İzleyiciler

TRABZON DEMOKRATLARI

Fotoğrafım
TRABZON, Türkiye
DEMOKRAT ANAVATAN PARTİSİ İL TEŞKİLATI

3.10.2008

VE ERKAN GÖKSEL KONUŞTU.....

Flash TV’de her Pazar günü en Erhan Göksel fırtınası esiyor, Türkiye, birbirinden iddialı çıkışları izlemek için ekrana kilitleniyordu. Ancak yaklaşık üç aydır hem ekranlardan hem de tüm medyadan uzak Göksel. Oysa bu zaman içinde pek çok şey oldu. Ergenekon davasındaki yeni gelişmeler, kapatma davası, havada uçuşan yolsuzluk iddiaları ve tabii ki son iki haftanın gündemi Doğan-Erdoğan kavgası. Hal böyle olunca en sert muhalif Göksel’i bulup “neler oluyor?” sorusunun cevabını almak şart oldu. Ve öyle yaptık. İşte Göksel’in tüm bunlara ve daha fazlasına Turktime için verdiği cevaplar... İyi okumalar....

TURKTIME: Gündemi kasıp kavuruyordunuz ama son birkaç aydır pek sesiniz çıkmıyor. Nerelerdeydiniz?


ERHAN GÖKSEL: Flash TV’deki Gerçek Gelecek programı 22 Haziran’da yaz tatiline girdiği için bitti. Ancak bugün Aydın Doğan üzerinde oynanan oyunun on kat fazlası Flash TV üzerinde oynanıyor. Hükümet Flash TV’yi tamamen berhava etmeye çalışıyor. Kanalın sahibi bunları söylememi istememesine rağmen onu dinlemeyip söyleyeceğim; “bir medya patronu kendi sorunlarını televizyonuna taşırsa uzun vadede yok olur” diye bir inancı var. Hukuk dışı, mahkeme kararlarına dayanmadan, tamamen idari uygulamalarla çok ağır baskılar altında kanal. Bugünkü durumda program Ekim ayında yeni sezona girince –tabi ki, bir değişiklik olmazsa- program devam edecek.

TURKTIME: Bu süre içinde neden sustunuz?
ERHAN GÖKSEL: Program bittikten sonra sadece Turktime’ da bir röportajım çıktı. Onun dışında hem seyahatteydim hem de Türkiye’de beni çarpıtmadan olduğum gibi yansıtabilecek bir mecra bulmam söz konusu olmadığı için konuşmadım. Yakın zamana kadar çok ciddi teklifler almama rağmen - kartel medyasından bile teklifler aldım- hiçbir televizyona çıkmadım, röportaj yapmadım. Kartele alet olmak istemem. Diğer taraftan AKP’ye yandaş medyaya çok ağır eleştiriler yönelttiğim için onlardan zaten teklif gelmedi. Gelse de ben çıkmazdım.

TURKTIME: Ekim ayı gelince programınız kaldırılırsa ne yapacaksınız?
ERHAN GÖKSEL: Sitemiz Türkiye’nin en büyük sitelerinden biri haline geldi. Röportajlarımız nerede yayınlanırsa yayınlansın çok büyük ilgi görüyor. Okunma rekorları kırıyor. Bu nedenle çok gerekirse Web TV kurmak da mümkün. Böyle bir yola da girebiliriz. Eğer Hükümet Flash TV’ye bir zarar verirse ya da programı engellerse Türkiye’ye bir web TV kazandırır. Ancak halkın bana Anadolu’da verdiği büyük destek yarın da olduğu gibi devam ederse, halk beni ekranlara taşır, koç başı gibi bana olan engelleri yıkar diye düşünüyorum.

TURKTIME: Daha önce “Adın Doğan yayın organlarında benimle ilgili yayınları yasakladı” demiştiniz ama şimdi kartelden de bana teklif var diyorsunuz. İlişkileriniz düzeldi mi?
ERHAN GÖKSEL: Hayır… “Gerçek Gelecek” programı Türkiye’de Kurtlar Vadisi’nden sonra en çok reklam alan, 50 dakika reklam yayınlatan bir program. RTÜK yasasından dolayı aldığı reklamın yarısını yayınlayabiliyor. Sonuçta bu iş kapitalizmin kuralına göre işler; yani son kertede olaya ticari bakıyorlar. Bir de bana program teklif eden televizyon yapımcıları kendi programlarının benim programım karşısında ezilmemesini istemelerinden kaynaklanıyor. Ben onlara çıkarsam kendimi küçültürüm. Beni kendilerine entegre ederek hemen öğüteceklerdir.

“ERDOĞAN, BİR ÇEŞİT FANATİKTİR!”


TURKTIME: Erdoğan’ın yapısını biliyoruz. Birisinden rahatsızsa onu etkisiz hale getirmek için her türlü argümanı kullanabilir. Ama Ak Parti’nin önemli isimleri ile hala temasınız var. Röportaj sırasında bile sizi ayrı ayrı bazı bakanlar aradı. Erdoğan istese bu teması kesebilirdi. Burada bir paradoks yok mu?
ERHAN GÖKSEL: Dediğiniz büyük ölçüde doğru. Ama bunu iki nedenle yapamadı, yapamaz da. Birincisi, partinin en ağır toplarının benimle dostluk ve bilgi alışverişi ilişkisi var. Bunlar yıllara dayanan dostluk ve güven ilişkileri. Onları istese de kesemez. İkincisi Tayyip Bey de bana çok şey danışıyor ama “aracıyla”. Ben anlıyorum bazı görüşme taleplerinin ondan geldiğini. Yaşamım boyunca bana devlet katında fikir soran herkese bilgi verdim. Fikrimi ve analizlerimi söyledim. Verso’ nun kapısı açıldığında 1993 yılından beri duvarda asılı bir sözüm göze çarpar. Verso’ ya gelmiş herkes de bu sözü görmüştür: “Rakibimiz bile olsa hata yapmasına izin vermeyiz.” Bunu üç yılda Osmanlı’yı batıran İttihat-Terakki nedeniyle söylemiştim. “Rakibim hata yapsın ben kazanırım” zihniyeti bir ülke için en tehlikeli durumdur. Çünkü; rakip hata yaparsa siz kazanmazsınız; ülke kaybeder. Tayyip Bey sanırım benim şahsi olarak kendisine düşmanlık gütmediğimi de bildiği için şahsi olarak benimle uğraşmıyor. Ama Tayyip Bey’in elindeki araştırmalar gösteriyor ki; “Türkiye’de AKP tabanını Başbakan’dan sonra en çok etkileyen adam ben olduğum” ve yaptığım programdan ciddi bir şekilde yara aldığı için kanalı kapatmak için elinden geleni yapıyor. Tayyip Bey açıkça beni karşısına alamaz. Eğer alırsa, o zaman kendi tabanında kendi güvenilirliğini tartışılır hale getirir ki; bu bir siyasi liderin en çekindiği şeydir. Önce Anayasa Mahkemesi Başkan yardımcısı Osman Paksüt’ ün eşi olan Ferda Paksüt’ ün dinlendiğini iddia ettiğimde, Başbakan idari soruşturma açacağına beni susturmak için -tekzip bile edemeden- dört gün sonra sessizce 50 milyar lira manevi tazminat davası açtı. Yine RTÜK Başkanı Zahit Akman’ın 15 Haziran’da açıkladığım ve gelecek hafta konuşacağım dediğim Deniz Feneri dosyasını ve iddianameyi mahkeme kararı ile son programda durdurması ortada. Ama ne oldu? Üç ay sonra Ferda Paksüt’ ün dinlendiği ortaya çıktı, ifadesi alındı; Deniz Feneri dosyası açıldı. Tarihin “gelişimi” gördüğünüz gibi engellenemiyor.

TURKTIME: Deniz Feneri olayının Erdoğan’la ve hükümetle bağlantısı var mı size göre?

ERHAN GÖKSEL: Benim araştırmalarıma göre direkt olarak Tayyip Bey’le hiçbir bağlantısı yok. Ama Tayyip Bey’in savunduğu çevresindeki birçok adam çok açık bir şekilde muhtemelen Tayyip beyin adını kullanarak para toplamışlar. Sayın Başbakan hiçbir şey yapmıyorsa Zahit Akman ile Akif Beki’nin mal varlığını inceletsin. Bir başbakan’ın yakınındaki, mahiyetindeki birisi eğer bir şeye bulaşıyorsa, bunun sorumlusu bana göre Başbakan’dır. Bütün dünya siyasetinde bu böyledir, böyle de olmak zorundadır.

TURKTIME: Hiç haberi yoksa?

ERHAN GÖKSEL: Hiç fark etmez. Eski dönemde benim ekibimde birisinin o zamanki Başbakan’a karşı “özel” bir hatası oldu. Başbakan bana onu sorumlu olarak göster ve işine son ver dedi. Ben Başbakan Danışmanlığımdan istifa ettim o gün. İnandığım doğru budur. AKP iktidarı döneminde “mal varlığı ile ilgili incelemeler”in idari olarak yürütülmesi durmuştur. Yolsuzluk yapan bakanlar var, bakan çocukları var bununla ilgili soruşturma açılmıyor. Bundan üç yıl önce kendisini yüzüne karşı suçladığım bir bakan, o kadar pişkin ki; bana “on sene iktidardayız. Bana hiç bir şey yapamazsın, boşuna uğraşma” demiştir. 22 Temmuz seçimlerinden sonra yüzde 47 aldık diye hiç umursamaz işler yaptılar. Kapatma Davası’ndan sonra AKP belki biraz ehlileşmişti; ama şimdi durum daha da ileri gitti. Tayyip Bey teşbihte hata olmaz; aslında bir çeşit fanatiktir. Çevresinde tuttuğu insanların hatalı olduklarını görse bile, başlangıçta sırtını çevirmez.


GÖKSEL’DEN 236 KİŞİYE ÖZEL MESAJ… NEDEN?


TURKTIME: Siz yaklaşık 250 kişiye sürekli mesajlarla bazı bilgiler ulaştırıyor, iddialarda bulunuyorsunuz. Bu iddiaların doğru olduğunu nereden biliyorlar?

ERHAN GÖKSEL: Toplam 236 kişi.Attığım kişiler ya benim yakın dost ve arkadaşım, ya da bu ülkenin en önemli devlet adamları ile siyasetçi ve yargı mensupları. Tabi ki askerler de var.Onlar bana 30 yılın birikimiyle güveniyorlar. Ben her hafta programımda çok çarpıcı iddialarda bulundum. Ferda Paksüt dinleniyor dedim tek satır yalanlanmadı. Yine bin tane şey söyledim. Yalanlanmadı. Çünkü; “Erhan Göksel bir şey derse doğrudur” diye bir inanç var. Beni tanıyanlar benim elimde somut bir şey olmadan konuşmayacağımız bilirler. Geçmişe Bakın; “Mavi Akım”, “Banka Hortumlamaları…” Ayrıca belirteyim, bu mesajlar son derece özel. Kişilerin kendileri dışında kullanmamalarını da her zaman belirtirim. Basına çıkmasını da doğru bulmuyorum. Yıllardır da çok seyrek olarak basına yansıdı. Eğer kamuya açmak gerekirse zaten benden açık sözlü ve benden cesur birisi var mı? Gerçek Gelecek’ de onlarca önemli iddiada bulundum, AKP, CHP, Asker demeden tartıştım. Bu aralar mesajlarım bazı sitelerde haber olduğu için çok konuşuluyor ondan dolayı da sizin dikkatinizi çekti.

TURKTIME: Bu mesajları neden çekiyorsunuz?


ERHAN GÖKSEL: Ben “devleti yöneten adamlar” ın gerçekleri görmesinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Kimsenin benim bu mesajlarımı telefonundan sildiğini görmedim. Bazen bir sene önce attığım mesajları bana gösteriyorlar. Beklemeye alıp izlemeye başlıyorlar. İzlerken ön fikir sahibi oldukları için “delil” buluyorlar. Hiç birinin boşa gitmediğine inanıyorum.


“DOĞAN-ERDOĞAN KAVGASINDA ERDOĞAN PUAN KAZANDI. ANCAK...”


TURKTIME: Milliyet, Sonar’ın bir anketini yayınlandı. Ankette Ak Parti eriyor, MHP ve CHP yükselişte. Siz bu anketi nasıl okudunuz? Gerçekten de durum bu mu yoksa “Doğan-Erdoğan kavgası” çerçevesinde sipariş olarak mı görmeliyiz?
ERHAN GÖKSEL: Türkiye’deki bütün anket şirketleri seçim olmadığı dönemlerde müşterilere zarf atarlar. Seçim dönemlerinde de çalıştıkları siyasi partiye kamuoyu yaratmak için manipülasyon yaparlar. Şimdi ortada bir seçim olmadığına göre malum kurumun zat-ı muhteremi, bence Erdoğan ile arası olmadığı için olsa gerek, Aydın Doğan’a zarf atıyor. Tayyip Bey’in üç tane anket şirketi var. Bir dördüncüsünü de yakın çevresi hariç kimse bilmez. Yani, Partidaşlarının bile bilmediği bir anket şirketi daha var. Hal böyle olunca bir beşinci şirkete bu pazarda yer yok. Onun için bu şirket de Aydın Doğan’a zarf atıyor. Bu şahıs SKY Türk’e çıktı, müthiş bir Aydın Doğan propagandası yaptı. Erdoğan’ın Aydın Doğan ile çatışmasından puan kaybettiğini söyledi.

TURKTIME: Sizce de öyle mi?
ERHAN GÖKSEL: Hayır. Bence bunun tam tersi doğru. Kavgada kimin haklı kimin haksız olduğunun doğruluğu önemli değildir. Halkın algılamaları önemlidir. Bunun adına siyasette “gerçek” denir. Bu kavga siyaseten Tayyip Bey’e büyük puan kazandırmıştır. Hele Anadolu’da. Ama “Deniz Feneri” olayından da yara almıştır, puan kaybetmektedir; ancak bu yolsuzluk iddiaları Aydın Doğan’a puan getirmemektedir.

“ERDOĞAN, DOĞAN GRUBUNU DAĞITTI, CHP’Yİ TACA ATTI!

TURKTIME: Erdoğan bu işten karlı çıktı yani?


ERHAN GÖKSEL: Kısa dönemde evet. Ama uzun dönemde zarar görecektir. Çünkü, kavgada Doğan Medyası’nın kullandığı bir argüman var: “Deniz Feneri” davası. Deniz Feneri davasında AKP’nin yara aldığından kuşku yoktur. Bu bir süreçtir ve uzun vadede AKP’ de ciddi bir delik açacaktır. Ama Doğan-Erdoğan kavgası diye baktığınızda çok açık bir şekilde Erdoğan puan almıştır, artı Cumartesi günkü ikinci konuşmasında kendi tabanına Aydın Doğan’ı Anadolu’da hedef göstermiştir. Artık Anadolu’da Doğan grubu gazeteleri zor satar. Önümüzdeki hafta Hürriyet gazetesinin Konya’daki, Bursa’daki tirajlarına bakın. Kavgadan önceki tirajlarının yarısından fazlasını kaybettiğini göreceksiniz.

TURKTIME: Erdoğan bunu neden yapıyor?
ERHAN GÖKSEL: Bunları rastlantı olarak yapmıyor. Bilerek yapıyor. Ama hata da yapıyor. Kontrolünü o kadar kaybetmiş durumda ki… Mesela şantaj yapıyor görüntüsü çok ciddi bir stratejik hataydı. Negatif etki yarattı. Bunu yapmasaydı daha başarılı olurdu. İkincisi, CHP’yi bölen adam olan Sarıgül’ ün Aydın Doğan’ın taşeronu olduğunu açıklaması, Baykal’ın rakibi olan ve oy bölebilecek olan Sarıgül’ ü bitirecektir. Yani Başbakan istemeden CHP için çalışmıştır. Yani Tayyip Bey kendi kendisini vurmuştur. Çünkü siyaseten CHP’yi bölen herkesi desteklemesi gerekir. Demek ki o kadar kızmış ki hızını alamayıp, Sarıgül’ü de harcadı. Bu arada ilk iki konuşmasında oldukça hazırlıksız, sinirli ve kontrolsüz konuşmasıyla kısmen başarılı olsa da yeterli olamadı. Fakat Pazar günkü Şişli konuşması bence dört dörtlük bir propaganda söylevi idi. Doğan grubunu siyaseten dağıttı. Üstelik rakibi olan CHP’nin yerine siyaset dışı bir güç olan Doğan Grubunu yerleştirerek, CHP’yi de taca attı. Bunun kalıcı olacağını düşünüyorum. Zira yedi ay sonraki yerel seçimlere giderken bu kutuplaşmayı ve Doğan Grubu’nu “günah keçisi” yapmayı sürdürecektir. Bunu yaptırdığı araştırmalar da göstermektedir. Halkın bu konuda ezici bir şekilde Aydın Doğan’a karşı tepki gösterdiğini ve Başbakan’ı tuttuğunu hissediyorum. Hislerimden öte bildiğim bir şey de var: araştırmaya çok önem veren Başbakan ilk kavgadan sonra yaptırdığı ankette yüzde 70 destek almış. Zaten bu da ikinci ve üçüncü salvoları da izah ediyor.


“DOĞAN GRUBU ERDOĞAN’A SOPA GÖSTEREYİM DERKEN
YANLIŞLIKLA VURDU!”


TURKTIME: Geçmişte bir programınızda bizzat Aydın Doğan’la tartışarak, “Hükümetle Kartel Medyasının birbirine göbekten bağlı olduğunu”, pazarlık içinde olduklarını ve bu yüzden yazılan çizilenin gerçek sorunlar olmayacağını söylemiştiniz. Ama son günlerdeki gerilen ipler malum. Bu pazarlık bozuldu mu yoksa bu kavga da pazarlığın bir parçası mı?
ERHAN GÖKSEL: Türkiye’de her zamanKartel Medyası hükümete göbeğinden bağlı olmuştur. Bu göbek bağında her hangi bir nedenle kırıklık olduğunda işler değişir. Kartel Medyası hükümete sopa göstermek istedi. Ama sopayı sallayalım derken, kontrolü yitirip istemeden de olsa sopayı Tayyip Bey’e vurdular. Bence de etik dışı bir iş yaptılar. Deniz Feneri davasında bir yığın rezalet olduğuna hiç kuşkum yok, üstelik en çok uğraşan üç kişiden birisi benim. Ayrıca iddialar ilerde mahkeme sonucunda daha geniş alana yayılabilir. Ama sadece birisinin ifadesindeki sadece bir cümleden dolayı -ki onda da Başbakan’ın adı değil, Başbakanlık ifadesi var- “Deniz Feneri Tayyip Bey’e uzandı” diye belden aşağı vurmaya kalkıldığı an ben olsam ben de kasıt ararım. Tayyip Bey’i iyi tanıyan ve izleyen birisi olarak söylüyorum; ramazanın da etkisiyle, halk tabiriyle Başbakan’ın da vitesi attı. Dedim ya; “Doğan grubu Tayyip Bey’e sopa göstereyim derken, yanlışlıkla vurdular. Tayyip Bey de Kasımpaşalı, cevabını verdi.

TURKTIME: Doğan-Erdoğan restleşmesini genel olarak değerlendirirseniz kim kazandı, kim kaybetti?
ERHAN GÖKSEL: Süreç bir Cumartesi günü başladı, ertesi hafta kısa bir nokta koyuldu gibi oldu. Ama ertesi gün, yani Pazar günü Başbakan’ın Şişli konuşmasıyla “amplitüdü” daha da arttı. Bana sorarsanız seçime kadar artarak ve azalarak devam edecek, yani hiç soğutulmayacak. Zira bu süreçte kamuoyunda hiç sevilmeyen bir gruba saldırdığı için Başbakan çok avantajlı. Aydın Doğan benim bu lafımı kabul etmeyecektir ama Türkiye’de kamuoyunun en büyük tepki duyduğu isim Aydın Doğan’dır. Tarhan Erdem’e gereksiz araştırmalar yapacağına bence kendisi ve grubu ile ilgili bir araştırma yaptırsın. Tayyip Bey bir siyasetçi olarak bu geçeği çok iyi biliyor ve kullanıyor. Eğer siz biriyle kavga ediyorsanız, ettiğiniz kişi mahallenin her gelene sopa göstereni ise mahalle sakinleri o kavgada sizi haksız görse bile siz çok avantajlı hale geçersiniz. Çünkü mahalleli öncelikli olarak devamlı sopa gösterenden kurtulmak ister. Türk toplumu neyin doğru neyin yanlış olduğunu görüyor. Türk Toplumu 2002’de bir karar verdi. Bitmiş tükenmiş siyaseti, Meclis’teki beş partiyi de baraj altı bıraktı. O gün için “yoksulluk ve yolsuzluğa karşı” görerek, Erdoğan’ı iktidara getirdi. Halk, bütün bu yoksulluk ve yolsuzluk düzenine Kartel Medyasının da göbekten bağlı olduğunu düşünüyordu.

“AKP’Yİ İKTİDARDA NE ANAYASA MAHKEMESİ NE DE ASKER İNDİREBİLİR… ANCAK YOLSUZLUK VE YOKSULLUK İNDİRİR!”


TURKTIME: Ama şimdi Ak Parti yolsuzlukla anılıyor hep…
ERHAN GÖKSEL: Şurada akıllar karışmasın; “yolsuzluk” olayları ortaya çıktıkça AKP uzun dönemde büyük yara alacak. Benim yine on yıldır söylediğim bir sözüm vardır. Başbakan dahil tüm siyasiler de bilirler: “Siyasette hangi vitesi kullanarak iktidara çıkarsanız, o vitesiniz atarsa da, onunla inersiniz iktidardan. AKP, 2002 de “yolsuzluk ve yoksulluk vitesi” ile iktidar oldu. AKP’yi de iktidardan ancak “yolsuzluk ve yoksulluk ” indirebilir. Ne Anayasa Mahkemesi ne Asker indiremez. Dolayısıyla AKP, bugünkü süreçte kısa dönem için büyük puan topladı. Ama kavganın özeti şudur: Tayyip bey ortaya bir zarf attı. 22 Temmuz Seçimi gecesi AKP’nin balkonundan yaptığı konuşmada; “Ben herkesin başbakanıyım” dedi. Pazar günü her ne kadar yine Aydın Doğan’a yüklendiyse de cumartesi günü yaptığı konuşmada da Aydın Doğan’a; “hatalarını düzeltirsen, sen de benim için herkesle eşit olursun” mesajı verdi. Bu bir zarftır. Kısaca Tayyip Bey, Aydın Doğan’a ölümü gösterdi. Aydın Doğan bu durumda “ya sıtmaya razı olacaktır, ya da ölümü göze alıp” çarpışacaktır. Bu arada Aydın Doğan’ın ilk cevabı çok, ama çok zayıftı imaj açısından. Kanal D’ de; banttan yayınlanan, canlı bile olmayan, küçücük bir odada, daracık bir köşede, sandalye üzerinde, ceketsiz, gömlek düğmeleri açık, ne dediği anlaşılmaz bir ses tonuyla çok zayıf bir görüntü verdi. Öyle ki, ne söylediği değil, görüntüsü öne çıktı ve mesajı kayboldu. Bir de Başbakan’a bakalım; kendinden emin, iddialı ve kitle önünde mesaj verdi. Birisinin güçlü imajı mesajı öne çıkardı; diğerinin olumsuz görüntüsü mesajı örttü.

TURKTIME: Peki Doğan Grubu gazeteleri nasıl götürdü süreci?
ERHAN GÖKSEL: Aydın Doğan için kendi gazete ve televizyonları “kendilerini savunmak” konusunda büyük bir iletişim zafiyeti gösterdiler. Diyorum ya; o yayına çevresindeki danışmanları nasıl izin verdi hala anlayabilmiş değilim. Başbakan’ın ikinci salvosundan sonra da alelacele hazırlanmış, büyük açıklarla dolu bir metni adeta resmi haber ajansı görüntüsüyle ekrandan akan yazıl ile geçtiler. Sanırım Aydın Doğan’ın yanında bu işleri bilen tek kişi yok. Tekrar altını çizeyim; nasıl böyle zayıf imaja izin verdiler. Hele Başbakan’la TV’ye çıkmak fikri hakikaten “haddini aşmak” değil de nedir? Doğan Grubu bu ülkeyi yönetmeye çok hevesli gözüküyor. Kendini bu ülkeyi yönetmeye aday görmeyen birisi böyle bir laf eder mi? Tayyip Bey de bunu hemen yakaladı. Zaten son yirmi yıldır halk arasında her yerde duyulan “medya ülkeyi yönetiyor” fısıltılarını ayakları üzerine oturttu.


“KAVGANIN ATEŞİ DÜŞECEK VE AK PARTİ YEREL SEÇİMLERE DİKENSİZ GÜL BAHÇESİNDE GİRECEK!”


TURKTIME: Havada uçan suçlamalar dönüp dolaşıp Hilton olayına geliyor. Kavga Hilton nedeniyle mi gerçekten?
ERHAN GÖKSEL: Bu işin Hilton oteli ile ilgili olduğunu söylemek abesle iştigaldir. Sen Hilton otelinde Doğan Grubu’na üç yıldır bire 2,25 emsal diye vermiyorsun; ama daha bir sene bile geçmeden yine Doğan’ın Mecidiyeköy gibi daha sıkışık bir coğrafyadaki Trump Towers Gökdeleni’ne 1’e 3 emsal veriyorsun.

TURKTIME: Yandaş medya denilen kesim boy boy Hilton haberleri yapıyor Aydın Doğan’a karşı. Peki bu Trump Towers olayını neden yazmadı hiçbiri?
ERHAN GÖKSEL: Yazamazlar. Çünkü burada AKP’ye çok yakın bir grubun, adını da söyleyelim; Taşyapı’nın, bu inşaatı kat karşılığı yüzde 50-50 yapması var. Belediye’den alınan 1’e 3 emsal için katkısı var mı? Özetle; Aydın Doğan ile Taşyapı firması yarı yarıya kat karşılığı anlaşıyorlar. Kadir Bey de imarı veriyor. Hangisi hangisinden daha temiz? Dolayısıyla Aydın doğan Başbakan’ın attığı zarfı görmek zorunda kalabilir. Elbette kavganın ateşi bir günde düşürülemez, ama yavaş yavaş düşürülebilir. Büyük ihtimal Yerel seçimlere AKP dikensiz gül bahçesine girer gibi gidebilir. Ama şunları da gözden kaçmamalı: Birincisi, yıl sonuna doğru veya 2009 başında çok büyük bir ekonomik kriz geliyor. İkinci olarak Türkiye dış politikada çuvallayacak. Üçüncüsü ve en önemlisi de Deniz Feneri olayı “AKP’nin Ergenekon’u” haline gelecek. Böyle bir durumda konjonktür AKP’nin aleyhine gelişirse; o zaman Aydın Doğan eline fırsat geçirir ve bu savaşta saldırıyı artırabilir, savaşa tekrar başlayabilir. Tabii ki; bu süreçte ayakta kalabilirse. Ben, bu süreçte olumsuz koşullar gelene veya gerçekleşene kadar ölmemek için, sıtmaya razı olup geri çekileceğine inanıyorum.


DOĞAN GRUBU SADECE MUHALEFET EDİNCE Mİ KÖTÜ OLUYOR?


TURKTIME: Herkes Aydın Doğan Grubu’na “tu-kaka” diyor. Ama Aydın Doğan birilerine iyi dediği zaman hoşlarına gidiyor. Objektif olarak bakarsak Aydın Doğan sadece muhalefet ettiği zaman mı kötü?
ERHAN GÖKSEL: Bu soru sizce doğru bir analizden mi kaynaklanıyor acaba? Halk bakış açısından bakalım bir kere.Tam bir ay önce, kapatma davasının hemen öncesi, Başbakanlığın resmi konutunda, Hürriyet’te yapılan bir röportaj yayınlandı. Başbakan sivil kıyafetle, bir elinde tespih çekerken, Ertuğrul Özkök ise o yaz sıcakları olmasına rağmen ve oturur haldeyken bile önü ilikli, elleri dizinde bir haldeydi. Yazılan ön yorumlara göre Tayyip Bey, “Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne taşıyacak çağın lideri”ydi. Ne oldu da bir ay geçmeden, Başbakan Aydın Doğan’a vurunca, kendi köşesinde, içinde başbakana adeta hakaret eden bir üslupla eleştirileri saydırmaya başladı?

TURKTIME: Ne Yani? Türkiye’nin kurtuluşu için Aydın Doğan Grubu yok olsun gibi bir sonuç mu çıkmalı?
ERHAN GÖKSEL: Bu mesele Doğan Grubu meselesi değil. Doğan Grubu’nun da içinde olduğu bir Kartel Medyası meselesi. Daha önce de demiştim; Türkiye’nin önünü birinci olarak Kartel Medyası, ikinci olarak İstanbul Burjuvazisi’nin Dükalığı, üçüncü olarak Siyasetçi tıkıyor. Üçüncüsü, yani Siyasetçi aslında bu üçü içinde en az kötü olanı. Siyasetçinin önünü Kartel Medyası tıkıyor. Çünkü kendi kirli çamaşırlarını ve Türk Burjuvazisi’nin menfaatlerini halka göstermeyip, halkın öne siyaseti “kötü” diye çıkarıyorlar. Dolayısıyla Türkiye Kartel Medyası’ndan kurtulmadan bir yere gidemez. AKP’ye Yandaş Medya, bir manşet attığı zaman kamuoyu onun “yandaş medya” olduğunu biliyor ve ona göre değerlendiriyor. Ama Kartel Medyası bugün karşı yarın yanında.
Benim bu ülke için en önemli tespitim şudur: “Türkiye’de medya 90’lardan itibaren bir güç haline gelmiştir. Ve bu güç haddini aşıp ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır”. Bu nedenle bu ülkendeki bu medya, “hukuk tarafından denetlenmeli, siyasete müdahalesi engellenmeli” dir. “Siyasetin de aynı şekilde medyayı kontrol etmesi ve medya üzerinde baskı kurması önlenmeli” dir. Ülkenin çıkışı buradadır. Aksi takdirde hiçbir şey düzeltilemez.


TURKTIME: Bugün artık daha yüksek sesle konuşulmaya başlanan gıda bankacılığı vurgununu ilk siz ortaya çıkarmıştınız. Nasıl oldu da kimsenin görmediği bir detayı yakalayıp böyle bir ifşaatta bulundunuz?
ERHAN GÖKSEL: 22 Temmuz seçimleri öncesi AKP’nin seçim kampanyasında çok büyük miktarda “ayni yardım” yaptığını gördüm. Hesap yaptım, bu yardım neredeyse 15-20 milyar dolara yaklaşıyor. Partiye yapılan hazine yardımı ve bağışlarla bile olsa, ya da devlet kesesinden dağıtılsa, bu rakamın yarısının bile sağlanabilmesinin mümkün olmadığını düşündüm. Peki, bu kaynak nereden geliyor? İslamcı düşünceyi savunan fanatik zenginler bile olsa böyle servetleri bağışlayamazlar. Sonuçta Prof. Şükrü Kızılot hocanın önemli yardımlarıyla da yaptığım araştırmaların sonucunda gördüm ki; vergi usul kanununda 2004 ve 2005’te birkaç kez yapılan ufak değişikliklerle bu iş sağlanmış. Ülkede muhalefet de olmadığı için kimse de fark edememiş. Muhalefet ve Kartel Medyası da hala tam farkında değiller. Bugün Deniz Feneri yerine “Gıda Bankacılığı”nı Halka anlatsalar, AKP daha çok yıpranır.

TURKTIME: Bu sistem nasıl işliyor? Gıda bankacılığı kime ne avantaj sağlıyor?
ERHAN GÖKSEL: Burada yapılan şey şu; önce halka yardım eden sosyal yardım dernekleri yaygınlaştırıldı. Sonra kamuya yararlı dernek haline getirildiler. Eskiden Bakanlar Kurulu bu statüyü veriyorken, şimdi bu mevzuata göre kurulan her dernek otomatikman bu statüyü alıyor. Böylece Deniz Feneri gibi dernekleri halka yararlı dernek haline getirdiler. Onlarcası kuruldu. Deniz Feneri, bunlardan sadece birisi. Ardından da “Gıda Bankacılığı” yapan derneklere “yüzde yüz vergi muafiyeti” getirdiler. Örnek verirsek; TSK’nın Mehmetçik Vakfı’na 100 lira bağışta bulunursanız 5 lirasını, ama Deniz Feneri’ne bağışlarsanız tamamını, yani 100 liranın hepsini vergiden düşüyorsunuz. Daha da öte bir şey var; Deniz Feneri’ne 100 lira bağışta bulundunuz, sizin verginiz o yıl 50 lira ise; o zaman da kalan 50 lirayı bir yıl sonraki verginizden düşüyorsunuz. İşte seçim döneminde astronomik yardım almanın yolu. Yani devletin toplayacağı vergileri, Deniz Feneri gibi Gıda Bankacılığı yapan dernek ve vakıflara vererek, onların da bu fonlarla gıda yardımı yapmasıyla zincir kurulmuş oldu. Böylece de AKP’ye oy transferi sağlandı. Bu, siyasi bir projedir, AKP bunu bilinçli olarak destekledi. Ama asıl sorun, Tayyip Bey’in de göremediği, bu zincirin bazı halkaları içinde yer alan kişilerin ciddi bir biçimde zengin olmaları oldu. Zenginlik sadece bu fonların bir kısmını cebe atmakla gelmedi. Kimileri, özellikle bazı belediyelerin dağıttığı bu sosyal yardımların satın alındığı firmalar ve dağıtımını yapan aracılar da büyük yolsuzluklar yaptı.

“ERDOĞAN, İSTANBUL İÇİN NUMAN KURTULMUŞ’U DÜŞÜNÜYOR! AMA…”


TURKTIME: Yerel seçimler yaklaşıyor. Kadir Topbaş tekrar aday gösterilecek mi?
ERHAN GÖKSEL: Bence zor. İstanbul belediye başkanlığı Kadir Topbaş’ın döneminde çok zayıf imaj çizdi. Üstelik AKP Hükümeti ve şehrin eski belediye Başkanı olan Tayyip Bey’in de tüm desteğine rağmen çok zayıf düştü. İstanbul’da AKP oyları bir ölçüde diğer illere göre donmuştur. 2004’te AKP, her yerde patlama yaptı, İstanbul’da yüzde 42’de kaldı. CHP, geç bir tarihte ve yıpranmış bir aday çıkarmasına rağmen yüzde 30’dan fazla oy aldı. İstanbul’da oy oranı az görünse bile, rakamsal olarak her parti büyük miktarda oy almaktadır. İstanbul’da için özellikle muhafazakar seçmenden oy alacak iyi bir ismi olan “bağımsız bir aday” çıkarsa, CHP-MHP de desteklerse, AKP İstanbul’u kaybeder.

TURKTIME: Kimi düşünüyor peki Erdoğan?
ERHAN GÖKSEL: Tayyip Bey’in kafasından geçen bence Numan Kurtulmuş’tur. Saadet Partisi’nin başına Erbakan’ın geçirmeyi düşündüğü lider adayıdır. Numan Bey, Tayyip Bey’in geçmişten beri yakın arkadaşıdır. Başbakan, Numan Kurtulmuş’a 22 temmuz seçimlerinden önce hem milletvekilliği hem bakanlık teklif etti bildiğim kadarıyla. Ama Numan Bey Erbakan’a çok bağlı olduğu için kabul etmedi. Eğer SP’nin başına geçmezse bana göre bu sefer kabul eder.


“GÖKÇEK ANKARA İÇİN EN İYİ ADAY DEĞİL… AMA TURPUN BÜYÜĞÜ CEBİNDE!”


TURKTIME: Peki, Başbakan’ın Ankara için aklından geçen isim kim?
ERHAN GÖKSEL: Ankara Büyükşehir Belediye başkanlığını “kapatma davasındaki büyük çalışmalarıyla” Melih Gökçek garantilemiş gözüküyor. Bu arada rakibi Turgut Altınok’u da diskalifiye etti. Aslında Tayyip Bey, Melih Gökçek’i asla aday yapmak istemez. Ama turpun büyüğünün Gökçek’in heybesinde olduğuna eminim. Kamuoyu olarak görmeyeceğiz belki ama, seçimlere doğru Gökçek ile Başbakan arasında büyük bir savaş yaşanacaktır. Bana göre, sanılanın aksine Melih Gökçek Ankara’da “en iyi” aday da değil. Çok yıprandı. Adeta uçaklardaki metal yorgunluğu gibi. Çok uçan uçak yorulur ve düşer. İlk Belediye Başkanlığı olan Keçiören’i de sayarsak tam 4 kez Belediye Başkanı seçildi. Bir beşincisini kazanabilir mi; siyaseten zor. Ayrıca bir büyük yanlış daha yaptı. Oğlunu, Çankaya için öne attı ve bir hanedan görüntüsü ortaya çıkardı. Siyasette bunun tek bir örneği bile yoktur. Ankara Melih Gökçek’ten yoruldu. Hatta Türkiye yoruldu. Tayyip Bey de Gökçek’e siyasette hiç güvenmediği için, eğer fırsatını bulursa ekarte eder. Ama Gökçek, Türkiye’de gördüğüm en kıvrak siyasi zekaya sahiptir. Ne yapar, eder kendi adaylığını garanti altına alabilir de.

TURKTIME: Ama anketlerde Gökçek önde görünüyor?
ERHAN GÖKSEL: Tayyip beyin önündeki anketlerde yüksek görünmüyor. AKP’nin oyu Melih Gökçek’ten yüksek çıkıyor. Halbuki 2004’te Melih Bey, AKP’den on puandan fazla oy almıştı. Ama ortada sandık olmadığı için bunun bugün için çok anlamı olmayabilir. Demin İstanbul için bahsettiğim gibi muhafazakar seçmenden oy alabilecek iyi bir bağımsız adayı CHP-MHP desteklerse, Ankara’da Melih Gökçek çok daha kolay kaybeder.

TURKTIME: Böyle bir aday var mı?
ERHAN GÖKSEL: Mesela İstanbul’da Abdüllatif Şener gibi bir aday çıksa ve CHP-MHP aday çıkarmazsa bence seçimi alır. Aynı şey Ankara için de geçerli. İmaj olarak AKP’yi yenebilecek bir aday, AKP karşısına konumlanırsa, yani seçim adeta iki turlu seçim gibi kutuplaşırsa; AKP dışındaki seçmenler kendi partilerine değil, AKP karşıtı adaya oy verirler. Kesin gördüğüm bir şey var; gelecek seçimlerde büyük ihtimalle seçmen kutuplaşacak ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” diye oy kullanacaklar. Bu seçim bir kutup seçimi olacak. Eğer kutuplaşmadan uzaklaşılan bir siyasi ortam gelişirse, AKP, oyları “siler-süpürür”; yüzde 50’leri rahatlıkla geçebilir. AKP, kutuplaşma ile alacağı oy limitine 22 Temmuz seçimlerinde ulaştı. Eğer kutuplaşma ortamı, siyasette yumuşamaya dönüşürse ve karşısına alternatif siyaset çıkmazsa –ki bence bu olasılık sıfıra yakın- AKP ezer ve geçer.

“ANKARA’DA GÖKÇEK’İN KARŞISINDA DEĞİL, AK PARTİ’NİN KARŞISINDA ADAY YOK!”


TURKTIME: Sol partiler Ankara’da Gökçek’e karşı ortak aday çıkarma konusunda kafa yoruyorlar. Bu durum Gökçek’in tabanda çok güçlü olduğunun bir emaresi olarak kabul edilebilir mi?
ERHAN GÖKSEL: Bu durum daha çok AKP’nin çok güçlü olmasıyla ilgili. Gökçek olmasa da durum bu. 2004 seçimlerinde Gökçek’i Tayyip Bey aday yapmayacaktı. Ama kendi araştırmaları aday olmazsa ve bağımsız seçime girerse, oylar bölünür ve aradan CHP çıkar diye görünüyordu. Tayyip Bey bu durumu göze alamadı. Aynı durum Adana’da Aytaç Durak için de geçerliydi. Ancak şu an için Gökçek’in değil, AKP’nin karşısında aday yok. AKP, 2004 yılında Ankara’da yüzde 40 civarında oy alıyordu. Şimdi yüzde 47’in üstünde alıyor.

TURKTIME: Gökçek ile aranızın iyi olmadığı söyleniyor. Şu an görüşüyor musunuz?
ERHAN GÖKSEL: Küs değilim ama uzun süredir hiç görüşmüyorum. Sadece son üç yıl içinde üç televizyon programında, sanırım bir kez de başka bir ortamda görüştük.

TURKTIME: Gökçek’e yaptığınız eleştirilerde aranızdaki soğukluğun etkisi var mı?
ERHAN GÖKSEL: Her insanın duygusal yanları vardır. 2000 yılına kadar yıllardır profesyonel olarak danışmanlık yaptığım, aynı zamanda solcu olup, hep sağ liderlerle çalıştığım için, bu bana empati yapmayı ve objektif olmayı öğretti. Kimseye kızgınlık duymuyorum, Gökçek ile de küslük yok aramızda. Ben bilgiye dayalı olarak eleştiriyorum. Eskiden ezilen yoksul halka yönelik politikalarını açıkça destekledim.


“81 İLİN 80’İNİN HAKKINI ANKARA BELEDİYESİ KULLANIYOR!”


TURKTIME: Şimdi neden desteklemiyorsunuz?
ERHAN GÖKSEL: Şimdi iş çok farklı bir boyuta geldi. Melih Bey’in şehircilik anlayışını mı ele alayım, yoksa Ankara’nın tükettiği tüm Türkiye’nin hakkı olan paraları mı? Türkiye’deki 81 ilinin 80’ninin hakkını maalesef Ankara belediyesi kullanıyor. Başbakan da bu çarka teslim. Akıl sır almayacak borçlar yaratıldı. Türkiye her sokağa, her kavşağa bir alt geçit yapacak kadar zengin değil. İnsanların işi yok. Halkın geleceği yok. Yapılan alt geçitler yerine, bu ülkede sağlık ve eğitime yatırım yapılsa; geleceğin alt yapısını oluşturacak projelere yatırım yapılsa, çağı yakalarız, Avrupa ülkesi oluruz. Öyle palavra hamasetle, rakamlarla oynayarak AB ülkesi olunmaz.

TURKTIME: Hiç mi bir şey yapmıyor yani?
ERHAN GÖKSEL: Neden Ümitköy’e giden metro inşaatı ile ilgili bir tek kazık çakılmıyor? Ümitköy metrosu 6 yıldır duruyor. Ümitköy’e kadar toprağın üstü boş. Üstten 300 milyon dolara tramvay gidebilir. Neden yerin altına soktunuz? Neden 4 milyar dolar yatırdınız? Neden mi bunu yapıyorlar? Çünkü rakam büyüdükçe birileri zengin oluyor. Ben bunları gördükçe nasıl eleştirmeyeyim. Arabası olanların tabi ki çok hoşuna gidecek; ama sen bu ülkede çocukların iyi yaşasın istiyorsan, evine 20 dakika geç gideceksin. İncek-Ahlatlıbel’ de zengin villaları var. TED Koleji’nden Gölbaşı’na giden yolda ucu bucağı olmayan, altı şerit, orta refüjü yapılmış, çimleri sulanmış, elektrik direkleri dikilmiş, kaldırımları tam caddelere Kızılay’da yok, Çankaya’da yok. Bu alakasız gibi görünen yolların her iki yanında, sağında ve solunda tek bir bina görmüyorsunuz. Yolda evler yok. Bu yolların geçtiği arsalar kimin? İşin yolsuzluk, usulsüzlük boyutunu bir tarafa bırakın, sadece bu şehir planlarından dolayı Batı’da olsa adamı hapse atarlar. Bu ülkenin bir numaralı sorunu trafik değildir. Bir numaralı sorun halkın çocuklarının geleceğidir. Halkın aş ve iş sorunudur. Ben bunlara tepki gösteriyorum. Beni sinirlendiren de bunlar. Ben bu anlayıştan kurtulmazsak bir yere gidemeyeceğimize inanıyorum.
Özetle; Türkiye önünü gören liderlere ihtiyaç duyuyor. Ama yok. Dünya’da ne olup bittiğini anlamaya bilgisi bile olmayan adamlar mı bu ülkeyi yönetecek? Çok eleştirdiğim yanı oldu; ama Turgut Özal bu ülkeye gelmeseydi, bu ülke bugün Afganistan’dı.

“ANAYASA MAHKEMESİ AKP’Yİ KAPATMADI AMA YEREL SEÇİMLER CHP’Yİ KAPATABİLİR!”

TURKTIME: Son iki seçime bakıldığında Ak Parti’nin yükselen bir trende sahip olduğunu görüyoruz. Bu trend bu seçimlerde de devam eder mi?
ERHAN GÖKSEL: Son seçimde AKP’nin oyu yüzde 47, 2004’de de yüzde 41’di. Mesele de burada zaten; gelecek yerel seçimlerde bu trend aşağı mı inecek yukarı mı çıkacak. Mesela 1994’te Karayalçın’ı Gökçek durdurur imajı yerleşti. Hatırlatalım; o tarihte asıl SHP adayı Korel Göymen’di; Murat Karayalçın, Erdal İnönü’nün yerine SHP Genel Başkanı olmuştu. Ancak imaj yarışı Karayalçın ile Gökçek arasındaydı. Beşinci sırada olan Refah Partisi adayı, kendisinin önünde olan partileri geçerek neredeyse tüm sağ oyları; daha doğrusu Karayalçın’ a karşı olan tüm oyları alarak, Gökçek başkan oldu. AKP’nin elbette büyük bir oyu var. Ama onun dışındaki kesimler umutsuz. Güvendikleri partilerden hüsrana uğramışlar. Ama bir ışık bulabilirlerse, kolayca o noktada ittifakları kafalarında yaparak birleşirler.

TURKTIME: Yaklaşan yere seçimlerin genel bir fotoğrafını çekebilir misiniz?
ERHAN GÖKSEL: Yerel seçimlerle ilgili, çok iyi bildiğim bir şey var. Genel seçimlerde AKP’ye kitleler halinde oy veren Kürt seçmen, yerel seçimde ne olursa olsun kendi adaylarına oy verecek. AKP, bölgedeki belediye başkanlıklarının hepsini alacağını sanıyor. Ama ben tam tersi bir durumu gözlüyorum. Önümüzdeki seçimlerde çok önemli bir şey daha olacak. “İaneyle oy almak” süreci bitti. Halk biliyor ki bundan sonra “kim gelirse gelsin”, kazanılmış hak gibi “bana bedava kömürümü, yiyeceğimi verecek” diye düşünüyor. Bu olay artık bir ayrıcalıktan çıktı. Ekonomi de kötü olduğu için yeni ilave edilecek “ekstra ianeler” in dağıtılması artık imkansız. O zaman, AKP, 2004 ve özellikle 2007 seçimlerine giderken ianelerden aldığı “büyük oyu” bu yerel seçimlerden alması zor görünüyor. Yerel seçimlerle ilgili analizlerimin ayrı bir senaryosu daha var. Belki de bu senaryo asıl büyük senaryo. Önce anlattığım senaryo ile de paradoksal olarak çelişiyor gözükebilir. Ancak çelişki benim analizimde değil; “siyasetin gelecekte izleyeceği politikalar” dan dolayı. Önümüzdeki seçimlerde AKP’nin belediye başkanlıklarını silme kazanabilmesi de mümkün. 2004 ve 2007’den daha düşük oylarla da olsa bütün illeri alabilir. Güneydoğu’daki DTP’ nin yoğun olduğu yerlerin dışında bütün belediyeleri alabilir. Türkiye siyasetinde bir dönüşüm olacaksa AKP’nin yerel seçimlerde tulum çıkarmasıyla olabilir. Anayasa Mahkemesi AKP’yi kapatmadı ama yerel seçimler CHP’yi kapatabilir. Eğer AKP eski oylarında gerilerken, küçük partilere doğru yayılma olur ve bu arada CHP-MHP gerilerse, daha az oyla bile AKP, tüm belediyeleri adeta siler-süpürür. Mesut Yılmaz, Abdüllatif Şener, kendi adına olmasa bile Süleyman Demirel gibi siyasetin ağır topları yerel seçimlerin ertesi gününü bekliyor. Eğer AKP belediyelerin büyük çoğunluğunu alsa bile şayet yüzde 47 çıtasının altından geçerse; bu arada bir veya iki büyük şehri de kaybederse -ki bağımsız aday mantığı başarılı olabilir- AKP’de çöküş süreci başlar.


“TÜRKİYE’DE TURUNCU DEVRİM YAPILIYOR, BÜTÜN SİSTEM DEĞİŞECEK!”


TURKTIME: Sizinle 30 Haziran’da yaptığımız röportajın manşeti; “ABD Gülen’in ve Erdoğan’ın ipini çekti. İkisini de yok edecekler” şeklindeydi. Ama geçen zamanda Erdoğan da Gülen de olduğu yerde duruyor. Bu tez çöktü mü, yoksa hala aynı takvim işliyor mu?
ERHAN GÖKSEL: Bir kere şunu belirteyim, yanlış anlaşılmasın. Yok etmekten kastım, bir benzetme; siyasi anlamda yok edecekler anlamında kullandım bu sözleri.Bu sözleri daha Temmuz başında, yani iki ay önce söyledim. Bir ülke tarihinde, olaylar bu kadar kısa zamanda gerçekleşebilir mi? Bir-iki yıllık bir dönem için söyledim, hala da aynı görüşteyim. Gülen konusunda bazı değişiklikleri bu vesileyle açıklamama izin verin. Temmuz başında Sayın Gülen’ in ağzından yapılan açıklamalar Gülen’ de yeni ve büyük bir değişikliğin meydana geldiğinin adeta manifestosuydu. Örneğin ABD’de oturma izni tekrar verildi. Yüksek Mahkeme Gülen için ret cevabı vermişken -ki Amerika tarihinde olmayan bir şey oldu- Mahkeme 15 gün sonra karar değiştirdi. Böyle bir şey olmaz Amerika’da. Bunu iyi yorumlamak gerekir.

TURKTIME: Peki Erdoğan?
ERHAN GÖKSEL: Erdoğan için söylediğim sözler, hala geçerli. Temel analizim şu: Türkiye’de bütün sistemi değiştirecek bir Turuncu devrim yapılıyor. Türkiye’deki bütün milli unsurlar bu süreçte tasfiye edilecek. Bu arada kimi kirli bir yığın adam yok edilecek. En önemlisi 1797 faili meçhul cinayetin sorumluları da hesap verecek. Birçok kişi gidecek. Bu arada AKP de adeta kirli çamaşırlarla beyaz çamaşırları aynı anda yıkayan ev sahipleri gibi, çamaşır makinesine AKP’ye karşı olan siyasi güç odaklarını atıyor. Bütün bunlara rağmen özetle söylüyorum, ülkedeki önemli “operasyonlar” Türkiye’den yönetilmiyor. Merkez üs dışarıda.

“DIŞ GÜÇLERİN ERDOĞAN’A KARŞI YENİ ÇÖZÜM ODAĞI: GÜLEN CEMAATİ-GÜL İTTİFAKI”


TURKTIME: Ama Ak Parti’nin dış güçlerle çok iyi ilişkiler içinde olduğu söyleniyor hep. Böyle bir yapıyı neden tasfiye etsinler ki?
ERHAN GÖKSEL: 1 Mart Tezkeresi’nde herkesin sandığının aksine; Amerikalılar, faturayı AKP’ye çıkarmadılar. MGK’da karar alınmadığı için AKP’ye değil orduya çıkarmışlardır faturayı. ABD bu süreçte , AKP ile adeta “idare-i maslahat” etti. Böyle bir noktada şimdi Türkiye’de “Kapatma Davası” sürecinden bu yana gelişen yeni süreçte; “T.C.’nin yeniden yapılandırılacağı bir turuncu devrime doğru” farklı bir şekilde gidildiğini; Lozan’ın sınırlarının bile değiştirileceğine inanıyorum. Türk Devletinin Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt Devleti’ni kabul etmeye zorlanacağını; özetle Amerikalılar’ın dediği gibi “Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin” kurulacağını hissediyorum. Hem de maalesef Türkiye’ye rağmen, Türkiye’deki tüm “Milli Unsurlar” ı tasfiye ederek. Buna bir aylık değil, bir yıllık da değil, önümüzdeki 8–10 yıllık bir projeksiyondan bakarak söylüyorum. Buradaki kritik nokta şu: Şu anda Türkiye’yi bir çeşit ılımlı İslam modeline uygun gören Amerika, bunu yaparken net olarak “politikalarım şudur” diyemiyor. Yaşadığımız süreç ABD yeni politikalarını, politika arayışını sürdürüyor. AKP de bu yüzden yaşıyor, yaşamaya devam ediyor. Amerika bu politika arayışını tamamladığında AKP’nin de devrini kapatmış olacak. Eğer ekonomi kapatmazsa; ben Tayip Erdoğan’ın bu işi bir-iki yıl sonraya sürdürebileceğini zannetmiyorum. Zaten İslamcı seslerin en önemlilerinden Mehmet Şevki Eygi’ nin yazdığı gibi, AKP’nin karşısındaki, yani Tayyip Erdoğan’ın karşısında ki en büyük çözüm odağı olarak şimdilik görünürde, “Fetullah Gülen Cemaati - Abdullah Gül İttifakı” gibi bir “ara süreç” de olabilir.

TURKTIME: İlker Başbuğ’dan sonra Paşalar da ziyaret edildi ve “Ergenekon acaba karartılacak mı?” gibi bir soru oluştu. Başbuğ dönemi Ergenekon sürecini değiştirir mi?
ERHAN GÖKSEL: Hayır, hiçbir şekilde değiştirmez. Ben Ergenekon soruşturmasının daha da güçlenerek devam edeceğine inanıyorum. Bu konuda ordunun içinden de bazı kesimlerinde ordunun içindeki bağırsakların temizlenmesine yeşil ışık yaktığını biliyorum. Bence TSK’nın mesajı, bu operasyondaki kirli çamaşırların içine siyaseten karıştırılmak istenen beyaz çamaşırlara dikkat çekmek içindi.


“GÜL’ÜN ERMENİSTAN ZİYARETİ ABESLE İŞTİGALDİ!”


TURKTIME: Gül’ün Ermenistan ziyaretini bir kesim alkışlarken bir kesim neredeyse vatana ihanet olarak gördü. Sizin bu adıma bakışınız nedir? Ve Müesses Nizam sizce buna ne diyor?
ERHAN GÖKSEL: Bence ikisi de yanlış. İki yanlış, bir doğru etmez. Türkiye bir bölgesel güç olacaksa; Ermenistan’ı tanımalı ve onu koltuğunun altına almalı ve bu sorunları çözmelidir. Ermenistan’ı yönetebilmelidir. Bunu yapmanın en temel şartlarından biri orayla ticari ilişkimiz olmasıdır. Ermenistan kapalı bir toplumdur, denizle bağı yoktur; sıraladığım bütün bu bağlarla siz onu elinizde tutmalısınız. Siz onu kendinize pazar yapıyorsanız, o zaman onu elinizde tutarsınız. Ama siz, bu günkü atmosferde Karabağ sorunu ortadayken Azerbaycan ve Türki Cumhuriyetler, Türkiye için bin kat daha önemliyken bu plansızlık tam bir fiyaskodur. Azerbaycan’ı ve bu ilişkileri izleyen diğer Türki Cumhuriyetleri hazırlamadan, adeta rencide ederek, sırf iç siyasetteki üç-beş dönek solcu geçinen tayfayı memnun etmek ve medyada piar yapmak için, bir maç vesilesiyle gitmek; özetle, böyle bir girişimin maça dayandırılması kelimenin tam anlamı ile abesle iştigaldir.

TURKTIME: Biz bilmiyoruz ama kapalı kapılar arkasında böyle bir hazırlık yapılmış olamaz mı?
ERHAN GÖKSEL: Ben devletin içinde ne varsa bilen bir adamım. Öyle bir hazırlığımız yok. Koskoca Türkiye’de 20 senedir Ermenice bilen bir tane diplomat yoktu. Özal zamanından beri Ermeni arşivlerini açalım diyorlardı. Ben o zaman Genelkurmay Başkanı’na; “bir tane Ermenice bilen diplomatınız var mı ki, Ermenilerle karşılıklı arşiv açacaksınız” diye sorunca projeden vazgeçildi. Türkiye’nin maalesef bu konularda hiçbir politikası yok, en azından 1990’lardan beri. Ayrıca sadece bu mu sorun. Yeri gelmişken sıcak olaylara da değineyim: Rusya, dünyada en son blöf yapılacak toplumdur. ABD’ye bile yaparsınız, ama Rusya’ya yapamazsınız. Kendi kültüründe “RusRuleti” diye bir oyun olan; yani kendi hayatını ortaya koyarak rakibiyle sırasıyla kafalarına tek kurşun koyduğu tabancayı dayayıp ateş eden ve rakibi patlayan tabanca ile ölürse, ortaya konan kumar parasını kazanan bir oyunun oynandığı bir topluma mı blöf yapacaksınız? Ruslar, yani ölümüne kumar oynayan bir toplum blöfün ne olduğunu bilmez. Buradaki kritik nokta şudur. Siz Rusları Gürcistan’la kızdırırsanız, onlar da Ermenistan’a yeşil ışık yakıp Karabağ’ı ilhak ederse; zaten ABD uydusu olma yolunda olan Ermenistan’ı kim tutacak? Yahudiler’ den sonra en büyük mali gücü barındıran ABD mi?

TURKTIME: Türkiye’nin son dönem dış politikası ile ilgili iki taban tabana zıt görüş var. Son dönemde çok etkin bir politika izlendiği de söyleniyor, tamamen teslimiyetçi ve acemi bir politika güdüldüğü de. Sizce dış politikayı nasıl götürüyor hükümet?
ERHAN GÖKSEL: Dış politika “düşmanımın düşmanı, dostumdur” siyaseti üzerine kuruludur. Bunu anlamayan devlet, dış politikada başarılı olamaz. Malezya’dan başka dünyanın hiçbir yerini bilmeyen; evreni iki-üç Arap ülkesi ile sınırlı olan Başbakan’ın Dış Politika Danışmanı mı Türkiye’nin dış politikasını yönetecek? Sadece sorun Hükümette mi? Kerkük meselesini, Kıbrıs’taki gelişmeleri, yeni kurulan dünya düzenini, İran meselesini anlamayan bir Müesses Nizam mı Türkiye’nin dış politikasını belirleyecek? Biz çocukken kağıttan gemi yapardık, suyun akıntısı nereye giderse gemi oraya giderdi. Türkiye akıntıda giden bir gemi gibi savruluyor. Bu ülkede dış politika öngörüsü mü var?
Bu ülkenin dış politikasının zavallılığına kanıt mı arıyorsunuz: Güniz sokakta, Kafkas bölgesindeki bütün aktörleri şahsen tanıyan Süleyman Demirel gibi bir adam otururken, bu ülkenin bilgisiz ve umarsız dış politika bürokratlarının, hükümetin aklına bile gelmiyor ki; o ne düşünüyor. O olsaydı ne yapardı? Bu soruları Demirel’e bir kez bile sormayı, ondan fikir almayı akıllarına bile getiremiyorlar. Ne oluyor bu Kafkaslar’da diye çağırsalar kalkar ayaklarına da gider anlatır. Demirel’i seversiniz sevmezsiniz. Ama o coğrafyanın yeniden kurulmasında bizzat işin içinde olan on kişiden biriydi duvar yıkılırken. Ona ve onun gibi deneyimli ve yetişmiş insanlara bir şey sormayacaksınız, sonra da biz dış politika yapacağız diyeceksin.


“BÜYÜKANIT DÖNEMİNDE MÜESSES NİZAM MAALESEF DAĞILDI TSK’NIN FONKSİYONU KALMADI!”


TURKTIME: Müesses Nizam çökünce devletin ortak aklı da kayboldu o zaman öyle mi?
ERHAN GÖKSEL: Evet… Kurumsal olarak çökmüştür Müesses Nizam. Kirlilik de diz boyudur Müesses Nizam’da. Siyasetteki kirliliğin kat be katı Müesses Nizam’da oluşmuştur son yıllarda. Müesses Nizam, en önemli dayanağı olan yetişmiş kadrolara sahipken, yönetiminde büyük zaaflar oluşmuştur. Şimdi bir umudum var. İlker Başbuğ Paşa, Genelkurmay Başkanı olarak son derece bilinçli, dirayetli ve bilgili bir adam. Yaşar Büyükanıt döneminde Müesses Nizam maalesef dağılmıştır. Ben bunu daha önce de bir çok programımda ve röportajımda söyledim. Büyükanıt emekli oldu diye arkasından konuşuyorum sanılmasın. Bir ülkenin ordusunun komutanı olacaksınız, holigan gibi Fenerbahçe maçlarına gidecek, özel türbinlerde oturacaksınız, o da yetmedi düğünlerde göbek atacaksınız, basınla televoleci gibi ayak üstü devletin en hassas konularını konuşacaksınız… Bunları ancak işi olmayan bir genelkurmay başkanı yapar. Çünkü TSK’nın fonksiyonu kalmadı.

TURKTIME: Neden kalmadı?
ERHAN GÖKSEL: Sen küreselleşme adı altında ülkenin gümrüklerini kaldırmışsın. Ülkenin sınırlarının bir önemi kalmamış. Sınırlarının güvenliği de delinmiş, ülkede yaşayan vatandaşların da ordusundan “kendisini koruması için” bir talebi kalmamış. Ülkenin bankalarının yüzde 44’ü yabancılara satılmış. Sigorta şirketlerinin yüzde 80’den fazlası yabancılara geçmiş. Borsanın yüzde 83’ü yabancıların olmuş. Ülkede kullanılan kredilerin yüzde 76’sı yabancılar verir hale gelmiş. Ülkede satmadık stratejik yer, stratejik kurum kalmamış. Halkın da ülkenin güvenliğini sağlamak için ordudan bir talebi kalmamış. Ordusu haftada 20-25 şehit verir hale gelmiş. Ama kimsenin umurunda değil. Siyasetin ve siyasetçinin de ülkesi adına bir talebi kalmamış. Ordu, fonksiyonunu yitirmiş. Ordu fonksiyonunu yitirirse, elbette Yaşar Büyükanıt da gider kokteyllerde gezer, devletin en önemli konularını televoleciler gibi ayak üstü herkesle konuşur.


“DENİZ FENERİ’Nİ AK PARTİ’NİN ERGENEKON’U HALİNE MESUT YILMAZ GETİRDİ!”


TURKTIME: Mumcu gidiyor, Anavatan’da tekrar Mesut Yılmaz sesleri gelmeye başladı. Anavatan hangi gelişmelere gebe?

ERHAN GÖKSEL: Türkiye’de uzun vadede siyasette her şey olabilir. Kısa dönemde Mesut Bey’in kendi adına şansı yok. Ama bir parti oluşturma, bir kişinin arkasında durma, bir proje desteklemek açısından Mesut Bey’in her zaman dikkate alınması gerekir. Çünkü Mesut Bey demek; bölgedeki “en büyük iki ülkenin desteği” demek. Mesut Bey demek; Almanya-Rusya politikalarının müttefiki olmak demek. Mesut Bey’i hesaba katmadan Türkiye’de “yeni siyaset hesapları yapanların” hesabı Bağdat’tan dönebilir. Mesut Bey bugün kamuoyunda kendi adına çok bir şey yapamaz, ama bir şeylere engel olmak açısından çok büyük şeyler yapabilir. Benim duyumlarıma göre, Deniz Feneri’ni AKP’nin Ergenekon’u haline getiren de Mesut Yılmaz oluyor. Siyasete çıkarak bu kısa dönemde bir şey yapacağını zannetmiyorum. Ama Anavatan’da birini destekleyebilir. Bu dönemde ANAP’ın başına geçerse hata yapar diye düşünüyorum. Uzun dönemde bu her şey olabilir. Özetle; Mesut Bey’in siyasette herhangi bir yere desteğinin etkisi on ise; karşı tarafa zararının bin olacağından hiç kuşkunuz olmasın. Bu konuda Türkiye’de kimse Mesut Yılmaz’ın eline su dökemez.

VE ERHAN GÖKSEL SORUYOR…


Erhan Göksel’in yakın dost ve arkadaşları ile Devletin, Yargının, Siyasetin önemli isimlerine çektiği “ÖZEL” SMS mesajlarından derlediklerimiz....

DENİZ FENERİ DAVASI KARARI AÇIKLANMADAN 3 GÜN ÖNCE ATTIĞI MESAJLAR:
Bu hafta Almanya’da kararı açıklanacak olan Deniz Feneri davasında, kararın yazılmaya başlandığı ve M. Gürhan’ın 5; diğerlerinin 3’er yıl hapis alacağı doğru mu?
Davadan anlaşılmıştır ki; Deniz Feneri’ne verilen zekatların yerine gittiği kuşkuludur. Müslümanların zekat borçlarının ödenmesinde kuşku doğmuştur.
Zekat veren Müslüman için tıpkı oruç ve namazda olduğu gibi kuşku olduğunda nasıl yenileniyorsa, zekatın da yenilenmesi gerekmektedir.
Zekat olarak Deniz Feneri aracılığı ile fakirler için ödenen paraların , kuşku doğduğu için müminlerin fakirlere yeniden ödemesi gerekir mi?

Almanya’da yaşayan yurttaşlarımız İslamın beş büyük farzından birisi olan “Zekatı”; yani zenginin fakire borcunu Deniz Feneri Derneğine vermiştir.
SON HAFTA MESAJLARI (12-15 Eylül 2008 arası)



·Erdoğan’ın bugünkü (14/09/08) Şişli konuşmasının Aydın Doğan polemiği ile ilgili olan kısmı daha öncekilere nazaran dört dörtlük propogandif vuruşunu kitaplarından aldığı ünlü iletişim Hocası kim?

·Erdoğan’ın bugünkü Şişli konuşmasında ilham aldığı “Medya Türkiye’ye Düşman Yetiştiriyor” ve “Medyaya Düşman Yetiştiriyorum” kitaplarını yazan prof. kim?

·Emekli Yaşar Büyükanıt Paşa kendisini hayır işlerine vakfedecekmiş. İnşallah vakıf faaliyetleri Türkiye’yi aydınlatır; “Okyanus Feneri” olup ışığı başka sahillere vurmaz.

·Türkiye’de, son on yılda batan bazı büyük iş adamlarının batma nedeninin, maktülden aldıkları uzun vadeli borçların ünlü örgüt tarafından vade öncesi tahsilinin rolü var mı?

·Bir Devlet’in Türkiye’de öldürülen Tefecisi’nin , Türkiye’de faize verdiği 17 milyar doların, o ülkenin ünlü “Örgütü” tarafından tamamen tahsil edildiğini bilen var mı?

·ABD’de bulunduğu sürede CIA’nin “Guam” adasında 2 ay geçiren Başbakan’ın maiyetindeki memur kim?

·Bu hafta Anadolu’nun bir çok kentinde Kartel’in gazetelerinin hızla tiraj kaybettiği bazı illerde dağıtıldığı halde bayilerin raflara koymaya korktuğu doğru mu?

·Ali Babacan’ın yerine geçemeyeceğini anlayınca, yabancı elçiliklere ve basın nezdinde AB müzakereciliği ayrı olmalı diye lobi yapmaya başlayan AKP Genel Başkan Yardımcısı kim?

Ülkenin biri ile İsrail arasında Askeri ihalede, o ülkenin kasasından çıkan para ile İsrail’e giren para arasında 150 milyon dolar fark olduğunu biliyor musunuz?

·Geçmişte ülkenin birinde aynı Askeri ihalede MSB Müsteşarı olarak daha sonra da KKK Kurmay Başkanı olarak iki ayrı görevle imza atan kim?

·Aydın Doğan’a “yerin kulağı var, duyuyoruz” diyen Başbakan, acaba bilinçaltı olarak “dinlendiğini” mi ifade etti.

·Erdoğan’ın “karasal yayın hakkı istiyor” diye topa tuttuğu Kanalı uçurumun eşiğine getiren iş bitirici gazeteci kim?

·Kartel medyasının has adamı iken Erdoğan’ın Aydın Doğan’a saldırmasını, kendini kaybederek hararetle alkışlarken kameralara yakalanan AKP Genel Başkan Yardımcısı kim?

·İngiltere’de dil okulunda eğitim görürken, sınavda “içinde Tanrı geçen örnek bir cümle kur” dendiğinde, “Babam Türkiye’nin Tanrısıdır” cümlesini kuran büyük patronun çocuğu kim?

·Bir Ulusalcı gazetenin yazarı ve eski yöneticisi olan ve bugün 28 Şubat sürecinde ürünleri TSK kantinlerine sokulmayan bir gruba ait kuruluşta yönetim kurulu üyesi olan kim?

·Eski Ulusalcı kanalda AKP karşıtı program yapan ve bugün emekli olarak, bir İslamcı holdingin yönetim kurulunda görev yapan dört yıldızlı komutan kim?

·AKP’nin iktidar olmasının öncesinde “Türkiye’nin En Büyük Grubu”nu siyasi ilişkileri ile çelme takarak TMSF’nin kucağına düşüren Büyük Patron kim? Taşeronu kim?

·Aydın Doğan’a “hükümette her işi bitiririm” diyen, Başbakan’a her zaman ulaştığı kanal kapanan ve bu nedenle de önüne geleni aramaya başlayan grup yöneticisi kim?

·Frankfurt Darbesi öncesinde Çukurova Grubu’nun önünü kesme karşılığında yapılan Ankara Müdahalesi’nin karşılığında siyasete “Biat Eden” medya patronu kim?

·Hükümetin mayın temizleme ihalesini Amerikan Raytheon firması ile bağlamaya çalışan ve temsilcilik üstlenen yakın çevredeki iş bitirici kim?

·TSK’ nın 300 milyon dolarlık mayın temizleme işini TSK’ dan alarak ihaleyi kendi elinde tutan Bakan kim?

·Doğan Grubu ile Başbakan arasında ilişki sağlayan iş takipçisi gazeteci, yerini sağlamlaştırmak için Başbakan’a “insider information” servisi yaptığı doğru mu?

·Başbakan’ın, önceden maiyetindeyken yanından uzaklaştırdığı hangi bürokrat şimdi Türkbükü’ nden villa alıp denize 20 metre yat alıp, önüne de Mercedes araba çektirdi ?

·Türkiye’de Turuncu Devrimi gerçekleştirme yolunda hızla ilerleyen “Operasyon”; hazırlamakta olan 8. ve 9. saldırıyı hangi siyasi odaklara yapacak?


·Büyük bir siyasi gücü olan bir Başkan tarafından, 25 milyon dolarla rotasını değiştirmeye ikna edilen “Yüksek Konsey Üyesi” kim? Başkan kim?

·“Cemaatin İstihbaratçıları” tarafından Ankara’da bir otelde kaydedilerek “malum karar” öncesi baskı altına alınan Yüksek Konsey Üyesi kim?

·Davadaki “Yüksek” katkılarıyla yerel seçimlerde adaylığını garantileyen “Başkan” kim?

·“Müesses Nizam”ın eski güçlerinden kimin eşi, istanbul’daki ünlü bir pastaneden hediye olarak yaptırdığı yüz adet çukulatayı altın zincirle paketletti?

·Erdoğan - Doğan Hilton’da 2.25 emsal için kavga ederken; neden Doğan’ın Trump Tower gökdeleni için 1’den 3 emsale çıkarken kavga etmediler?

·Doğan’ın Trump Tower gökdelinin inşaatını yüzde 50 payla kat karşılığı yapan ve imarı 3 emsal olarak geçiren Başbakan’ın yakın çevresindeki inşaat firması hangisi?

·Trump Tower gökdelenin metrakare fiyatı 5000 dolar civarında olduğu halde, 60’dan fazla yerin satıldığı iddiası doğru mu?

·“Sola (!) Gönül Veren” arkadaşlarımıza duyurulur; Başbakan Erdoğan, Aydın Doğan’ın Hilton oteli işi için “solcu (!)” lider adayı Mustafa Sarıgül’ ün iş takipçiliği yaptığını açıkladı.

·Akif Beki’nin bugünkü (12/09/08) Birgün gazetesinde yayınlanan Deniz Feneri ve Zahit Akman ortaklık belgesi doğruysa, AKP’nin Ergenekon süreci başlayacak mı?

·Bir ülkede, askeri ihalede 150 milyon dolarlık farkı iktidara karşı ülkeyi korumak için özel fonlarda tutan, ancak bugün ülkeyi parmaklıklar arkasından izleyen kim?


·Cemaatin İstihbaratçıları tarafından bir otelde Rus bir bayanla ilişkisi kaydedilerek rehine alınan ve Başbakan’ın dibini oyan Danışmanı kim?

·Eski bir bakanın İzmir’de komisyonculuk yapan yeğeni ile sahte nikahla her ay Katar ve Dubai’ye giden “Yakın Çevredeki” ünlü Bayan Avukat kim?

·Pes Doğrusu: Bu ülkenin Başbakanı’na yakışıksız cümleler içeren “namzet…-insan…” kelimeleri ile hakaret eden Amiral Gazete yönetmeni, bunu kendinde nasıl hak görüyor?

·Ne oldu da daha geçen ay Başbakan’ın önünde ceketini ilikleyip, elleri dizinde röportaj yapan Ertuğrul Özkök, “Türkiye’yi AB’ye taşıyacağını” söylediği Başbakan için bugün tersini yazıyor?

·Özelleştirme Başkanlığınca satılan şirketlerin yeni sahipleri neden hep aynı firmadan güvenlik sistemi almak zorunda kalıyorlar?

·Gelen eleştirilere karşı, iş dünyasına “benim oğlum Türkiye’nin güvenlik sistemine, araç satan iki firmadan birisi” diyen Bakan kim?

·Bir Kimya Fabrikatörüne Ferrari araba aldıran ve kaydını şöförünün adına yapan, İstanbul sokaklarında alenen bu Ferrari ile gezen kişi hangi Bakan’ın oğlu?



EYLÜL 2008 MESAJLARI:

·Deniz Feneri’nde kilit isim olan Beyaz Holding’in kurucusu Zahit Akman’ ın iş ortağı olan Akif Beki’nin Türkiye’deki organizasyonu yönettiği iddiaları doğru mu?

·Girmek serbest ama çıkmak…? Zahit Akman’ ın “Almanya’ya girebiliyorum” iddiaları elbette doğru. Ancak, girdiği an müsadereli olarak ifadesinin alınacağı da doğru mu?

·Almanya üzerinde çok büyük etkisi olan ve Deniz Feneri davasının Türkiye’ye uzatarak AKP’nin Ergenekon’u haline dönüştürmeye çalışan ünlü siyasetçi kim?

·TSK veya Mehmetçik Vakfı’na yapılan bağışın yüzde 5’i vergiden düşerken; Deniz Feneri’ne yapılan “bağışın yüzde 100’ü vergiden düşülüyor”. Kanunu kim çıkarttı?

·Gıda Bankacılığı adı altında 20 milyar dolar fon yaratanlar, AKP’ye nasıl seçim kazandırdı?. Sabahattin Önkibar’ın 17 Haziran 2008 tarihli Yeni Çağ Gazetesindeki yazısını okuyun.



AĞUSTOS 2008 MESAJLARI


·Böyle dış politika “akıllara” ziyan: Kosova’da Sırbistan’ın parçalanmasına destek verirken, bu kez de Rusya’ya karşı Gürcistan’ın bütünlüğünü savunuyoruz.

·K. Irak Kürt Yönetiminin açıklamalarına göre; Türkiye Kerkük’ün Kürtlere bırakılması konusunda “yeşil ışık” yaktı. Barzani’ye “ne karşılığında ve kim söz verdi”?

·ABD, Gürcistan’ı Güney Osetya’ ya müdahaleye teşvik ederken amacı ne? İran’ı destekleyen Rusya’ya sorun çıkararak “İran’a saldırı” konusunda kendi elini mi rahatlatıyor?

·Türkiye ile 1993’de yapılan gizli ikili anlaşma gereği; TSK, Gürcistan’ın “deniz güvenliğini” korumak zorunda. Ola ki, Rusya tehdit oluşturursa, Türkiye, Rusya ile savaşacak mı?

·Türkiye’ye kendini davet ettiren Sudan Başkanı El-Beşir’e, AKP hükümeti neden hayır diyemedi? Sudan’da çimento fabrikası ve santral kuran AKP milletvekili kim?

·Ergenekon Davası, bilinen seyrinin dışında iki ayrı yöne doğru mu değişiyor? Ergenekon’daki “Banka-Siyaset-Medya ilişkileri”, iktidar savaşının temeli mi olacak?

·Medyada yaşanan büyük savaşın taraflarından biri olan Doğan grubunun İDDİA ihalesindeki ortağı İtalyan devi Lottomatica’ nın Türkiye temsilcisi kim?

·Doğan grubunun, İddia ihalesindeki ortağı olan İtalyan devi Lottomatica ile buluşturan ve bu nedenle iki kez İtalya’ya giden aracı Bakan kim?

·İddia ihalesinde Doğan grubunun ortağı olan İtalyan devi Lottomatşca için iki kez İtalya’ya giden Bakan, kimin özel uçağı ile uçtu?

·Sıradaki Milli Piyango özelleştirmesine el altından giren Lottomatica’ nın özelleştirmedeki takipçisi olan “bürokrat” kim? Hangi Bakanla görüşme sağladı?

·Milli Piyango özelleştirmesinde Lottomatica görüşmeleri için paravan olan resmi heyette yer aldığı halde İtalya’da toplantıya hiç alınmayan “başkan” kim?


TEMMUZ 2008 MESAJLARI


·Sonuç: Başbakan’dan anlaşılan: “1. Dolmabahçe sürecinde bilek bükülenler, 2. Dolmabahçe sürecinde bu sefer bilek bükemeyecekler” gibi gözüküyor.

·Kürt vatandaşların sorunlarına hassas olduğunu ileri süren AKP hükümeti, Ordu’da fındık toplamaya gelen Kürtler’i kente sokmayan Vali’ye göz mü yumacak?

·AKP’nin en büyük düşmanı olan Kartel Medyası, nasıl ikna edildi? Başbakan “Kartel’e ölümü gösterip, sıtmaya mı razı etti”?

·Hürriyet’in tarihinde bir ilk nasıl gerçekleşti? Gazeteci istekte bulunur, siyasetçi de konuşurken; bu kez Başbakan talimat verdi, Hürriyet ayağa gitti.

·AKP karşıtı gözüken Amiral gemisi Hürriyet, “Başbakan’ın adeta dikte ettiği, hatta soruları bile kendi sorduğu” bu ünlü röportajı okuruna nasıl açıklayacak?

·Bu sıcaklarda Başbakan spor giyinmişken, bir yandan da tesbih çekerken; karşısında takım elbiseli Ertuğrul Özkök, imaj açısından “nasıl bir görüntü” veriyor; Kartelin “imaj uzmanları” düşündüler mi?

·Başbakan’ın röportajında Ertuğrul Özkök, defalarca “Başbakan kızmadı…”, “sakin cevap verdi…” diye neden devamlı vurgu yaptı? Hangi “halet-i ruhiye” nin tezahürü bu?

·Geçen hafta, Doğan Grubu’nun tüm şirketlerine aynı anda vergi incelemesi başlaması ve ardımdan malum röportajın gelmesi rastlantı mı?

·Ekonomik uyarı: Türkiye’de büyük miktarda “sıcak parası” olan yabancı gruplar sonbaharda ayrılmak için hazırlıklara başladılar mı?
RÖPORTAJ: TALAT ATİLLA&ERSİN TOKGÖZ/TURKTIME

Hiç yorum yok: