDaha önce belediyede çalışan memurları araba karşılığı diğer kurumlara göndermek, belediye binasına, altında “Dikkatli olalım, giremez” yazan Tüm Bel-Sen yöneticilerinin fotoğraflarını asmak gibi ilginç uygulamalar yapan AKP’li Altındağ Belediyesi’nin, bu sefer de memurlar adına “sahte imza” attığı ortaya çıktı.
Tüm Bel-Sen yöneticileri, Ankara 2’nci İdare Mahkemesi tarafından da tespit edilen olayın sorumlularının araştırılmamasına tepki gösterdi.2004 yılında Altındağ Belediye Başkanlığı’na seçilen AKP’li Veysel Tiryaki, belediye çalışanlarına yönelik sürgünlerden resen atamalara, işçi çıkartmalardan sendika yöneticilerine yönelik baskı ve saldırılara kadar pek çok tartışmalı uygulamaya imza attı. Ancak ortaya çıkan son olay, herkese “pes” dedirtecek türden.
Belediyede çalışan bazı memurları geçici görevlendirmelerle diğer kurumlara gönderen belediye yönetiminin, görevlendirmeyi kabul etmeyen memurların adlarına imza atarak İçişleri Bakanlığı’na atadığı ortaya çıktı. Tüm-Sen Ankara 2 No’lu Şube Yönetimi, CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü tarafından Meclis gündemine de taşınan “sahte imza” olayı ile ilgili dün bir basın toplantısı düzenleyerek bilgi verdi.‘Skandal’Tüm Bel-Sen Üyesi Canan Baltalık, Nermin Koç ve Handan Özkurt ile sendikaya üye olmayan Nurten Sarı ve Şeref Gül’e, 2005 yılı Kasım ayında İçişleri Bakanlığı’na geçmek istediklerine dair belge imzalatılmaya çalışıldığını aktaran Tüm Bel-Sen Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Satı Burunucu Çalı, memurların dilekçeleri imzalamamalarına rağmen yönetmeliklere aykırı bir şekilde 29 Aralık 2005 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na resen atandıklarını bildirdi.
Sendikanın hukuk bürosunun açtığı davada adı geçen memurlar adına İçişleri Bakanlığı’na geçmek istediklerine dair dilekçeler düzenlendiğinin açığa çıktığını kaydeden Çalı, olay üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını ve imzaların sahte olduğunun 5 Eylül 2007 tarihli bilirkişi raporuyla kanıtlandığını belirtti.Çalı, olayın “skandal” olduğunu ifade ederek, savcılık soruşturmasından sonra sorumluların tespitine yönelik bir işlem başlatılmamasını eleştirdi. Olayın taraflarından birinin İçişleri Bakanlığı olduğuna dikkat çeken Çalı, “Belediye emekçilerine yönelik yapılan haksız ve hukuksuz yüzlerce uygulamaya son olarak eklenen bu sahtecilik hakkında İçişleri Bakanlığı artık gerekeni yapmalıdır” dedi.Osman Özgüven’e destekHalka bedava su sağladığı gerekçesiyle yargılanan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’e destek mesajlarını ileten Satı Burunucu Çalı, şunları ifade etti: “
Asıl olarak temiz içme suyu için ayrıca para harcamak zorunda kaldığımız, musluklarımızdan akan suyla halkı hipertansiyon, kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği, anemi, sinir sistemi bozuklukları ve kanser gibi pek çok hastalıklara sürükleyecek olan yerel yönetim anlayışları yargılanmalıdır. Zamların otomatiğe bağlandığı, özelleştirme, taşeronlaştırma ve ihale alım satımlarından başka bir uygulaması olmayan, kent halkını yeni vergi ve harçlarla bunaltan yerel yönetim anlayışları yargılanmalıdır. Dikili Belediye Başkanı değil.”İçişleri Bakanlığı’nın hâlâ soruşturma başlatmamasının olayda başka ilişkilerin olduğu şüphesi yarattığını vurgulayan Şube Yöneticisi Aykut Anıl Öner, Altındağ Belediyesi’nde çalışan memurlar başka kurumlarda görevlendirilirken, yerlerine hizmet alımı sözleşmeleriyle taşeron firma çalışanlarının görevlendirildiğini bildirdi. alıntı.HABERİNYERİ.NET

HAYIRDIR SİZ BUGÜN MÜ DOĞDUNUZ RANTÇILAR....

akepe Dicle İlçe Örgütü Başkanı görevden alınmadığını aksine 3 bin 500 kişiyle birlikte istifa ettiğini söyledi.
akepE’nin performans düşüklüğü gerekçesiyle feshettiği Hazro, Lice, Kocaköy, Dicle, Eğil ve Hani ilçe örgütlerinin yönetimlerinin görevden alınmasının sebebinin uzun süreden beri devam eden ve başını Abdurrahman Kurt’un çektiği iktidar çekişmesinden kaynaklandığı iddia edildi. AKP Dicle İlçe Başkanı Mustafa Özyağan, “22 Temmuz öncesi halka bir sürü söz verdik. Bu sözlerden hiç biri yerine getirilmedi. Bunu hatırlatınca bize komplo kurdular. Biz artık bu partiye, milletvekillerine güvenmiyoruz. Bunun için 3 bin 500 kişi olarak istifa ettik” dedi.

Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın “İstiyorum” dediği kentlerin başında gelen Diyarbakır’da, partisi zor günler yaşıyor. Özellikle 22 Temmuz genel seçimlerinin ardından Kürt sorunu konusunda izlediği politika, tezkere kararı, sınır içi ve sınır ötesi operasyonların aralıksız sürdürülmesi, Kürtlere yönelik baskıların tırmandırılması, yüzde yüzlere varan zamların yapılması ve bölgeyi vuran kuraklığa karşı hiç bir önlem alınmaması nedeniyle Diyarbakır’da halktan büyük tepki alan AKP, iktidar çekişmeleri nedeniyle kaynayan kazana döndü.‘Hiç bir vaatlerini yerine getirmediler’
AKP Genel Merkezi, Mehmet Aytekin başkanlığındaki Hazro, Şerafettin Can başkanlığındaki Lice, Ahmet Türe başkanlığındaki Kocaköy, Mustafa Özyağan başkanlığındaki Dicle, Kazım Gündüz başkanlığındaki Eğil ve Mahmut Etik başkanlığındaki Hani ilçe teşkilatlarını geçtiğimiz hafta performans düşüklüğü gerekçesiyle görevden almıştı. Görevden alınmadığını ve 3 bin 500 kişiyle AKP’den istifa ettiklerini iddia eden Dicle İlçe Başkanı Mustafa Özyağan, Diyarbakır İl Örgütü’nü ağır eleştirdi.

22 Temmuz seçimlerinde AKP Diyarbakır Milletvekilleri ile birlikte halka verdikleri vaatlerin hiç birinin yerine getirilmediğini ifade eden Özyağan, Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt’a yüklendi.‘3 bin 500 kişi istifa etti’Seçim öncesi halka verilen sözleri milletvekillerine hatırlattıkları için Diyarbakır İl Örgütü ve başını Abdurrahman Kurt’un çektiği ekibin kendilerine komplo kurduğunu iddia eden Özyağan, şunları söyledi: “AKP’ye 3 bin 500 kişiyi üye yapmıştım. Ama bu komplo sonrasında ilçede AKP tabelasını indirdim. Partiye üye olan 3 bin 500 kişi de topluca istifa ettik. Önümüzdeki günlerde istediğimiz partiye oyumuzu veririz.”‘Ranta bulaştılar’Kongrede 3 aday arasında en yüksek oyu alarak ilçe başkanlığına seçildiğini belirten Özyağan, “Başarısızlıkla suçlanmamızın altında farklı nedenler yatıyor. Ben bu saatten sonra bu teşkilata bu milletvekiline güvenmem. Yaptıkları düpedüz ihanettir. Verilen bunca vaatlere rağmen Dicle’de bir çivi bile çakmadılar. Ön seçimde Abdurrahman Kurt’a oy vermediğimiz için bizden intikam alıyor. Abdurrahman Kurt intikamcı, sinsi bir ‘kurt’tur” diye konuştu.

Görevden alındıkları iddiasını kabul etmediğini dile getiren Özyağan, “Onlar bizi görevden aldıklarını söylüyorlar. Ama biz çalışmama kararı alıyoruz. Görevden alınan ilçe başkanları rantta bulaşmamıştı. Ama bizi görevden aldıklarını iddia edenleri bir araştırsınlar nasıl ranta bulaştıkları ortaya çıkacaktır” diye konuştu.Konuşma yasağıGörevden alınan ilçe örgütlerine basına konuşma yasağı getirilerek, yaşanan çalkantının yansımasının engellenmeye çalışıldığını belirten Özyağan, kendisinin yaşanan rantı, yerine getirilmeyen vaatleri dile getireceğini ifade etti.alıntı.asilkurt

AK OLMAK PAK OLMAK MI DIR....

Halkla İlişkiler Uzmanları;
Beyaz’ın, Ak’ın, temizliğin-
lekesizliğin rengi olduğu için, şaibeli liderlere, şüpheyle karşılanan olaylara,kirlilik şüphesi oluşmaması istenilen örgütlere, “beyaz”la “ak”la ilgili önerilerde bulunurlar.

Örneğin Tansu Çiller’in hep beyaz giysileri tercih etmesi,

İran Şahının kurduğu zulüm düzenini “AK Devrim” diye tanımlaması,

İhtilallerden sonra Beyaz Kitap’lar yayınlanması..

Dünyanın en kirli yerinin “Beyaz Saray” diye tanımlanması hep bu nedenledir.

AKP’lilerin partilerine AK PARTİ denmesini istemeleri, Kısaca AKP diyenlere itiraz etmeleri ise bir TESADÜFTÜR

Bu olayın AKP’nin kirlenmesi ile bir ilgisi yoktur.
Ben Tesadüflere inanırım…
Binlerce de olsa sıralanan tüm bu olaylar Bir TESADÜFTÜR.

AKP; En temiz, En demokrat, En milli, En anti emperyalist partidir.Bu nedenle,Yapılan seçimde, Elimi hatta kafamı kırmak pahasına da olsa Yine Oyum AKP’nin olacak…DİYORSANIZ, KUTLARIZ

“Her Toplum layık olduğu şekilde yönetilir.” Hadis-i Şerif

TARIMI BİTİRMELERİ DE TESADÜF...


Fındık ve tütün başta olmak üzere Türk Tarımının gözden çıkarılması, zamanın tarım bakanı Sami Güçlü’nün köylülere hitaben gözünüzü toprak doyursun demesi,

kuş gribi vakasında gerekli önlemler alınamayarak Tavukçuluk sektörünün bir bölümü yabancı üç-beş sermayedarın eline geçmesine imkan verilmesi,


Özelleşme adı altında kamunun elindeki dev işletmelerin yabancılara peşkeş çekilmesi, Bazı özelleşmelere yerli sermayenin ve çalışanların katılmasının engellenmesi,Yabancıların; özelleşme ile Türkiye’nin büyük sanayi kuruluşlarına, Toprak ve Köy Kanununda yapılan değişikliklerle tarım arazilerine, diğer kanun değişiklikleri ile türk finans sistemine, hatta büyük hipermarketlerin tamamına sahip olması, yabancılara daha düşük vergi oranlarının uygulanması,KISACASI TARIM ve SANAYİ POLİTİKALARININ YABANCILARIN ÇIKARI DOĞRULTUSUNDA DÜZENLENMESİ, ÜLKEMİZ İNSANINA KARA-KARA DÜŞÜNMEK DIŞINDA SEÇENEK BIRAKILMAMASI TAMAMEN TESADÜFTÜR!!!

TESADÜFLER...


Sayın Başbakan 23 Temmuz 2003'te 7. uyum paketini Erzurum'da imzalamıştır. Burada alınan kararlar

7 Ağustos tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Bu pakette yer alan maddeler AB dayatması, manda ve himayeciliğe işarettir.

Erzurum Kongresi de 23 Temmuz da toplanmış, 7 Ağustosta dağılmıştır. Bu olay tarihle hesaplaşma değildir. Tamamen bir TESADÜFTÜR!!!

Dış Politikanın Ahmet Davutoğlu ve Cüneyt Zapsu başta olmak üzere, Başbakanın Danışmanları tarafından yürütülmesi; Dışişleri bürokratlarının tamamen devre dışı kalmaları, Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde ne gibi tavizlerin verildiğinin bilinmemesi, Kıbrısta taviz üzerine taviz verilmesi, Tüm blöflere kamuoyu önündeki rest çekmelere rağmen Kuzey Irak’ta harekat yapılamaması,Dün astsubay çavuşla görüşme yapmak için randevu alan Talabani’nin, bugün Irak Cumhurbaşkanı olması, Hatta zaman zaman Türkiye’ye kafa tutan demeçler vermesi;Türk Tarihinde ilk defa Türk Subaylarının başına çuval geçirilmesi, İncirlikte bir Binbaşımıza ABD’li çavuş tarafından kelepçe takılması vb. yüzlerce olay tamamen TESADÜFTÜR.

Bu olaylar “Türkiye Bağımsız Ve Onurlu Dış Politika Anlayışından Vazgeçti” şeklinde yorumlanamaz..

TESADÜFLER...

T.Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde:

Hakkında açılan idari soruşturmaların önemli bir bölümünü yürüten Mülkiye Başmüfettişi Hüseyin Avni Coş’un, AKEPE iktidarı döneminde önce Bingöl, sonra Aksaray ve şimdi de Kırklareli Valisi olarak görev yapması;

* Üsküdar Adliyesi'ndeki zimmet, sahtecilik davasının hakimi İsmail Rüştü Cirit’in, AKEPE döneminde Yargıtay üyesi seçilmesi;

Tayyip Erdoğan'ın malvarlığını haksız kazançla artırması ile ilgili davanın Hakimi Mustafa Kozan’ın; AKEPE iktidarı döneminde Ankara Adliyesi'nde Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olması gibi onlarca atama…….. Tamamen TESADÜF...ten ibarettir.

Yoksa bu tür atamalar Sayın Başbakanın “minnet” borcuyla alakalı değildir.

ARTİSTLİK YAPMA LAN, AL ANANI GİT

Başbakan Erdoğan’ın Mersinli Çiftçiye “” demesi,ARTİSTLİK YAPMA LAN, AL ANANI GİT

Genel Kurmay Başkanına “HOCAM” diye hitap etmesi,

TC Devletinin Büyükelçisini vatandaşlara yuhalatması,

Ana muhalefet liderine üç noktalı ucu açık hakarette bulunması,
Sık sık etrafındakilere “YAHU” diye hitap etmesi Tamamen TESADÜFTÜR.

Bu olay Başbakanımızın sokak adamlığından Devlet Adamlığına geçemeyişinin göstergesi olarak nitelenemez.

Türkiye Tarihinin en büyük kadrolaşmasının yapılması;

Kadrolaşmanın kıyımında ötesinde zulme dönüşmesi;

Kamu kuruluşlarında kurumsal hafızanın yok edilerek, Devlet çarkına çomak sokulması;

Kadrolaşmada ehliyet veliyakat dışında kriterlerin esas alınması,

(AKP’den aday olmak, Seçimlerde AKP için fiilen çalışmak, Eş-dost-akraba-olmak, Tarikat bağları bulunmak, İHL kökenli olmak ) Tamamen TESADÜFTÜR

Örneğin, Üst görevlere getirilen Binali Yıldırım’ın ve Abdulkadir Aksu başta olmak üzere AKP’ ileri gelenlerinin 1. derece akrabaları arasında yapılan atamaların binlerle ifade edilmesi; Bazı bakanlıkların bazı tarikatlarca parsellenmesi; Cumhurbaşkanına imzaya gelen atamaların önemli bir bölümü Cumhurbaşkanınca imzalanmamasına rağmen; aynı kişilerin vekaleten aynı görevleri yürütmesi; İmam kadrosundan Genel Müdürlüğe, Daire Başkanlığına atanan yüzlerce bürokrattan bahsedilmesi;Tamamen TESADÜFTÜR

GEMİCİK....

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın 24 yaşındaki oğlunun (Erkan Yıldırım) 1.5 TRİLYON lira harcayarak, GEMİ SAHİBİ OLMASI da tamamen TESADÜF eseri.

Erkan Yıldırım'ın "Borç aldım" dediği Santour şirketine Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı Türkiye Denizcilik işletmelerinin, Ankara Feribotunuihalesiz kiralaması da… TESADÜF!!!

AKP’de, yolsuzluklara adı karışan Ali Dibo’ların el üstünde tutulması Buna karşılık, yolsuzlukları gündemegetiren milletvekillerinin dışlanması Örneğin: Turan Çömez, Hamza Albayrak, Ersönmez Yarbay Daha ileri gidenlerin istifaya zorlanması Örneğin: Emin Şirin Veya ihraç edilmesi Örneğin: Fuat Geçen, Mahmut Koçak Tamamen TESADÜFTÜR

TESADÜFLER ARKA ARKAYA GELİR...

CHP’den AKP’ye geçen milletvekillerinin tamamının işadamı olması tamamen TESADÜFTÜR.

CHP’den AKP’ye geçen vekillerden; Batman M.vekili Nezir Nasıroğlu’nun kuzeninin şirketinin 17 milyon dolarlık ihale alması TESADÜFTÜR.

Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın şirketinin 11 milyon dolarlık ihale alması da TESADÜFTÜR.

C. Kaya’nın daha sonra Enerji ihalelerindeki yolsuzluklarla ilgisi olduğu anlaşıldığından milletvekilliğinden istifa etmek zorunda kalması ise tamamen TESADÜFTÜR.

.Adana Milletvekili Atilla Başoğlu AKP’ye geçtikten sonra Maliye Bakanlığının, tahakkuk eden vergi cezalarını 600 milyar liradan 319 milyar liraya indirmesi de tamamen TESADÜFTÜR.

Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan’ın şirketi için İstanbul Belediyesince imar planında değişiklik yapılması da tabi ki TESADÜFTÜR.…

TESADÜFLER ZİNCİRİ....

Başbakan Erdoğan Lübnan’daHarriri Ailesine başsağlığı ziyaretine gider.

Uzun süre aile fertleriyle başbaşa Görüşür. Ve Türk Telekom özelleştirme ihalesini Harriri ailesinin şirketi olan Oger Telekom “TESADÜFEN kazanır.

Tayyip Erdoğan’ın oğlunun nikah şahitliğini Berlosconi yapar. Bu şahitlikten kısa bir süre sonra zor durumda olan ARİA "TESADÜFEN"Türk Telekom’un GSM kuruluşu AYCELL ile birleşir…

Abdulkadir Aksu’nun İçişleri Bakanı olduğu dönemlerde (1989-1991)(2003- ) Bölücü terörün tırmanışa geçmesi de bir TESADÜFTÜR

Ye Ye Ye (3 y dedikleri )

Haziran 2006 ayında Sağlık Bakanlığı Kolestrol İlaçlarının bedelini ödemeye son verir.
• Temmuz 2006 ayında yani iki üç hafta sonra Ülker Grubu piyasaya kolestrol düşürdüğü iddia edilen, Ülker Kalbim Benecol markasıyla yoğurt, yoğurt içeceği, süt ve margarinin satışına başlar.
• Tamamen TESADÜF!!!Ülker Grubuna bağlı Data Teknik; Son üç yılda yapılan kamu bilgisayar iletişim altyapı ihalelerinin tamamına yakınını “TESADÜFEN” kazanır. (Milli Eğitim Bakanlığı) (Adalet Bakanlığı) (Türk Telekom) (PTT) vs..

Başbakanın Ülker’in bayisi olması ile, bu dönemde Ülker’in büyümesi arasında hiçbir ilişki kurulamaz. Gerek Albayrak’ların, gerek Ülker Grubu’nun en büyükler arasına girmesi tamamen TESADÜFTÜR!!!

Ye Ye Ye (işte canım 3 Y bu)

''rüşvet alan da veren de melundur.''


Vodafone yöneticileri ile Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın kızı Zeynep Basutçu Unakıtan, 14.Kasım 2005’ günü 11.45 ile 12.10 arası “TESADÜFEN” Telsim binasındadırlar.

Vodafone; ihale öncesince Cüneyt Zapsu’ya ihalede yardımcı olması için “TESADÜFEN” faks çeker.Ne ilahi “TESADÜFTÜR Kİ;”, birkaç ay sonra Telsim ihalesini,


Vodafone kazanır.

SUÇ İŞLİYORLAR....



Anavatan Partisi Genel Sekreterliğinden yapılan açıklamada, ''AKP ve CHP; demokrasiye, hukuka ve hakkaniyete tamamen aykırı bir biçimde kendiaralarında anlaşarak, partimizin hazineden para alma hakkını engellemeye çalışmaktadır'' denildi.
Açıklamada, bazı basın yayın organlarında ''Anavatan Partisi'nin hazineden 32 trilyon yardım alacağı'' şeklinde haberler çıktığı anımsatıldı. Bu haberlerin gerçek olmadığı belirtilen açıklamada, Anavatan Partisi'nin,

1 Nisan 2005 tarihinde TBMM'de grup yeter sayısına ulaştığı ve o dönemde yasaların öngördüğü Hazine yardımını almaya hak kazandığı ifade edildi.



7 Mayıs 2006 tarihinde AKP ve CHP'nin işbirliğiyle partilere hazine yardımını düzenleyen yasa değiştirilerek ''milletvekili sayısı ile hazineden yardım alma'' hükmünün kaldırıldığı anımsatılan açıklamada şunlar kaydedildi:


''Maliye Bakanlığı, bu yasayı bahane ederek gerekli hazine yardımını ödememektedir. AKP ve CHP; demokrasiye, hukuka ve hakkaniyete tamamen aykırı bir biçimde kendi aralarında anlaşarak, partimizin hazineden para alma hakkını bu yasaya dayanarak engellemeye çalışmaktadır.


Kamuoyunun bilmesi ve altı çizilmesi gereken bir diğer önemli husus da; bütçenin 5000'de 2'sinin siyasi partilere hazine yardımı olarak dağıtılmasına yönelik kanun gereği, Anavatan Partisi'nin alması gereken 32 trilyon yardımın verilmemesi durumunda, bu miktarın diğer partiler arasında paylaşılacak olmasıdır.


YARGITAYDA KAZANILAN DAVAYA RAĞMEN HAZİNE YARDIMINI VERMEYEN MALİYE BALANI VE BAŞBAKAN SUÇLUDUR....

NEREDEN EMEKLİ !!!!




kEMAL Kılıçdaroğlu, başbakan Erdoğan'ın emekliliği konusunda kamuoyunu yanılttığını ileri sürdü.


Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan Erdoğan’ın, kendi emekliliği konusunda kamuoyunu aldattığını ileri sürerek, Erdoğan’ın işçi emekliliğini ret edip, Emekli Sandığı’na başvurduğunu ve milletvekili emeklisi olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu’nun iddiaları şöyle:




“Emekli ek 3/3/2000 tarihinde SSK'ya emeklilik için başvurdu, 1/4/2000'de de emekli aylığı almaya başladı.




Biriken emekli aylığı SSK'da 6 milyar 320 milyon lira.


Sayın Başbakan o paraya hiç el sürmedi,


15 Nisan 2003 tarihinde kaydını emekli sandığına yaptırdı.


O parayı Emekli Sandığına devretti ve şu anda milletvekili emeklisi.




Sayın Başbakan, hatırlarsanız, Schröder'e de şöyle söylemişti:




"Ben aldığım 8 milyar lirayla geçinemiyorum, onun için ticaretle uğraşıyorum." diye. Eğer bir başbakan milletvekili emeklisi olduğu sırada o emekli aylığını


-2.500 YTL emekli aylığını- Emekli Sandığından alırken çıkıp da meydanın önüne AKP grubunda "Ben işçi emeklisiyim" diyorsa işte orada doğru söylemiyor. Kusura bakmayın doğruyu söyleyemiyor. Kaynak: internethaber.com

TEKME TOKAT BİRBİRLERİNE GİRDİLER.....


SAMSUN Büyükşehir Belediye Başkan Vekili ve yerel Denge gazetesinin sahibi Adnan Bahadır, bugün AKP Grup Toplantısı'na giderken aynı partiden Canik Belediye Meclisi üyeleri manifaturacı İbrahim Akdoğan ve keresteci Zafer Özata tarafından sokak ortasında tekme- tokat dövüldü. Tabancasını çeken Bahadır'ı, Gazi Belediye Başkanı AKP'li Süleyman Kaldırım son anda engellendi.

OlaY Samsun Gazi Belediyesi Kültür Merkezi önünde meydana geldi. Samsun Büyükşehir ile diğer belediyelerdeki meclis üyelerinin katılacağı AKP Grup Toplantısı için Gazi Belediyesi'ne gelen Samsun Büyşükşehir Belediye Meclisi üyesi ve Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Adnan Bahadır'ın yolunu, Canik Belediye Meclisi üyeleri AKP'li İbrahim Akdoğan ve Zafer Özata kesti. Akdoğan ve Özata, görgü tanıklarının ifadesine göre, ‘Rüşvetci, hırsız’ diye bağırarak Adnan Bahadır'a tekme- tokat vurmaya başladı.Neye uğradığını şaşıran ve aldığı darbelerle yere düşen 44 yaşındaki Adnan Bahadır'a vurmaya devam eden saldırganlara, çevredeki AKP'liler müdahale etti.


SİLAHINI ÇEKTİBu sırada yediği yumruk ve tekmelerden fırsat bulan Adnan Bahadır, belindeki silahı çıkardı. Olay yerinde bulunan Gazi Belediye Başkanı AKP'li Süleyman Kaldırım ve diğer meclis üyeleri araya girerek Bahadır'ın ateş etmesini önledi ve onu hemen bir araca bindirerek uzaklaştırdı.Saldırganlar ortadan koybolurken AKP Grup Toplantısı öncesi meydana gelen saldırı herkesi şoke etti. Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Adnan Bahadır'ın, Canik Belediye Meclisi üyeleri İbrahim Akdoğan ve Zafer Özata aleyhine gazetesinde yayın yaptığı ve olayın bundan kaynaklandığı öne sürüldü.Samsun'un göbeğinde cadde ortasında phartili arkadaşlarından tekme- tokat dayak yiyen Adnan Bahadır şikayetçi olmayınca, olay polise intikal ettirilmedi.


‘A TAKIMI’ OPERASYONUNDA TUTUKLANMIŞTI


Samsun Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Adnan Bahadır, geçen nisan ayında ‘A Takımı’ operasyonunda tutuklanmıştı. Yolsuzluk iddialarıyla ilgili jandarmanın yaptığı operasyonda yakalanan 43 kişi arasında bulunan Adnan Bahadır, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Kenan Şara, Genel Sekreter Yardımcısı Sefer Arlı, işadamı Hasan Uçak’la birlikte tutuklanmıştı. Yaklaşık 3 ay cezaevinde kalan Bahadır, tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmişti.Başkan Vekili Bahadır cezaevinden çıktıktan sonra Samsun’da günlük yayınlanan bir yerel gazete (Denge) çıkardı.
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/2008/02/08/son/sonsiy35.asp?

AKP'liler Yine Götürüyorlar!

Memleketin her köşesinden AKP'lilerin bir yolsuzluk haberi çıkmasına alıştık artık. İşte yine AKP'lilerin yolsuzluk haberi. Üstelik milyon, milyar, trilyon değil katrilyonlar...

Kocaeli'ne aralarında AKP meclis üyesi Kıyas Bozkurt ve akrabalarının da bulunduğu 49 kişi gözaltına alındı. Körfez ilçesinde 1 ay önce operasyon düzenleyen polis, yurda kaçak araç soktukları, müşterileri adına bankadan usulsüz kredi çektikleri, dolandırıcılık ve sahtekârlık yaptıkları iddia edilen aralarında AKP meclis üyesi Yeniçağ Otomotiv'in ortaklarından Kıyas Bozkurt ve Murat Bozkurt'un bulunduğu 14 kişiyi gözaltına aldı. Ancak zanlılar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.Operasyonun gazetelere yansıması üzerine yaklaşık 100 kişi gruptan şikâyetçi oldu.Zanlıları izleyen polis, Vakıfbank çalışanı Cumhur Akbaş, Körfez Ticaret Odası Meclis Üyesi Gürsel Cimşit ile bir trafik polisinin de aralarında bulunduğu 49 kişiyi gözaltına aldı. Operasyonlarda bir kalaşnikofun yanı sıra çok sayıda silah ele geçirildi. Zanlıların bugüne dek 1 katrilyon liralık vurgun yaptıkları ifade edildi. İşadamı Abdullah Kiğılı'nın da zanlılar tarafından yurda kaçak sokulduğu iddia edilen Hummer jeeplerden birini aldığı öne sürüldü. Kiğılı ise "Hiç Hummer jeepim olmadı" dedi ETİK HABER /ALINTI

YOLSUZLUK VE AKP

YOLSUZLUK,
Türkiye'nin en temel sorunlarından. AKP, yolsuzlukla mücadele edeceğini söyleyerek iktidara geldi. Fakat yolsuzlukla mücadelede bir strateji oluşturamadı bir türlü. Kararlı bir politika izleyemedi. Sadece polisiye tedbirlerle yolsuzlukla mücadele edilebileceğini sandı.
Günümüzde yolsuzluğun kaynağı, genellikle kamu kurumlarıyla yerel yönetimlerin yaptığı işlerdir. Birçok kurumla belediyenin yaptığı ihalelerde, mal ve hizmet alımlarında, hatta personel alımlarında dahi yolsuzluk yapıldığını söylemek mümkün. Bu ihalelerde, mal ve hizmet alımlarında, işin içinde genellikle ya AKP'liler ya da AKP'lilerin yakınları var.
Yolsuzluklar
AMA kamu yöneticileriyle belediye başkanlarına sorarsanız, 'Bizde yolsuzluk yok' diyecekler. Çünkü, sadece rüşvetin yolsuzluk olduğunu sanıyorlar. Halbuki; personel alımında kayırmacılık yapmak da yolsuzluktur. Kamunun parasıyla yapılan bir işi daha ucuza yaptırmak varken, partilisine ya da eş dostuna daha pahalıya yaptırmak da...
Meseleye bu açıdan bakınca, özellikle belediyelerin yaptığı birçok işte yolsuzluk yapıldığı söylenebilir. Bu durum, ne yazık ki birçok belediye için geçerli. Duyduklarımız ve gördüklerimiz, AKP'li belediyelerde de durumun vahim olduğu yönünde. AKP'li belediyelerin yaptığı birçok işin ihalesi, ya AKP'lilere ya da AKP'lilerin yakınlarına veriliyor. Mal ve hizmet alımları, yine bu şekilde. Önemli bir kısmında belki rüşvet yok, ama yolsuzluk var. Çünkü, aynı kalitedeki bir mal ya da hizmeti daha ucuza almak varken, daha pahalıya almak, yolsuzluktan başka bir şey değil.
Partiden atmak
BÖYLE birkaç örneği ben bile biliyorken, Başbakan Erdoğan, 'Yolsuzluk yapanı partiden atarız' dedi. Başbakan, partisinin 2006 Yerel Kalkınma Toplantısı'nda söyledi bunu. Partisinin yerel yöneticilerinden bu konuya azami hassasiyet göstermelerini isteyerek, siyasetçileri sandığa gömenin yolsuzluk ve rüşvet olduğunu ifade etti.
Başbakan, ayrıca 'Gazete haberleriyle hareket etmeyiz. Ancak bunları ihbar kabul ederim, gereken teftişi de yaptırırım' dedi. Aslında, gazete haberlerine bakmalarına hiç gerek yok. Belediyelerin büyük olmayan ihaleleriyle mal ve hizmet alımlarına baksınlar yeter. Görecekler ki, birçoğunu daha ucuza yaptırmak mümkün. Kim ne derse desin, bugün yolsuzluk virüsü AKP'lilere de fena halde bulaşmış. Hem de, bazı AKP'lileri bile rahatsız edecek kadar. Enerji Bakanlığı'ndaki yolsuzluklar üzerine geçen sene yazdığım yazıda, AKP'nin önünde iki yol olduğunu; ya virüsü kökten temizleyeceğini ya da göstermelik bir temizlik yapacağını söyledim. Fakat AKP, bu iki yoldan birini değil, üçüncü bir yol seçti: Yolsuzluk düzenine seyirci kalmak ya da görmezlikten gelme yolunu. AKP, bu yolu seçtiği gün, sonunu da hazırlamış oldu!

DİŞLİNİN namı Dünyayı sardı...


Dişli Olayı İngiliz Basınında

Financial Times gazetesi, Dişli olayına dikkat çektiği haberinde Tesco’nun, Türkiye’deki arsası bir “rüşvet olayı”na karıştırılması üzerine bir “siyasi skandala dahil olduğu”nu yazdı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dışli’nin adının da karıştığı rüşvet skandalı İngiliz basınında da yankılandı. Financial Times gazetesi, Tesco’nun, Türkiye’deki arsasının bir “rüşvet olayı”na karıştırılması üzerine bir “siyasi skandala dahil olduğu”nu yazdı. Gazeteye konuşan Tesco da, “Türkiye’de ortaya çıkan iddialar, siyasi bir konu ve bizim arsayı satın almamız ile bir ilgisi yok” dedi.
Ekonomi gazetesi Financial Times, Ankara ve Londra mahreçli, “Tesco, Türkiye’deki arsası ile ilgili rüşvet olayının içine çekildi” başlıklı haberinde “Tesco, ülkedeki en büyük mağazasının geliştirilmesinin rüşvet iddialarına karıştırılmasının ardından bir Türk siyasi skandalına dahil oldu” diye yazdı. Gazete şöyle devam etti:
“İngiliz perakendecisinin, İstanbul yakınlarındaki iyi bir arsa için 13 milyon sterlin ödediği girişimci, iktidardaki AKP’nin önde gelen bir siyasetçisine, iddialı bir imar plan başvurusunun onaylanmasını sağlaması için 1 milyon dolarlık bir rüşvet vermekle suçlanıyor.” İngiliz gazetesi, Tesco’nun yanlış bir şey yapmakla suçlanmadığına dikkat çekerken de girişimci Mehmet Karasu ve AKP Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin yanlış bir şey yaptıklarını reddettiklerini kaydetti. -
TESCO: “ BİZ KURALLARA !!!!UYDUK”
Karasu’nun, bir park ve bir yolun yerlerini değiştirme iznini alarak ve imar planını değiştirerek “Türkiye’nin hantal bürokrasi”ni bir yıl içerisinde aşmayı başardığını yazan gazete, halen bir savcının konuyu incelediğini kaydetti. Tesco da, gazeteye yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Tesco Kipa, arsayı ticari imar planı onayları sağlanmış iken satın aldı ve imar planının değiştirilmesine ilişkin herhangi bir başvuruda yer almadı. Türkiye’de ortaya çıkan iddialar, siyasi bir konu ve bizim arsayı satın almamız ve bunun ardından mağazanın geliştirilmesi ile ilgisi yok. Bu arsayı satın almaya yönelik ticari müzakereler boyunca tüm yerli kurallara uyduğumuzu sağlayarak tamamıyla uygun bir biçimde hareket ettik.”
-TESCO’NUN NOTERDEN TASDİKLİ KONTRATI
Financial Times'da, Tesco’nun, 2003 yılında 75 milyon sterlin ödeyerek Kipa zincirini satın alarak Türk pazarına girdiğini, Türkiye’de şimdiye kadar 65’den fazla mağazayı açtığına dikkat çektikten sonra şöyle devam etti: “FT’nin gördüğü, noterden tasdikli bir kontratta Tesco, arsayı satın almasına yardımcı olmak amacıyla Sayın Karasu’ya 1.5 milyon dolarlık bir ‘başlangıç ödemesi’ni yaptı ve (Karasu’nun) plan izinlerini almasından sonra 6.9 milyon dolar daha ödemeyi taahhüt etti. İlk sözleşme sadece ticari olmayan yapılara izin veriyordu.”
-“10 MİLYON DOLARA YAKIN KAR SAĞLADILAR”
Anlaşmanın, Karasu’nun Dişli ile ayrı bir anlaşmaya varmasından 20 gün sonra yapıldığını kaydeden gazete, “Davada ortaya çıkan imzalanmış kontratta Sayın Karasu’nun, arsa satılması ve imar planı izninin verilmesinden sonra Sayın Dışli’ye 1 milyon doları ödeyeceği belirtiliyordu” diye yazdı. İngiliz gazetesi, Tesco’nun sonunda arsa için 13 milyon dolar ödediğini, bunun da ilk başta üzerinde mutabık kalınan rakamdan 5 milyon dolara yakın daha fazla olduğunu belirterek “Bu, Sayın Karasu’nun konsorsiyumuna, Tesco’nun desteğiyle arsanın 3.5 milyon dolardan alınmasından sonra iki yıl içinde 10 milyon dolara yakın bir kar sağladı” değerlendirmesini de yaptı. alıntı (ANKA)

Rüşvet Yemeğindeki Bakan Kim?


Siemens'in çeşitli ülkelerde rüşvet dağıtıp ihale aldığı iddiasıyla açılan dava Almanya'da sürerken, rüşvetin Türkiye ayağını yönettiği iddia edilen Tonio Arcaini'nin önemli bir ihale öncesi bir Türk bakanla yemek ayarladığı ortaya çıktı.


Rüşvetin Türkiye ayağını yönettiği iddia edilen Arcaini Türk bakanla yemek yedi.Siemens'in çeşitli ülkelerde rüşvet dağıtıp ihale aldığı iddiasıyla açılan dava Almanya'da sürerken, rüşvetin Türkiye ayağını yönettiği iddia edilen Tonio Arcaini'nin önemli bir ihale öncesi bir Türk bakanla yemek ayarladığı ortaya çıktı.

İddiaya göre Tonio aracı oldu, Siemens Telekom Mali İşler Müdürü Ankara'ya geldi, bir bakanla akşam yemeğinde buluştu ve Münih'e geri döndü.Almanya'da devam eden Siemens rüşvet soruşturmasında, savcılığın karşısına hep aynı isim çıkıyor: Tonio Arcaini.İtalya'da doğan ve Monaco'daki T.A Danışmanlık şirketinin de sahibi olan Arcaini, 1987 ile 2005 yılları arasında Siemens için pazarlama danışmanlığı yaptı. Görev alanı, pazarlama alanında zorlu ülkeler olarak görülen Doğu Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri olarak belirlendi.


Siemens'in Türkiye, Hong Kong, Bulgaristan, Polonya gibi ülkelerdeki ihalelerini izliyor ve şirketin hava kontrol sistemleri, fabrika makineleri, enerji santralleri ve gaz türbinleri ihalelerini alması için uğraşıyordu.Harcamaları kendine ait olan Arcaini, sattığı mal başına şirketten yüzde 3 komisyon alıyordu. Alman savcılığı 2001 ile 2006 yılları arasında Siemens'ten danışmanlık karşılığı 36.5 milyon euro alan Arcaini'nin ihaleleri almak için yetkililere rüşvet dağıttığına inanıyor.Bu iddia ilk kez 26 Mayıs'ta Münih'te başlayan rüşvet davasının ilk sanığı olan eski Siemens çalışanı Reinhard Siekaczek tarafından dile getirildi. Siemens için rüşvet fonu oluşturduğunu itiraf eden Siekaczek, Arcaini'nin

Doğu Avrupa'daki ihalelerde Siemens'in rüşvet operasyonlarını düzenlediğini ve şirket için yasadışı birçok ödeme yaptığına ilişkin ifade verdi.


150 milyon euroluk ihaleArcaini ile ilgili bilgiler ve Türkiye'deki bağlantıları geniş bir şekilde ilk olarak 20 Nisan 2007'de Amerikan ekonomi gazetesi Wall Street Journal'da yer aldı.


Büyük ses getiren ve gazetenin birinci sayfasında yer alan habere göre Siemens, 2003'te Türk ordusu ile olan telekom cihazları anlaşmasını uzatmak istiyordu. Tonio Arcaini tam da bu sırada devreye girdi. Arcaini, o dönemde Siemens Telekom'un Mali İşler Müdürü olan Michael Kutshenreuter'a bu antlaşmanın uzatılması için yardımcı oldu.


Arcaini, Kutshenreuter'ı Münih'ten Türkiye'ye getirdi. Burada bir Türk bakan ile akşam yemeğinde buluşuldu. Daha sonra da kiraladığı bir uçak ile Kutshenreuter'i Münih'e geri gönderdi. Kutshenreuter, rüşvet soruşturması ile ilgili geçen yıl Alman savcılığına verdiği yeminli ifadesinde gazetenin tüm bu iddialarının doğru olduğunu ve Arcaini'nin anlaşmanın imzasında yardımı dokunduğunu kabul etti.Mali İşler Müdürü, aynı yıl Siemens'in üst düzey yetkililerine Arcaini'nin Türkiye ile yapılan anlaşmada büyük yardımı olduğunu söyledi ve Siemens, Arcaini'ye komisyonunu ödedi. alıntı11.06.2008 VATAN