İzleyiciler

TRABZON DEMOKRATLARI

Fotoğrafım
TRABZON, Türkiye
DEMOKRAT ANAVATAN PARTİSİ İL TEŞKİLATI

29.12.2008

BU ACIYA SESSİZ KALINAMAZ....


İsrail’in Gazze’ye düzenlediği hava saldırıları sonucu yüzlerce günahsız insanın ölmesi, çocukların dahi hedef alınması; her şeyden önce insanlık adına utanç vericidir. Hava saldırılarının ardından karadan da Gazze’ye girileceği yönündeki haberler endişelerimizi daha da artırmıştır. Bizi asıl üzen ise uluslar arası kamuoyunun ve kuruluşların gidişata sessiz ve duyarsız kalmalarıdır. Yaşanılan insanlık dramı karşısında sessiz kalınamaz. Sessiz kalmak onaylamak demektir.Bu dramatik sürecin uluslar arası müdahalelerle ve kararlarla önünün alınması artık bir zarurettir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, birçok örgütün kararlılıkla devreye girmesi gerekmektedir.

Türkiye, Ortadoğu ve Filistin ile ilgili görüşlerini ve politikalarını etkili bir biçimde ortaya koymalıdır. Fakat ne yazık ki Türkiye, bugüne kadar kendisinden beklenen tarihi rolü ve misyonu gerçekleştirmiş değildir. Özellikle bu iktidar döneminde Türkiye tarihi misyonunun ve caydırıcılığının çok uzağında kalmıştır. Ortadoğu’da bir geçmişimizin olduğu unutulamaz. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanından, Başbakan’dan, Dışişleri Bakanı’ndan ve diplomatlarımızdan bu konuda daha etkili çabalar ortaya koymalarını bekliyoruz. Bu acının son bulması için atılacak her adım, Ortadoğu’nun geleceği ve insanlık vicdanı adına son derece hayati olacaktır.

Salih UZUN
Anavatan PartisiGenel Başkanı

26.12.2008

BU KAOS ORTAMIDIR...

ANAVATAN partisi Genel Başkanı Salih UZUN yaptığı yazılı açıklama da son gelişmeler ve Yasama organlarıyla ters düşen demeç ve açıklamalarıyla YARGIYA baskı yapan Hükümetin ülkeyi KAOS ortamına doğru sevkettiğini açıkladı.

Uzun, yaptığı yazılı açıklamada, yerel seçimler öncesinde seçimleri her yönüyle organize etmekle yükümlü kurumların kendi aralarındaki görüş ayrılıklarının geldiği boyutun kaygı verici olduğunu belirtti.

''Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) aldığı karar sonrasında yargı organlarının birbirine düşmesinin, Türkiye'nin topyekun yenilenmeye, toparlanmaya ve çıkışa ihtiyacı olduğunu açıkça ortaya koyduğunu'' savunan Uzun, şöyle devam etti:

''YSK başka bir şey, Danıştay başka bir şey, Anayasa Mahkemesi başka bir şey, Başbakan başka bir şey söylüyor. Kim, ne olduğunu anlayamıyor. Nereye güvensek, nereye el atsak elimizde kalıyor. Hukukun ve demokrasinin garantisi olan bu kurumlardaki fikir ayrılıkları, seçimleri daha da şaibeli ve içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Bunun adı anayasal ve siyasal kaostur. Bu kaos ortamında gidilecek bir seçim, yeni kaosları da beraberinde getirecektir.''

24.12.2008

GN. BŞK. YRD. CENK TUNÇSİPER, KANAL-B TV "BAŞKENT OTURUMLARI"NDAYDI.

Geçtiğimiz hafta Kanal B ekranlarında yayınlanan ‘Başkent Oturumları’ Programı’nın konukları Genel Başkan Yardımcımız ve Seçim İşleri Başkanımız Cenk TUNÇSİPER, DP Genel Başkan Yardımcısı ve Seçim İşleri Başkanı Rıza AKÇALI ve MHP Genel Başkan yardımcısı ve Seçim İşleri Başkanı Faruk BAL oldu.29 Mart 2009’da yapılacak olan yerel seçimlerde merkez sağda yer alan 3 siyasi partimizin bu seçimlere nasıl hazırlandıklarını irdeleyen ve Yaşar Aysev’in yönettiği programda TUNÇSİPER partimizle ilgili olarak konuşmasının ilk bölümünde kuruluşundan bugüne Anavatan Partisi’nin durumunu özetledi. Sonrasında 29 Mart Mahalli idareler seçimlerinde uygulanan aday belirleme çalışmalarına değinen TUNÇSİPER’in yaptığı konuşmanın tam metni aşağıdadır:

2001 yılında 3 partiyle birlikte koalisyon hükümetiydik. O zaman yurt içinde meydana gelen bir ekonomik krizden dolayı o gün hükümet olan partiler meclis dışında kaldılar. Bunlardan bir tanesi de Anavatan Partisi’dir. Daha sonra Anavatan Partisi kendi içinde yeniden yapılanmaya gitti. Sayın Ali Talip Özdemir ve Sayın Nesrin Nas ile bir umut aradı. Bu arada 2004 Mahalli İdareler seçimleri bizim karşımıza çıktı. Fakat biraz önce Sayın Rıza Akçalı’ya da sorduğunuz üzere o zaman da ANAP-DYP birleşmesi gündemdeydi. O günkü kurumlar karşılıklı olarak görüşürken yine bir uzlaşma sağlanamadı ve o uzlaşmanın sağlanamaması neticesinde de biz yeteri kadar aday gösteremedik ve yeteri kadar seçim çevresinde 2004 mahalli idareler seçimlerine katılamadık.

3200 seçim çevresinin sadece 550 tanesinde Anavatan Partisi seçimlere katıldı. Bu da Türkiye’nin 1/6 oranına tekabül ediyor. 1/6 oranında aday göstermemize ve sınırlı oranda seçime katılmamıza rağmen % 2.6 gibi ciddi bir oy aldık Türkiye genelinde ve Anavatan Partisi’nin kurumsal varlığını ortaya koyduk.Daha sonra Sayın Erkan Mumcu ile birlikte Anavatan Partisi Meclis grubunu oluşturdu ve partimiz yeni bir heyecan kazandı. Yeniden bütün Türkiye’yi gezmeye ve Anavatan’ın eski duygularını yaşatmaya başladık. 2007 ‘de tabandan gelen istekle bir alternatif oluşturabilmek ve Türkiye’ye bir çözüm olabilmek için yeni bir birliktelik ortaya çıktı. Biz özveriliydik ama o gün bunu gerçekleştirmek imkanı olmadı. Bunun üzerine de fazla durmak istemiyoruz; bunun muhasebesini vatandaşlarımız, seçmenimiz yapacaktır. O günkü Genel Başkanımız Sayın Erkan Mumcu yeteri kadar bu konuda açıklamada bulundu zaten. Bundan sonra da konu çeşitli dönemlerde gündeme geldi ama şu anda biz 1 Aralık 2008 tarihi itibariyle partimizin Merkez Karar Yürütme Kurulu ve il başkanlarımız, Türkiye’nin her tarafından il genel meclisi adayı göstermeye ve mümkün olduğu kadar çok yerde de belediye başkan adayı göstermek üzere kararımızı verdik ve çalışmalara başladık.

Partimizin Merkez Karar Yürütme Kurulu 50 arkadaşımızdan oluşuyor. Bu 50 arkadaşımız Türkiye genelinde bölgelere ayrılarak sorumluluk aldılar ve sanki Anavatan Partisi’nin eski logosundaki Türkiye haritası üzerindeki bal peteğinde görülen çalışkan arılar gibi bütün Türkiye’ye dağıldılar ve şu anda adaylarımızı tespit ediyorlar.İlk startı Bursa’nın Mudanya ilçesinde mevcut belediye başkanlarımızla yaptığımız istişae toplantısında verdik. Bütün belediye başkanlarımız istisnasız olarak Anavatan Partisi’mizi 29 Mart seçimlerinde tekrar temsil edeceklerini ve Anavatan Partisi’nin adayı olduklarını deklare etti. Geçmişe kısaca şöyle bir bakarsak; 1983’te ANAVATAN’ın iktidara gelmesinden sonra 1984–1989–1994 ve 1999 yerel seçimlerinde şöyle bir tablo vardı:1984 ve 1994 seçimlerinde ANAVATAN yerel yönetimlerde Türkiye’de birinci parti olmuştur.

1989 ve 1999 seçimlerinde de 2.parti olmuştur. Yani biz aşağı yukarı Türkiye’nin her köşesinde belediye başkanı, belediye meclis üyesi ve il genel meclisi üyeleri çıkardık. Bu arkadaşlarımız 2002 seçimleriyle bir rehavete kapıldılar. Bazıları da AKP’nin tek başına iktidar olmasının millete bir avantaj sağlaması gerektiğini düşünerek sorumluluk almak istemediler ve partimizden aday olmadılar. 2004 seçimlerinde. Ama şimdi o arkadaşlarımızın hepsi, geçmiş dönemlerde belediye başkanlığı yapanlar, il genel meclisi üyesi olanlar, belediye meclis üyesi olanlar bizlere başvurarak 29 Mart yerel seçimlerinde partimizin adayı olmak istiyorlar. Biz de bu başvuruları değerlendiriyoruz. Türkiye geneline dağılmış MKYK üyesi arkadaşlarımız bunları tespit ediyorlar.

Partimizde aday belirleme sistemi merkez yoklaması şeklinde belirlendi. Bu merkez yoklamasında bazı kriterler belirledik. Örneğin; bayanlardan, gençlerden ve özürlü adaylardan adaylık müracaatlarında özel aidat almamak üzere partimiz MKYK’sı karar aldı. Onun da ötesinde yine adaylıklarda gençlere, bayanlara, özürlü vatandaşlarımıza öncelik vermek üzere prensip kararı aldık. Böylece Anavatan Partisi 29 Mart seçimlerinde tıpkı eski günlerindeki gibi, 1983’ten bu yana yapılmış 5 mahalli seçimin 4 tanesinde birinci ve ikinci parti olarak almış olduğu puanlarla, yüzdelerle Türkiye’yi yönetme şansına sahip olmuş bir siyasi parti olarak kendi yerleşim alanlarında, seçim bölgelerinde iddialıdır.Konuşmacıların da değerlendirdiği gibi siyasi partiler genelde 2 dönem iktidarda kalıyorlar ve daha sonrasında erimeye başlıyorlar. Bugün AKP iktidarı da 2002 ve 2007 seçimlerinde tek başına iktidara geldi. Demek ki bundan sonra erime dönemine, erozyona uğrama dönemine girecektir. Bunu hızlandıracak unsurlar da mevcut dünya üzerinde. Bunlardan da bahsetmeliyiz. Örneğin ABD’de başlayan bir mali kriz daha sonra reel krizi tetikleyerek önce AB ülkelerine, sonrasında dünyaya ve nihayetinde Türkiye’ye geldi.

Türkiye’nin ekonomik altyapısı yeterince güçlü olmadığı için ve Türkiye’de yanlış ekonomi politikası izlendiği için, düşük kur yüksek faiz politikasıyla toplanan sıcak paranın Türkiye’nin gerçek parası, gerçek sermayesi olmadığı için, bu tetiklenen krizden Türkiye daha fazla etkilenecek. Bu da seçim döneminde denk geliyor. Bu seçim döneminde ekonomik krizden dolayı evine ekmek götüremeyen, ekmek derdine düşmüş, sabah dükkanını açtığı zaman siftah yapamayan, icra memurlarıyla karşı karşıya kalan esnaf veya sadece kriz döneminde işsiz kalan 235 bin vatandaşımız

–ki bu sayı her geçen gün hızla artmaktadır- şapkalarını önlerine koyacak ve bugünkü iktidarın kendileri için bir çözüm olmadığını görerek diğer siyasi partilere oy vereceklerdir. Bizler de bu ülke şartları altında geçmiş tecrübelerimizden de faydalanarak 29 Mart seçimlerine kararlı bir şekilde hazırlanıyoruz ve kendimize Türkiye için bir umut olmayı hedefledik. Bunun için çalışmalarımızı yürütüyoruz. 2002 seçimlerinde 42 milyon olan seçmen sayısının birden bire 48 milyona çıkmasında dolayı ortaya çıkabilecek şaibeleri önlemek için diğer siyasi partilere bir öneride bulunmak istiyorum. Seçim işleri başkanlarımızın oluşturacağı bir kriz masası kuralım ve Türkiye genelinde bütün sandıklara hep birlikte sahip çıkalım. Hatta buna gerekiyorsa AKP’yi de dahil edelim. Onlar da bu şaibenin altında kalmasınlar çünkü bu şaibe seçimleri iptal ettirebilir önemdedir.

Ayrıca, buradaki güvenliği sağlamak için de parmağa mürekkep sürülmesi uygulamasının tekrar gündeme getirilmesini öneriyorum. Gençlerle ilgili de bir önerimiz var. Biliyorsunuz ki üniversite öğrencileri ailelerinden uzakta, gurbette eğitim görüyorlar. Bunlar seçim yönetmeliğine göre ilgili şehirde okullarından ve kaldıkları yurttan bir belge aldıkları takdirde okudukları şehirde oy kullanabilme şansına sahipler ama gençlerimiz genelde biraz ihmalcidir. Yüksek Seçim Kurulu vereceği bir talimatla her üniversitede bir seçim bürosu oluşturup üniversite öğrencilerini okudukları şehirde oy kullanmaya teşvik edebilir. Anavatan Partisi’nin böyle bir müracaatı da var, bunu takip ediyoruz. Son olarak şunları eklemek istiyorum. Halkımız unutmasın ki kendileri için çalışan, kendilerinin ekmekleri için çalışan, mücadele eden duyarlı siyasetçiler var. Bunlar mutlaka göreve gelecekler ve onların sorunlarını çözeceklerdir.

Bugün seçimlere yaklaşık 3 ay kalmışken Türkiye’nin gündeminde hala iddia ettiğim gibi tek önemli konu ekonomidir, işsizliktir, her geçen gün artan işsizlik oranlarıdır. Bugün Bursa, Denizli, Kocaeli, Konya, Bilecik ve Gaziantep’te son bir ayda 22 bin kişi işten çıkartılmıştır. Adıyaman’da iki ay içerisinde 44 fabrikanın 22’si kapanmıştır ve bundan dolayı 3500 kişi işsiz kalmıştır. Metal sektöründe 5 bin kişi işsiz kalmıştır. Ekim ayında ticaret ünvanlı iflas eden şirket sayısı 1220’den 2084’e çıkarak %70 artmıştır. Bu da göstermektedir ki Türkiye’deki ekonomik kriz hızla devam etmektedir.

Bunun ötesinde bizler Anavatan Partisi olarak genç, 38 yaşındaki Genel Başkanımız Sayın Salih Uzun, partimizin sağduyularından eski Bakanımız Sayın Oltan Sungurlu ve partimizi temsil eden duyarlı MKYK üyelerimiz, eski bakanlarımızla birlikte ekip oluşturarak Türkiye’nin yerel yönetimlerine tekrar talip oluyoruz. Burada belediyeleri kazandığımız takdirde şehirlerin tarihsel ve kültürel zenginliklerini ön plana çıkartacağımızı, yaşadığımız yerleşim alanlarının bölgesel ve coğrafi alanlarına göre teşvikler sağlatacağımızı, her şehri zenginlikleriyle anarak ekonominin kalbi merkezler oluşturacağımızı ve kazandığımız belediyeleri vatandaşlarımızla birlikte yöneteceğimizi ve seçimlerde özürlü vatandaşlarımızdan, bayanlardan ve gençlerden aidat almayarak onları aday yapmak için beklediğimizi yüce Türk milleti huzurunda bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

23.12.2008

SEÇMEN İRADESİ, TAM OLARAK SANDIĞA YANSITILMALIDIR.

29 Mart 2009’da yapılacak Yerel Seçimler öncesinde muhtarlıklarda askıya çıkarılan listelerde büyük karmaşa yaşandığı görülmektedir.

6 milyonun üzerinde yeni seçmenin kütüklere yazılmış olması, birçok seçmenin listelerde adının bulunmaması, bazı kayıtların eksik ya da yanlış yazılması gibi nedenler; kafalardaki soru işaretlerini artırmaktadır.Seçimlerin güvenliği ve adaleti seçmen kütüğünün sağlıklı olmasına bağlıdır.
Yıllardır YSK tarafından yapılan kayıtların, anlaşılmaz bir biçimde YSK devre dışı bırakılarak adrese dayalı kayıt sistemiyle belirlenmesi seçimleri şaibeli hale getirecektir. Ya 2007’deki seçmen sayısı ve kütükler yanlıştı, ya da bugünkü kütükler yanlış.YSK’nın büyük ölçüde devre dışı bırakılarak oluşturulan tartışmalı sistemle ve tartışmalı kütüklerle seçimlere gidilemez. Bir an evvel seçime katılacak tüm siyasi partilerin temsilcilerinden ve ilgili devlet kurumlarından oluşan bir komisyon kurulmalıdır. Seçmen iradesinin sandığa tam olarak yansıtılması ve şaibelerin önüne geçilmesi için bütün kurumlar samimi olarak gayret göstermelidir.

Salih UZUN
Anavatan PartisiGenel Başkanı

22.12.2008

OBAMA MESELESİ ve DÜNYA

Barack Hussein Obama, Kansaslı bir beyaz anne, Kenyalı bir zenci babadan. 4 Ağustos 1961’de Hawai’de doğdu. Barack ismi, Arapça “bereket” kelimesinden geliyor. Göbek adı Huseyin’dir. İlkokulun bir sınıfını Endonezya’da okudu. 1988’de girdiği Harvard Üniversitesi’nde burslu olarak hukuk okumuş ve sınıfındaki 10 öğrenciden 9’unu not ortalamasında geride bırakmıştı. 1776’daki 13 İngiliz kolonisinin bağımsızlık ilanından tam 232 yıl sonra, Beyaz Saray’a Demokrat Parti Adayı ABD’nin 44’üncü Başkanı seçildi.

Obama’nın Seçilmesinin Gösterdikleri
Özet olarak Obama’nın seçilmesinin gösterdiği iki durum vardır:
1-ABD’de halk fakirleşmiştir. Zaten son ekonomik krizin sebebi, halkın alım gücünün düşmesi sonucu ev kredi borçlarını ödeyememeleri olmuştur.

2-Amerikalılar, demokratikleşmiştir. Zencilerden çok beyazlar yeterince demokratikleşmiştir. O nedenle Seçimi kazanan Obama’dan çok, demokrasiyi üretenleri ve onu seçecek derecede demokratikleşen Amerikalı beyazları kutlamak gerekir. Zaten siyahlar ve diğerleri için 1861’deki özgürlük ve eşitlik sivil savaşını da bu Amerikalılar vermişti.

Obama Ne değiştirecek?
Obama, “değişim” sloganıyla seçimi kazandı. Fakat neleri değiştireceğini bilmiyoruz ama ne değiştirmek istediğini seçim vaatlerinde görebiliriz.

Başlıca vaatleri şunlardır: Devletin aktif müdahalesiyle mali krizi çözmek. Orta sınıfın vergi yükünü azaltıp gelir dağılımında adalet sağlamak.
Amerikan askerlerini Irak’tan çekmek ve Afganistan’da terörle mücadeleye hız vermek.

Görüldüğü gibi Obama, biri iç politikayı ilgilendiren ekonomik, diğeri de dış politikayı ilgilendiren diplomatik olmak üzere iki alanda değişim vaat etmektedir.

Değişim Olabilir mi?
Obama’nın vaat ettiği değişimler, ABD’nin ekonomik sisteminde ve dış politikasında radikal değişimler değildir. Bu değişimler, Cumhuriyetçiler veya devlet tarafından çizilen çerçevenin ya da havuzun içinde yüzmekten ibaret olacaktır. Obama’nın yapabileceği değişim, “her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” kabilinden olacaktır. Yani Obama da aynı yoğurdu yiyecektir. Aslında Obama’nın seçilmesi, dışarıda kalan belki de son ABD’lilerin Kapitalizm ana mecrasına katılması, katılamayanların ise kapitalizm tarafından ayıklanması olacaktır.

Obama’nın ekonomik alanda yapacağı değişim, vergi indirimi gibi, kapitalizmin omurgasında değil, yüzünde ve kozmetik olacaktır. Büyük miktarda vergi indirimi yapması imkansız görünmektedir. Çünkü katılaşan Kapitalizm buna izin vermeyecektir.

Dış politikada da radikal değişiklikler imkansızdır. Bu alanda yapabileceği değişimler de daha önce yapılanların hazmedilmesi ve yaraların iyileşmesini sağlamak için bir suhulet döneminin yaşanması olabilir. Çünkü dünyayı yöneten uluslar arası toplumun asıl hedefi bu güçlerini ve sistemlerini Kıyamet’e kadar sürdürmektir. O nedenle ABD aracıyla bütün dünya ülkeleri küçültülecektir. Küçülttükçe güçlenecekler, güçlendikçe küçültecekler. O nedenle, daha önceleri olduğu gibi, onlar dört yıl bekleyebilirler ama sekiz yıl bekleyemezler ve beklemeyecekler. O nedenle aynı emperyal ameliyat işlemine devam edeceğinden ABD’nin Obama döneminde de İran’a saldırması beklenmelidir. Çünkü hedefe giden yolda mevcut ve gelecek için muhammen engellerin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Sonuçta dış politikada ABD’nin devlet politikası, derinleşecek ve kökleşecektir. O nedenle Obama’nın iktidara gelmesiyle özellikle dış politikada da radikal değişim olmayacaktır.

ABD’de siyasal teamül:
Son dönemlerde ABD’de siyasal teamül şöyle olagelmiştir: Bir dönem Cumhuriyetçiler iktidara gelir. Bu dönemde iç ve dış politikada radikal ve köklü işler yapılır. Sonra Demokratlar iktidara gelir. Bu dönem, Cumhuriyetçilerin yaptığı işlerin hazmedilme dönemi olur. O nedenle Cumhuriyetçilerin yaptığı işler ne kadar çok ise onların hazmetme dönemi de o kadar uzun sürer ve Demokratlar o süre iktidarda kalırlar.

Gelecekte Dünya ve Küreselleşme
Küreselleşmeyi çok iyi anlamak gerekir. Küreselleşme; her alanda “teke” gidilmesidir. İnsanlığın dört asıl güç unsuru vardır. Bunlar; felsefe, bilim, teknoloji ve finanstır. Bunlar, birbirini üretir. Bunların ikincil türevleri olan; trafik, üretim ve tüketim biçimleri alanlarında olduğu gibi, ekonomik, sosyal, kültürel, diplomatik ve siyasal alanlarda da tek sisteme doğru gidilecektir. Ama özellikle ve şimdilerde sanayi ve finans alanlarında tekelleşmeye doğru gidiyor dünya.

Tekleşme ve tekelleşme sadedinde finans alanında kendi sermayesi olmaksızın para kiralayarak bankacılık yapan aracı durumdaki finans kurumları ve ikinci el sanayi işletmeleri ayıklanıyor ve sanayi ve finans, asıl sahipleri elinde tekelleşiyor. Yani bu alanlarda konileşme gerçekleşiyor. Bu nedenle finans kurumları ve sanayi işletmeleri arasında birleşmeler giderek artacaktır. Güçlü, zayıfı ayıklayarak tekelleşme tamamlanacaktır.

Aynı durum, felsefe, bilim, sanayi ve teknolojide de yaşanmaya devam edecektir. Diğer tali alanlar, bu tekleşmeyi izleyecektir. Bu güç unsurlarını kiralayarak yaşayan milletlerin, önümüzdeki sürede varlıklarını sürdürmeleri giderek zorlaşacaktır.

Diplomatik ve politik alanda ise; büyük ülkelerin küçültülmesiyle birlikte ortaya çok sayıda ve küçük devletler ortaya çıkacaktır. Hükmen devlet sınırları çoğalacak ama fiilen sınırlar ortadan kalkacaktır. Milli ordular, artık devletleri tarafından istenildiği gibi ve özgürce kullanılamayacaktır.

Çok kültürlülükle birlikte kültürde tekliğe geçilecektir.
Neticede Dünya, küreselleşerek asli bütünlüğüne dönecektir. Dünya, giderek, insanlığın ilk çağlarındaki sadeliğine ve basitliğine dönecektir. Sadece gelişmiş bilim ve teknoloji farkı ile.

Gelecekte, küreselleşme artacak ve yayılacak, kapitalizm katılaşacak ve derinleşecektir.

İnsan Nüfusu
Dünyanın çok hızlı, çok girift ve çok hızlı tempolu ekonomik sistemi sürdürülebilir değildir. Buna ne insanın takati ne de dünyanın kaynakları yeterlidir. Bu nedenle yaşanan ekonomik krizlerden sonra gündeme getirilecek ilk konu insan nüfusunun çokluğu ve dolayısıyla bunun azaltılması olacaktır. Çünkü bilimsel hesaplara göre, gezegenimiz ve dünyamız daha milyarlarca yıl yaşayabilecek kapasiteye sahiptir. O nedenle dünyanın kaynaklarının tüketilmemesi gerekir. Fakat dünyanın bugünkü nüfusu ile bu kaynaklar kısa zamanda tükenecektir. Üstelik bu nüfus artık tüketicidir. Üretim ve insanlığın her alandaki gelişimi için artık bu kadar çok sayıda insan gücüne ihtiyaç yoktur. Bu kadar insanı doyurabilmek için çok üretip çok harcamak gerekir. Dolayısıyla böyle yüksek tempolu üretimli bir sistemi sürdürebilmek imkansızdır. Bu nedenle insan nüfusu mutlaka azaltılacaktır. Nüfusu azaltma işleminde “tabii seleksiyon” kanunu işleyecektir. Yani, yukarıda saydığımız dört güç unsuruna sahip olan güçlüler, onlardan yoksun olan zayıfları ayıklayacaktır.

Doç. Dr. Niyazi KAHVECİ
Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Dış İlişkiler Başkanı

14.12.2008


Posted by Picasa

Satıyorlar..

DTP (!!!!) İki Eş Başkanında Aralarında Bulunduğu Toplam 5 Kişilik Bir Heyetle Irak'ın Kuzeyindeki Erbil Kentinde Bugün Temaslarına Başladı. Heyet, Bölgesel Yönetimin Lideri ile Görüştü. DİYARBAKIRDA hükümet le hatta Reisicumhurla yapılacak görüşmenin Doktor!!! tarafından ertelenenen ziyaretın akabınde sınırlarımız aşarak Diyarbakırın daha güneyıne IRAKIN kuzeyınde randevulaşarak yapılacak...Öyleki.BARZANI ve TALABANI çadır reisleriyle ülkemin resmi heyeti ve Dtp lilerle aynı masada hatta o masada bölücüler ve mehmetçiğe silah sıkanlarda olacak..sizce ne konuşulacak konuşulması planlanan 29 mart yerel secımler oncesı dtp ile AKEPE nin gerdiği ortamın yumuşatılması karşılığında verılecekler bayram öncesi ÇANKAYA da köşkde söylenemeyenler olabilirmi...malum ülkemin insanları sınırları aşınca daha bi konuşkan ve daha bı demokrat oluyorlar değilmi... SATIYORLAR ÜLKEMİZİ BU HAİNLERE...

Ülkemin insanları lütfen VATANIMIZA sahip çıkın...oylarınızı ülkeniz ve milletinizin bekası için kullanın patatesi-soğanı-kömürü elbette alın onlar sizin de paranızla alınmış ve vergılerle ödenmiş alın ama onlara oy vermeyın çunku işin Ehli değiller onlar..YUMURTACI-GEMİCİ-MISIRCI olarak geldiler ve yandaş ve aile fertlerine destek oldular onların geldıklerınde söyledıklerı 3 Y vardıya hani meşhur 3 y YALAN (ençok onlar yalan söyledıler) Yolsuzluk ( ardarda yolsuzlukları çıktı ve istıfaları oldular) yasaklar (halkın içine çıkamıyorlar çıktıklarında derdını söyleyen vatandaşı karga tulumba götürüyorlar).onların şimdilerde 3 Ç leri (çamur Çöp-Çukur edebiyatına başladılar ) varmış...ağızlarına doladıkları başka nelerı olsun bilgileri dahi yok EHİL değiller siyaset yapamayacak kadar bilgisizdirler...

alıntıdır/Açıkistihbarat

KRİZİN UĞRAMADIĞI YER...

Dünya ve ülkemiz bir ekonomik krizle karşı karşıya. Yoksulluk ve işsizlik büyük bir hızla artıyor.

Hamd olsun küresel ekonomik kriz ülkemizi teğet geçemedi, tam tersine silindir gibi ezdi geçti. Fabrikalarımız ya üretimi durduruyor ya da tamamen kapanıyor. Her iki durumda da olan çalışana oluyor. Zaten üç kuruş maaşla geçinen vatandaşımız o üç kuruşu da kaybederek yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya kalıyor.

Bu karamsar tabloyu uzun uzun anlatmaya gerek yok.

Ülkemizde krizden etkilenmeyen hemen hemen yok hamd olsun.

Pardon söylemeyi unuttum. Aslında ülkemizde yaşanan bu küresel ekonomik krizden hiç ama hiç etkilenmeyen birisi var. Kendisine sağlanan imkânlar ve kurduğu saltanat ne krizden ne işsizlikten ne de yoksulluktan etkilenmiyor. İşin daha da kötüsü kendisi uğruna şehirlerde dağlarda kendilerini feda eden zavallılar var.

Kim mi bu ?

Tabi ki bölücü terör örgütü pkk ile destekçisi dtp’ nin elebaşı olan ve ismine Apo denilen insan dışı garip yaratık.

Doktoru var, adası var, avukatları var, kütüphanesi var, sözde partisi var, terör örgütü var, teröristleri var, uluslar arası destekçileri var, yazdığı sözde kitapları var, emrine amade sözde milletvekilleri var.

Var da var, var da var…

Şimdi de arkadaşları olacak. Canı sıkılmış adada. Dertleşebileceği, konuşabileceği ve yeni hain planlar yapabileceği huyu huyuna suyu suyuna uygun can yoldaşları olacak yanında.

Bu İmralı’ nın ekonomisine baktığımızda dünyada ve ülkemizde fırtına gibi esen ve hamd olsun ülkemizi teğet geçemeyen küresel ekonomik krizden hiç ama hiç etkilenmediğini görüyoruz.

Adanın en büyük ekonomik geliri aziz ama çilekeş milletimizin ödediği daha doğrusu ödemeye çalıştığı vergiler. Yani sizin benim paramız.

Adada tarım, hayvancılık, sanayi, ticaret, ihracat, ithalat, üretim falan yok. Fakir fukara halkımızın dişinden tırnağından artırarak ülkemizin ve devletimizin daha müreffeh olması için ödemeye çalıştığı vergilerden sağlanan kaynak en önemli gelir kaynağı.

Adanın ekonomik giderleri ise tam bir saltanat dönemi. İmralı’ da ikamet eden terörist başı adeta krallar gibi yaşıyor ve oturduğu yerden terör örgütünü de destekçisi partiyi de rahat rahat yönetiyor. Sözde emirler veriyor, sözde kitaplar yazıyor, sözde barış nutukları atıyor ve sözde cezasını çekiyor.

Böyle sefayı pardon cezayı kim istemez.

Bir tarafta evine ekmek, sobasına kömür, çocuğuna harçlık, mutfağına gıda getirebilme derdinde olan çilekeş Türk Milleti, diğer tarafta ise ekmek devletten, su devletten bir hain…

Bu adalet mi ?

Avrupa’ ya göre adalet,

Amerika’ ya göre adalet,

Barzani ve Talabani’ ye göre adalet,

Dtp’ ye göre adalet,

Pkk’ ya göre adalet,

Ama Büyük Türk Milleti’ ne göre asla ve asla adalet değil,

Tam tersine ihanet, ihanet, ihanet…

Milletimiz işsizlikten ve yoksulluktan ne yapacağını bilemez bir haldeyken ve daha da kötüsü ülkesine duyduğu güveni ve umudu kaybetme noktasına gelmişken bir hainin İmralı’ da sefa sürmesi akılla vicdanla bağdaşmayan bir garabet.

İmralı’ da yaşanan bu garabete son vermek ve terör örgütü elebaşına ağırlaştırılmış müebbetin gereklerini en ağır şekilde uygulamak Yüce Devletimizin ve Adaletimizin en önemli görevidir.

Mevcut siyasi iktidarın son zamanlarda ortaya koyduğu TEK VATAN, TEK DEVLET, TEK MİLLET ve TEK BAYRAK politikası sözde değil özde olmalıdır.

Bu kutsal söylemlere kasteden bir hainin adeta bir kral gibi İmralı Adası’ nda sefa sürmesi ve ülkemiz insanının yaşayamadığı lüks hayatı yaşaması kesinlikle Milli Vicdanla ve Terörle Mücadelede Etkin Olmakla bağdaşmamaktadır.

Birileri buna dur demelidir. Birileri bu ülkeye ve bu millete ihanetin asla karşılıksız kalmayacağını ve hainlerin en ağır şekilde cezalandırıldığını dosta düşmana göstermelidir.

Ve bu birileri devletimizin ilgili kurumları ile mevcut siyasi iktidardır.

Hem terörle mücadelede etkin bir dönemin başladığını ve yeni bir konseptin oluşturulduğunu söylemek hem de başta terör örgütü elebaşı olmak üzere tüm terör yandaşlarına karşı pasif kalmak inandırıcı değildir.

Terörle etkin ve başarılı bir mücadelenin yolu öncelikle terör örgütünü yöneten ve yönlendiren hain kadroların pasifize edilmesinden ve dağlardan şehirlere kadar tasfiye edilerek seslerinin kesilmesinden geçmektedir.

İmralı’ nın sosyal ve ekonomik yapısının ağırlaştırılmış müebbet cezasına uygun olarak değiştirilmesi ve şartlarının daha da ağırlaştırılması teröre ve terör örgütüne karşı yapılacak olan en önemli psikolojik harekâttır.

Kahraman ordumuzun dağlarda gösterdiği başarıların kalıcı olması devletin bütün kurumlarının ve mevcut siyasi iktidarın aynı ortak kararlılıkla hareket etmesine bağlıdır.

Bir tarafta İman, Vatan ve İstiklal uğruna şehit olan kahramanlarımız ve geride kalan gözü yaşlı anneler, eşler, evlatlar…

Diğer tarafta aziz milletimizin vergileriyle İmralı’ da ve Yüce Meclisimizde sefa süren hainler…

İşte bu küresel ekonomik krizden çok daha ağır ve katlanması çok daha zor bir durum…

Ne Mutlu TÜRK’ üm Diyene !

alıntı/Sinan Yıldırım/haberdokuz

VAH FINDIKÇIM VAH....



İktidardaki hükümetin baskıları ve Fiskobirlik’in kötü yönetim ile borç sarmalı nedeniyle Kredi talepleri engellenen ve görevini yapamaz hale gelmesi yüzünden, fındık alımı yapmak üzere görevlendirilen Toprak Mahsulleri Ofisi, fındık üreticisine saç baş yolduruyor.

Türkiye’nin her yıl milyar dolar seviyesini aşan ender ihraç ürünleri arasında bulunan fındık, bu yıl da üreticisinin yüzünü güldüremedi. Çünkü görev alanı dışında fındık almakla görevlendirilen TMO, eski köylere yeni adet getirdi. Hayatında fındık ürününü sadece resimde gören NEVŞEHİRLİ ye randıman ölçümü bile yaptırdılar...


TMO görevlilerinin fındık alırken yaptıkları randıman ölçümünün, çiftçileri büyük zarara uğrattığı ileri sürülüyor. En son Trabzon Valisinin gözünün önünde bu yanlışı yaptılar Vali Müdahale etti ve Tekrar ölçün emri verdi.....ölçüm mü tabiki tekrarında yüksek çıktı...ama herkesin yanında vali olamaz ki..


Fındık üreticisi çiftçiler, her bahçenin randıman değerinin, mevsimsel değişimler dışında karakteristik özellik olduğunu belirterek, bahçelerin yerlerine ve toprak verimliliğine göre, genellikle her yıl benzer randıman sonucu verdiğini kaydediyorlar.


Çiftçiler, TMO’nun bu yıl yaptığı randıman ölçümlerinin tuhaf bir şekilde ortalama randıman değerlerinden üç-dört puan düşük sonuçlanmasının haksızlıklara yol açtığını iddia ediyorlar.
Kırk yıllık fındık bahçelerinden elde edilen ürünlerin, hiçbir zaman görülmemiş şekilde son derece düşük randıman sonuçlarıyla, adeta karalandığını kaydeden çiftçiler, TMO’nun yaptığı uygulama yüzünden her fındık üreticisi ailenin binlerce YTL zarara uğradığını savunuyorlar.

Fındık üreticileri, TMO alım merkezlerinde randıman sonuçlarıyla oynandığı yolundaki söylentiler nedeniyle, önce dışarıda randıman ölçümü yaptırdıklarını, aldıkları sonuçlarla, aynı ürün için TMO alım merkezlerinde çıkan sonuçlar arasında üç-dört puan fark oluştuğunu anlatıyorlar.
Fındığının bir daha alınmayacağından korkan Trabzonlu bir üretici, adının açıklanmaması koşuluyla, bu yıl sattığı ürünü ile ilgili yaşadıklarını şu şekilde aktarıyor: (henuz teslim etmediği 2. çeşit fındık için karşılaşacağı zorluklar nedeniyle açıklayamıyor)
“Bu yıl, hükümet fındık fiyatlarını bir ay geç açıkladığı için fındığımızı TMO’ya vermek üzere sıra aldık. Benim sıram Kasım ayına verildi. Hükümetin açıkladığı fındığın Kasım ayı alım fiyatı 4,5 YTL’ydi.


İki ayrı tüccara fındığımın randımanını ölçtürdüm. İkisinde de 50 randıman geldi. Günüm geldiğinde, TMO’ya götürdüm. Orada bize hiç de iyi davranmayan görevliler, süratli bir şekilde fındık örnekleri alarak randıman ölçümü yaptılar ve fındığımın 45 randıman geldiğini söylediler. Başımdan kaynar sular döküldü. Nasıl olur diye itiraz edecek oldum. ‘Onlar da işine gelirse amca. İstersen başka yere satarsın. Milleti bekletme’ dediler. Çaresiz ben de fındığımı teslim ettim. 2 ton 628 kg. fındık verdim. Hükümetin açıkladığı 4,5 YTL fiyatla 11.826 YTL almam gerekirken, kilo fiyatı 4,1 YTL’ye düştüğünden, 10.774 YTL para tuttu.


Ama bununla da bitmedi. Akla hayale gelmeyecek bir sürü kesinti yaptılar. Bana sonuçta yapılan ödeme miktarı, 9.970 YTL oldu. Randımanımın düşük çıkartılmasından ve kesintiler yüzünden zararım 1.856 YTL’yi buldu.


Devlet kuruluşunun yaptığı bu. Herkes bu yıl bu randıman rezaletiyle karşı karşıya kaldı. Bunu bize devletimiz yapıyorsa kimi kime şikâyet edeceğiz”
Fındık üretilen bölgelerde çiftçiler, fındıklarının az para ödenmesi için düşük randımanlı gösterildiğini belirterek, hükümete sitem ediyorlar. Gerçekten böyle bir uygulama olup olmadığını, ilgili kurumlarca açıklama gelmesi halinde hep birlikte göreceğiz...
alıntıdır./birincikuvvet

7.12.2008

ÇAĞRI..



Genel Başkan Yardımcısı ve Seçim İşleri Başkanı Cenk TUNÇSİPER, 29 Mart seçimlerinde ANAVATAN"da daha önce Genel Başkanlık yapan A.Mesut Yılmaz, A.Talip Özdemir ve Erkan MUMCU"yu göreve davet etti ve şöyle söyledi.
ANAVATAN Partisi olarak 29 Mart 2009 Yerel seçimlerine hazırlanıyoruz. Genel Başkanımız Salih UZUN, Genel Başkan yardımcılarımız ve Bölge sorumlusu MKYK üyesi arkadaşlarımızla yurt sathına dağılarak adaylarımızı tespit ediyoruz. Yurt sathında beklediğimiz başarılı sonuçların ötesinde, Eski Genel Başkanlarımız Sayın Ali Talip Özdemir"in seçim çevresi İstanbul/Bakırköy, Sayın A.Mesut Yılmaz"ın seçim çevresi Rize ve Sayın Erkan Mumcu"nun seçim çevresi İsparta"da önemli başarılar bekliyoruz. Teşkilatlarımız ve Anavatana gönül verenlerin en önemli beklentisi seçim çalışmalarında eski Genel Başkanlarımızın da, bizlerle seçim sathında etkin olmaları. 29 mart seçimleri parti içindeki dayanışma, birliktelik ve ANAVATAN"ın özleminin doruğa ulaşması olacaktır. ANAVATAN"ın kişilikli ve dik duruşu merkez tabanda önemli bir birliktelik sağlayacaktır.

BAYRAMLAŞMA

TRABZON ANAVATAN TEŞKİLATININ BAYRAMLAŞMATÖRENİ BAYRAMIN 2.GÜNÜ SALI SAAT 11:00 DA PARTİ BİNASINDA YAPILACAKTIR.

TÜM PARTİLİLİLERİMİZE VE SEVENLERİMİZE DUYURULUR.

5.12.2008

Transferler

Türkiye genelinde 6.milyon oydan bahsedenlere şunu demek isterim adamlar çalışıyor adamlar nerede zayıfsalar oraya dengeleri alt üst edecek Transferler yapar gibi kaydırma hareketleri uyguluyorlar.

tamamının Üniversite öğrencisi olduklarını iddia edenlere seslenmek istiyorum acab tüm bunlar yapılırken mi bu defalık seçimlerde parmaklara boya işlemi kaldırıldı..çok ilginç..