İzleyiciler

TRABZON DEMOKRATLARI

Fotoğrafım
TRABZON, Türkiye
DEMOKRAT ANAVATAN PARTİSİ İL TEŞKİLATI

19.09.2008

KURUMSALLIK mı LİDER EKSENLİ SİYASETMİ.....



ANAP ESKİ İSTANBUL İL BAŞKANI AV. MURAT AKDENİZ RÖPORTAJI


Demokrasinin vazgeçilmez unsuru siyasi partilerdir. Bir ülkede demokratik sistemin eksikliklerine rağmen meri olup olmadığına dair kullandığımız en önemli kıstas bu ülkede çok partili siyasal yaşamın var olup olmadığına bakmaktan geçiyor. Bir ülkede çok partili siyasal yaşam mer’i ise bu ülkede eksikliklerine rağmen demokratik toplum vardır diyebiliyoruz
bu ayki konumuz parti içi demokrasi. Parti içi demokrasi konusuna girmeden evvel demokrasi hakkındaki genel düşüncelerinizi alabilir miyiz?



M.A Tabi memnuniyetle.


Demokrasi hepimizin bildiği ortak tanımıyla; insanların kendi kendilerini yönetmelerini öngören bir yönetim modeli. İnsanlık tarihi boyunca yönetim modellerinin tarihi seyri itibariyle de bugün demokrasi bulunabilen, geliştirilen modeller içinde en iyisi olarak algılanıyor ve en iyisidir de. Bir takım aksaklıkları olmasına rağmen ve demokrasinin kurum ve kurallarıyla ülkelerde uygulanışındaki farklılıklara rağmen yönetim modelleri içinde en iyisi olarak kabul edebileceğimiz modeldir.
İnsanlık alemi henüz demokrasiden daha iyi bir model, insanların mutluluğuna hizmet edecek daha gelişmiş bir modeli keşfedememiştir. Tespit edememiştir. Bulamamıştır. Peki nasıl algılıyoruz demokrasiyi? Birçok algısının yanında bireylerin veya toplumların bir ülke içerisinde en geniş şekilde yönetime katılabildikleri bir yöntemdir. Yani basit olarak kendi kendini yönetme olarak ifade edebileceğimiz tanım.
Demokrasiyi bu şekilde tanımladığımızda insanların kendi kendilerini yönetebilmesinin şeklidir. Veya bir ülkedeki insanların kendilerinin yönetilmesi ile ilgili sürece en geniş ve verimli şekilde katılabildikleri modeldir. Bu modeli hayatımızda nelerle gerçekleştirdiğimize bakıp oradan da demokrasilerin vazgeçilemez unsurları kabul ettiğimiz partilerin kendi içlerindeki uygulamalarında demokrasinin ne şekilde uygulandığından ziyade nerelerde tıkandığı, belki de biraz da nerelerde tıkandığına dair hastalıklara değinmekte fayda var.
Demokrasinin vazgeçilmez unsuru siyasi partilerdir. Bir ülkede demokratik sistemin eksikliklerine rağmen meri olup olmadığına dair kullandığımız en önemli kıstas bu ülkede çok partili siyasal yaşamın var olup olmadığına bakmaktan geçiyor. Bir ülkede çok partili siyasal yaşam mer’i ise bu ülkede eksikliklerine rağmen demokratik toplum vardır diyebiliyoruz. Gerçi buralarda da tartışacak çok husus var.
Bir çok siyasi parti olmasına rağmen bugün demokrasi ile yönetilmeyen ve adına demokrasi diyemeyeceğimiz yönetim şekilleri de var dünyanın değişik bölgelerinde ve yönetim modelleri de var o yüzden aklımda demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak siyasi partilerin yönetim şeklinde varlığından ziyade demokratik sistem içerisinde ne şekilde yer aldıklarının ve ne şekilde yer almaları gerektiğinin prensiplerini tespit edip bu kriterlere uyduğu oranda o topluma o ülkeye demokratik bir toplum ve uymadığı oranda da demokratik olmayan bir toplum olarak değerlendirmemiz gerekir.
Şimdi katı, monarşik sisteme göre yönetilen bir ülkede veya artık komünizm kalmadı ama Rusya tipinde bir ülkede istediğiniz kadar siyasi parti olsun, eğer bu siyasi partiler toplumun kendilerini yönetmeyle ilgili taleplerini yönetime aksettirebilme gücüne sahip değillerse o ülkenin demokratik bir toplum olduğuna ilişkin ciddi tereddütler var demektir. Demokrasi de diyemeyiz buna. Biraz daraltalım çerçeveyi. Demokrasi toplumun kendi kendini yönetmesi. Bunun vasıtaları siyasi partiler. Siyasi partiler olmasına rağmen topluma demokratik diyebilmemiz için gerekli olan bu toplumun taleplerini yönetime taşıyabilmeleri ile orantılıdır. Bu tespiti de yaptıktan sonra buradaki mekanizmanın ne ölçüde verimli işlediği ile orantılı bir demokrasi anlayışımız olur. Eğer bu talepler yeteri kadar yansıyorsa yönetime demokratikleşmemiz o oranda ileri sayılabilir.


Parti içi demokrasiye baktığımızda durum nedir?

M.A.Buradan partilerin kendi içindeki yapılarına baktığımızda; şimdi tabi demokrasi kendimizi yönetmek ve taleplerimizin yansıması olarak tarif ediliyor ama bir çoğunluk yönetimi sonuçta. Şu veya bu şekilde tespit edilmiş bir seçim sistemi, bu seçimde kendisini ortaya koyan siyasi partiler, ve bunlar içerisinde çoğunluğu alanların yönetime hakim oldukları bir sistem. Buradan da hem eleştirilecek hem üzerinde durulacak noktalara varmak mümkün. Çünkü çoğunluğun azınlığa tahakkümü şeklinde de cereyan eden bir sisteme tam anlamıyla demokrasi dememiz mümkün değildir. Çoğunluğun azınlığa bütün istekleri kabul ettirmesi ve azınlığa tahakkümü şeklinde devam ediyorsa ve bunu engelleyebilecek bunun önüne geçebilecek siyasal mekanizmaları oluşturamamışsak o zaman da o düzenin ne kadar demokratik olduğunu sorgulamakta fayda var.
Siyasi partilerimizin ülkemizdeki geçmişlerine baktığımızda parti içi demokrasi teamülleri noktasında nerede duruyorlar? Bu anlamda siyasi partilerin kendi içindeki gelişmelere baktığımızda -özellikle Türkiye yönüne baktığımızda- bizim özellikle demokrasi teamülümüz ve demokrasiyi benimsememizin de çok etkiye dayanan bir geçmişi yoktur. Bildiğimiz gibi cumhuriyetle birlikte bir anlamda çok partili hayata hatta cumhuriyetten de biraz geriye alırsak ne derce demokratik olduğu tartışılır gerçi demokratik de denemez ama meşrutiyet döneminden alırsak şu veya bu şekilde hakim iradenin o zamanki hükümdarın, padişahın kendi yetkisini, otoritesini paylaştığı bir sistem, demokrasiye geçişimizin ön çalışmaları gibi değerlendirilebilir. Esas itibariyle cumhuriyetle birlikte belli bir dönemden sonra demokrasiye geçişimiz ve çok partili sistem başladı ve halen geldiğimiz noktada elli altmış yıldır düzgün işleyen veya en az kusurla işleyen bir demokratik sistemimiz var ise de parti içi demokrasi yönünden baktığımızda ciddi sıkıntıların olduğunu görüyoruz. Çok partili bir düzendeyiz. Bazı fikirler etrafında oluşmuş siyasal partilerimiz var bunların hepsi seçim dönemine geldiğimizde bir proje ve fikir etrafında odaklanarak toplumun önüne bir siyaset koyuyor. Ama siyasi partilerimizin yapılanmasına baktığımız zaman acaba o demokrasi teorisini koyan ve belki yüz yıllardır süregelen düşüncelerin imbiğinden süzülmüş bir demokratik teamüllere uygun bir yapılanmayı gerçekleştirebiliyor muyuz? Çok rahatlıkla gerçekleştiremiyoruz diyebiliriz, özellikle mevcut siyasi partilerimiz açısından çünkü hepimizin gördüğü gibi bir noktadan sonra lider eksenli hem bir toplumsal yapımız var, hem de toplumsal yapımızın bir görüntüsü bir siyasal yapımız var.


Siyasi partilerimizin örgütlenme biçimlerine baktığımızda nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz?Ülkemizdeki siyasal partilerin tamamı- bilmiyorum istisnası var mıdır? Herhalde yok gibi-karizmatik bir lider etrafında örgütlenmiş yapılar. O lider gitse bile şu veya bu sebeple tekrar partiye gelebilecek olan kişi gene karizmatik bir lider olabiliyor. Ve ancak siyasi partiler böyle bir yapılanma ile başarı elde edebilmişler. Lider eksenli bu örgütlenme tartışılabilir. Belki bizim ülkemiz açısından önemli yönleri vardır. Ama demokratik teamüllerimizin ve toplumun taleplerinin yönetime yansıması ile ilgili katkıları açısından belki sakıncaları da vardır. Realite bu. Lider eksenli örgütlenme.


Örgütlenme lider eksenli olduğu için lidere göre partiler organizasyon ve teşkilatlarını şekillendirmek mecburiyetindeler. Mevcut yapı içerisinde. Böyle olunca da bunu tam anlamıyla ideal demokrasiye nasıl çevirmeliyiz, nasıl kurumsallaştırmalıyız? Yani liderin ön planda olmadığı, kurumsal yapının ön planda olduğu bir sitemi kurabilmek de çok kolay değil, çünkü toplum olarak da lider eksenli bir toplumuz.


Türk toplumunu bin yıllık tarihine baktığımız zaman her döneminde kurumsallıktan uzak, lider eksenli bir yapıyı görüyoruz. Dünyada da bunun örnekleri çok. Lider eksenli yapı sadece bizim toplumumuza has bir şey değil ama belki bizden farkı gelişmiş batı demokrasileri dediğimiz sistemlerde lider eksenli olmaktan biraz daha ileri gidebildiğini söylemek mümkün ama bizde böyle bir realite var. Böyle bir realite olunca bir de şunun altını çizmek gerekir.




Lider eksenli olmasının sıkıntılarından dolayı bunu eleştirip kurumsal yapıyı ön plana çıkardığımızda acaba gerçek anlamda demokrasiye hizmet edecek bir yapıya kavuşturabilecek miyiz?




M.A Bunun da tartışılması gerekir. Ve ben bunun sonuçlarından da çok emin değilim. Yani lider eksenliyi eleştirelim, biz kurumsal yapıyı ön plana çıkaracak bir yapı kurmaya çalışalım düşüncesi ile gayret göstersek ve gerçekten de bu yapıyı ön plana çıkarabilsek, acaba gerçek anlamda toplumun gelişmesine katkıda bulunabilecek bir yapı oluşmuş olur mu? Yoksa biz mahkum muyuz lider eksenli yapılarla belli birdönem veya uzunca bir dönem devam etmeye?


Bunlar tabi felsefi olarak da tartışılması gereken hususlar. Hangisinin iyi neticeler verebileceği konusunda açıkçası çok net kanaatlere sahip değilim. Net fikirlere sahip değilim, Şu anki realite lider eksenli gidiyor. Lider eksenli yapının sıkıntılarını telafi etmek için mutlaka ön plana demokrasiyi çıkarmaya gayret etmek ve mümkün olduğu kadar kurumsallaşmanın oturduğu ciddi bir bütün yapısıyla, örgütlenmesiyle kurumsallaşmanın yerleştiği bir sistemin katkılarından uzak kalmamak için bu yönde çaba sarf etmek lazım ama tamamen birisini bir tarafa bırakıp öbürünü onun yerine ikame etmeye çalıştığımızda toplumun demokratik gelişimine katkıda bulunur muyuz? Buna da emin değilim. Bizdeki liderlik de yönetici anlamında bir liderlik değil. yani şöyle ifade edelim. Siyaset alanının dışına çıktığımızda topumun değişik kurum ve kuruluşlarında, ticaret hayatının da içinde çok başarılı insanlar var, işte CEO diye ifade edilen.


Bir şirketi çok kötü bir noktadan aldığından mükemmel bir noktaya getiren, hatta bir şirketi dünya çapında şirket haline getiren yetenekte, vizyonda, dünya görüşüne sahip insanlar var. Büyük yöneticiler var, ama bunlar lider değil. bu yöneticileri takdirle karşılıyoruz, belki ülkemizde mevcut olanlarından da gurur duyuyoruz, mutlu oluyoruz. Türkiye ekonomisine olan katkılarından ve uluslar arası başarırlından dolayı. Ama onlara lider gözü ile bakıp ona göre onun etrafında bir kenetlenme olmuyor. Belki bu yapının gereği, ekonomik alanda olduğu için. Ama lider gözü ile bakmıyoruz. Onlar çok iyi yöneticiler.


Peki bu noktada lider kimdir sizce hangi vasıfları taşır?




M.A Lider başka bir şey. Lider, konuşmasıyla, ülkenin önüne koyacağı hem kısa, hem orta hem de uzun vadeli çözümleriyle, duruşuyla, tavrıyla, vücut dili dediğimiz diliyle hem vücut dili hem konuşma dilinin bütünlüğü ile geniş kitleleri ortaya toplayan ve bir cazibe merkezi haline gelebilen bir karakter. Ve biz böyle karakterleri seviyoruz, bunlar etrafındaki kenetlenmeyi hem de kendimizi tanımlarken, kendimizi ifade ederken çalışmalarımızdan tatmin olmayı ararken de böyle insanlar arıyoruz. Bu, o insanların, ben liderim, benim etrafımda toplanın demesi ile olmuyor. Toplum bu tür insanları oluşturuyor, lider etrafında kenetlenmiş bir yapı oluşuyor. Lider eksenli olmamıza rağmen kurumlarımızı başta siyasi partilerimiz olmak üzere kurumlarımızı niteliklerin yarıştığı alanlar haline getirebildiğimiz ölçüde başarılı oluruz. Buradaki en temel hastalığımız da bu. Bütün siyasi partilerimizin hastalığı.


Lider eksenli yapıda örgütlenme nasıl hayat buluyor?


Lider eksenli partiler teşekkül ederken alttaki yapılar da buna göre oluşuyor. Buna göre oluştuğundan dolayı teşkilat mensubu ya da partinin üyesi olan veyahut partide aktif görev alan insanların o parti içerisinde yarışmaları, niteliklerinin yarışmasından ziyade bu tepede lider eksenli yapının oluşturduğu prensiplere göre bir yarışma haline geliyor. Şimdi lider eksenli bir yapı, altta peki bu şeyi oluşturacağız? Yine biraz önce ifade ettiğim gibi insanların nitelikleri ile yarışacakları bir alan haline getirdiğimiz zaman o zaman doğal olarak bir elenme olacak. Nitelikleri ön plana çıkanlar yukarı, diğerlerinden ayrışarak yukarıya doğru çıkacaklar. Hem yönetim kademelerinde hem de topluma hizmet kademesinde. O zaman işte bizim lider eksenli toplum olmamızdan kaynaklana o realitemiz, liderin etrafında kenetlenen kadro nitelikleri ön planda, nitelikleri ile yarışıp oraya gelen bir kadro olacak. Bu kadro ile o liderin özeliklerini bir araya getirdiğimizde ben iyi bir sinerji iyi bir netice elde edebileceğimiz kanaatindeyim. Yani şunu söylüyorum; lider eksenli yapıyı tamamen tasfiye etmek doğru değil.


Türkiye’nin bugünkü toplumsal, tarihi ve kültürel yapısını dikkate aldığımızda.


Liderin cazibesi ile bir araya gelmiş yapıyı tamamen tasfiye edip kurumu ön plana çıkardığımızda buna hazır olmadığımızı düşünüyorum. Bunun faydalı olmayacağını da düşünüyorum. Onun için madem böyle ise mevcut yapı en ideal nasıl işleyebilir? Yine lider eksenli olur ama alttaki yarışma insanların nitelikleri ile yarışabilecekleri özgür, prensipleri önceden belirlenmiş, denetim mekanizması o şekilde kurulmuş, adaletli yarıştan nitelikleri ile öne çıkan insanların liderin etrafında kenetlendikleri bir yapı haline gelebilir ve bu yapı hem Türkiye’ye hem partilerin kendilerine hem de mümkün olursa dünyaya bir katkı sağlayabilecek bir örgütlenmeye dönüşür. Bütün bu konuşulanlar üzerine sizin partinizde parti içi demokraside durum nedir?




Bu anlamda ne yapıyoruz? Şimdi bizim partimiz, parti içi demokrasi açısından; tabi kime sorsanız parti içi demokrasinin kendi partisinde en iyi işlediğini söyleyecektir. Ama sözden öte bunun işaretlerinin olması gerekir. Hem uygulamalarında hem de düzenlemelerinde, partinin hukukunu oluşturan, partinin tüzüğü, programı vs siyasi partiler mevzuatı gereği altta şekillenen işaretleri olmalı ki parti içi demokrasi konusunda söylenenlerin samimiyetine inanılabilsin. Doğruluğuna inanılabilsin. Bizim bir kere parti içi demokraside neler varsa parti içi demokraside daha iyi oturduğunu ifade edelim. Ondan sonra da bizde nasıl ona bakalım. İnsanların nitelikleri ile yarışacağının tesis edildiği o iklimi oluşturduktan sonra parti içi demokrasi vardır diyebilmemiz için toplumda teknik açıdan, dini açıdan, kültürel ve ekonomik açıdan kendilerini farklı tanımlayabilen insanların partiye katılımları arkasından eğer bir blok koymamışsanız partinizin kapısını kapatmamışsanız parti içi demokrasinin birinci adımını gerçekleştirmişsiniz demektir.


Partinizi diğer siyasal partilerle birlikte tanımlarken belli bir etnik kökene dayandırmıyorsanız, belli bir ekonomik seviyedeki insanların bir araya geldiği örgütlenme şeklinde olmadığının gereğini yapıyorsanız sadece belli bir dinin mensuplarından beslenmesine yarayacak şekilde organize etmiyorsanız, buna benzer ayrışma noktalarında bir araya gelmiş insanların yoğun olarak kümelendiği bir yapı olarak partinizi oluşturmuyorsanız ancak, parti içi demokrasinin gerçekleşmesinin birinci adımını gerçekleştirmiş olursunuz. Daha basit bir cümle ifade edersek fazla dolandırmadan partinizi herkese açıyor musunuz kardeşim? Yani şunu rahatlıkla diyebiliyor musunuz? Benim bu kapım Türk’e, Kürd’e, Laz’a, Çerkez’e, Alevi’ye, Sünni’ye, İmanlıya, İmansıza, Dinliye, Dinsize, Başörtülüye, Başörtüsüze, açıktır diyebiliyor musunuz? Diyebiliyorsanız eğer parti içi demokrasi açısından bir mesafe kat etmişsiniz demektir. Biz bunu çok rahat diyoruz.


Anavatan Partisi’nin hem kuruluşunda hem de bugüne kadar Sayın Genel Başkanımız Erkan Mumcu’nun partinin başına geçtiği andan itibaren hepimize heyecan veren de temel felsefesi budur. Bizim partimiz T.C. sınırları içinde yaşayan, kendini ne şekilde tanımlarsa tanımlasın, herkese açık bir partidir. Herkes kendini tanımlayarak, siyasal ortamda bir çalışma alanı bulur. Bizim partimizde hiç kimseye hiçbir farklılığından dolayı ve hiçbir düşüncesinden dolayı bu yarışmada biraz önde veya biraz geride hiçbir pozisyon biçilmez. Bu yarışmadaki tek kriteri insanların kişisel niteliklerinin ön planda olmasıdır. Bunu yaptınız. Teorik olarak açtınız partinizi herkese. Bunu tabi pratik olarak da uygulamanız gerekir. Bunu teorik olarak açıp, böyledir deyip kendi uygulamalarınızda eğer biraz önce ifade ettiğimiz insanların o birbirinden ayrıştığı noktalardaki toplulukların mensuplarından birine veya bir kaçına yoğunluk veriyorsanız uygulamalarınızda, yine parti içi demokrasi açısından sınıfta kalmışsınızdır.


Gelelim uygulamamıza; bizim burada elli kişilik bir yönetim kurulumuz var. Ve biz bu elli kişilik yönetim kurulunu oluştururken tam anlamıyla biraz önce ifade ettiğimiz prensiplere göre oluştu. Ne insanların dini inançlarını esas aldık, ne etnik kökenlerini esas aldık, ne belli bir bölgeye mensup olmalarını esas aldık. Mesela ben Çorum’luyum diye Çorum’lu insanların ağırlıkta olduğu bir yönetim kurulu kurmak istemem. Ve arkadaşlarımızın önemli bir kısmı ülkemizin belli bir bölgesine mensup insanlardan oluşmuyor. Yani daha net bir ifade ile Türkiye’nin bütün bölgelerinden bütün düşüncelerden bütün inançlardan insanları hem partimizin il örgütüne hem de partimizin ilçe örgütlerinin oluşmasında yer almalarını sağlayacak bir ortamı bir iklimi oluşturmaya gayret ettik. Oluşumumuzu yakından tanıma fırsatı bulursanız bunu siz de göreceksiniz. Yani kapılarımızı açtığımız gibi uygulamalarımızla da bu düşüncelerimiz konusunda samimi olduğumuzu gösterecek bir yapıyı oluşturduk. Şimdi biraz önce şunu söyledim. Hem fikir olarak buna yatkın olmalıyız hem de partimizin hukukunu düzenleyen mevzuatımız da buna uygun olması gerekir.


Tabi biz bunu yaparken İstanbul İl Örgütü’nde, biz hem tüzüğümüzden ilham aldık hem de tüzüğümüzün bize bir anlamda emrettiği emirlerini yerine getirdik hem de partimizin tüzük dışındaki mevzuatını dikkate alarak bunu yapıyoruz. Belki biliyorsunuz bizim tüzüğümüzde- tabi tüzükteki o hükme geçmeden önce şunu da ifade etmek gerekir- toplumdaki farklılık sadece insanların sadece kültürel, dini ve etnik farklılaşmasından ibaret değil. Toplumda bir de beşer olmanın özelliklerinden kaynaklanan farklar var.


Kadın,-erkek, genç-orta yaşlı-yaşlı gibi. Hem Türkiye’deki demokrasiye katkıda bulunmak hem de parti içi demokrasinin yerleşebilmesi için bu alanda da bir şeyler yapılması gerekir. Tamam dedik ki partimiz herkese açıktır ama partimiz kırk yaşın üzerinde herkese açıktır diye bir prensip koyduğunuzda yine parti içi demokrasiye ve ülke demokrasisine katkıda bulunmuş sayılmazsınız. Bu anlamda da biz özellikle mümkün olabildiği ölçüde gençler ve hanımlara en geniş şekilde katılımı sağlayacak bir yapı kurmaya çalıştık. Ve hala bu konudaki gayretlerimiz devam ediyor. Nitekim biraz önce söylediğime geliyorum.


Bizim tüzüğümüzde benim diğer siyasi partilerin hiç birinde görmediğim siz biliyorsanız söyleyin bir mecburiyet var. Hep der ki siyasal partiler Türkiye’de: ‘biz kadınları siyasete kazandırmak istiyoruz. Kadınlar çok önemlidir, kadınlar başımızın tacıdır, kadınlar siyasette yer almalıdır, gençler siyasette yer almalıdır’. Biz gençleri siyasete kazandırmak istiyoruz ama bu davetlere icabet edip katılmak istediklerinde hemen şununla karşılaşırlar; kadınlar özellikle ev toplantılarında insanlara ulaşmak, gençler de afiş ya da bayrak asmak ve zaman zaman da göstermelik bir takım çabalarla da fikirlerinden istifade ediyormuş gibi görüntü oluşturmak adına bir yapılanma içinde olurlar. Bizim tüzüğümüz şöyle bir mecburiyet koydu.


MKYK’dan en alttaki mahalle teşkilatına kadar partimizin bütün yönetim organlarında üçte bir oranında hanımlara ve gençlere yer vermek zorundadır. Bu bir zorunluluk bu bir davet veya bir öneri de değil. Eğer bir zorunluluk veya tüzük hükmü ilçe başkanları, il başkanları, mahalle başkanları bu yapıları oluştururken buna uymak zorundalar. Eğer buna uymuyorlarsa bunu yaptırımı da ne ise o yaptırımla karşı karşıya kalırlar. Bu aslında Türkiye’deki siyasi partiler arasında bir devrim. Tüzüğüne böyle bir hüküm koyabilmek, ilk defa bizim partimizin gerçekleştirdiği bir alan. Memnuniyetle de bunu ifade ediyorum. Nitekim yapılanmalarımızda da tam anlamıyla hepsinde bunu yerine getirebildik mi dersek belki bazı eksiklikler var ama bu mecburiyetin farkında olarak çalışmalarımız halen devam ediyor, mutlaka tüzüğün bu zorunluluk kısmını bu zorunluluğu yerine getireceğiz.




Bu bahsettiğiniz tüzükte parti içi disiplini de sağlayacak şeyler nelerdir?




M.A ..Tüzükler şu şekilde düzenlenir: Bir, tanımlamaları yapar, sonra partinin organlarını tespit eder, bu organların çalışma esaslarını tespit eder, bu organların nasıl teşekkül edeceklerini belirler, bunlara uyulmadığı zaman da müeyyidelerini koyar. Sadece bir hükme ilişkin müeyyide değil de müeyyideler kısmında parti tüzüğünün tamamına aykırı hareket edilmesinin müeyyideleri koyar. Bu anlamda müeyyideler kısmında bu hükümlere riayet edilmediği zaman nasıl bir disiplin mekanizmasının işleyeceği ve nasıl bir parti yaptırımının olacağı da belirlenmiş vaziyettedir.


Parti içi demokraside iki önemli mekanizma var, biri teşkilat içi seçim süreçleri diğeri de karar ekanizmalarının işletilmesi. Partinizde teşkilat başkanlarının seçiminde ve karara alma organlarının etkin işletilmesinde parti içi demokrasiyi ideal boyuta taşıyacak örnek uygulamalar nelerdir? Burada bizim ideal anlamda parti içi demokrasinin yerleştirilebilmesi için modellerlimiz var. Bir gün o modelleri de uzun uzun konuşmak gerekir ama bir siyasal parti olmamız itibariyle siyasal partiler kanunu çerçevesinde örgütlenmek zorundayız. Bütün siyasal partiler mevcut olan siyasal partiler kanunu çerçevesinde tüzüklerini ve yönetmeliklerini hazırlamak zorundalar. Yapılarını da ona göre oluşturmak zorundalar. Şunu yapabilirler: siyasal partiler kanununa aykırı olmayan bazı hükümler işte bizim bu üçte bir zorunluluk koymamız gibi hükümleri geliştirebilirler. Böyle baktığımız zaman aslında bütün siyasal partilerde olduğu gibi siyasal partiler kanununun öngördüğü parti içi organların seçimi sistemi bizde de cari. Yani il yönetim kurulu ve il başkanı siyasal partiler kanununda tarif edildiği şekliyle bir seçim sonucu oluşuyor.


Hatta şöyle diyelim; bütün partilerde mahallelerde başlıyor bu sistem. O mahalledeki parti üyeleri kendilerini temsil eden seçen mahalle delegelerini seçiyor, mahalle delegeleri kendilerini temsil edecek ilçe delegelerini seçiyor, ilçe delegeleri ilçe yönetimini ve ilçe başkanını seçiyor, ilçe delegelerinin seçtiği aynı zamanda il delegeleri de il yönetim kurulu ve il başkanını bu arada seçilen genel merkez delegeleri de genel başkanı ve MKYK’yı seçiyor. Yani bunu siyasal partiler kanunu tespit ediyor. Dolayısıyla ideal anlamda hem parti içi demokrasiye hem de ülkemizdeki demokrasiye daha iyi hizmet edecek, bu sistemin daha iyi yerleşmesini ve kurum ve kuruluşları ile işlemesini sağlayacak ideal modellerimiz var. Bunu kamu oyu ile de paylaşacağız. Ama siyasi partiler kanununa da uymak zorundayız aksi takdirde kapatırlar partimizi, biz bunun için de aslında siyasi partiler kanununun da değiştirilmesini istiyoruz.


Bunu seçimlerdeki barajlar için ya da başka bir takım temsil sistemleri üzerinde oynayarak, azınlığa çoğunluk, milletvekili sağlamak için değil hem parti içi hem de ülkede demokrasinin yerleşmesi adına demokrasinin en iyi şekilde işleyebilmesi için en iyi nasıl bir model gerekiyorsa o modeli koyabilmek adına siyasi partiler kanununu değiştirmek istiyoruz. Bu anlamda da modellerimiz var. Bunları da paylaşırız ama biliyorsunuz siyasi partiler kanununu değiştirmek T.B.M.M’nin yetkisinde ve görevindedir. Biz şunu yapıyoruz burada bakın, bizim biraz önce bahsettik ya delegeler…ilçede ve ilçe yönetiminde ilçe başkanını seçen dört üz tane delege vardır. Her yerde bu böyledir, kanun gereğidir. Bunun dışına çıkma şansınız yok. Bunu bazı siyasi partiler şöyle yapar: bu delegeler de üyeler arasından seçilir. Biraz önce bahsettiğim gibi mahallelerdeki üyeler bu dört yüz delegeyi seçerler. O ilçe için. Şimdi parti diyor ki 400 üye yapalım. 400 üye yaptığınız zaman üye sayısını sınırlı tuttuğunuz zaman bunların tamamı delege olur, doğal delegedir. Ve bu doğal delegeler de bazen hemşehrilik, bazen kültürel benzerlik, bazen maddi benzerlik, aynı ekonomik alandan geliyor olmak, bazen arkadaşlık, bazen akrabalık vb yapılanmalarla belli bir farklılığın belli farklılığa sahip kitlenin egemenliğinde olur, o kitle hem kendisini ilçe yönetim kuruluna hem de ilçe başkanlığına hem de il yönetim kurulunu oluşturacak il delegelerine yansıtır. İşte burada parti içi demokrasi olmaz.


Biz bunun için hiç değilse mevcut siyasal partiler kanunu çerçevesinde parti içi demokrasinin en iyi şekilde işleyebilmesi için bütün parti teşkilatlarımıza şu talimatı verdik. Kesinlikle doğal delegelik sistemi ile seçime gidilmemeli. Her bir bölgede yapılabildiği kadar üye yapılacak yapılması da zorunlu, en azından doğal delegeliğin üzerine de çıkacak sayıda yani, hakkaniyetli ve adaletli bir seçimin yapılabilmesini sağlayacak sayıda üye ve delege olacak ve ona göre yukarıya doğru seçim ve delege sistemi kendini tanımlayacak ve de kendini yönetecekleri seçecek. Bu konuda talimat verdik. Bu konuda arkadaşlarımız da son derece verimli çalışmalar yürüttüler ve bizim kongre ve seçimlerimizde doğal delege sistemi olmaz.


İlçe teşkilatlarınızda alınan bir karara hangi durumlarda müdahale ile karşı karşıya kalıyorsunuz? Aşağının aldığı bir karara yukarının sürekli müdahalesi doğru mudur? Burada tabi doğru olanın ne olduğunu tespit etmek gerekir. Doğru olan yönetimin değişik kademelerine bu bana sorduğunuz genel merkez ve il başkanlıkları için geçerlidir. Acaba doğru olan ne? Doğru olan partinin organlarına sınırsız bir alan oluşturup bu alan içerisinde diledikleri gibi davranacakları bir yaklaşım sergilemek mi yoksa hani serbest Pazar ekonomisi olmasına rağmen devletin bazı alanlarda müdahalesi olduğu gibi kamu yararı gereği bazı alanlarda müdahale etmek midir doğru olan? İki yönü de tartışılır. İki tarafın da yani iki yönünün de sınırsız özgürlük vermenin veya bazı durumlarda müdahale etmenin hem iyi hem kötü tarafları olabilir. Bunlardan öte biz burada şu yöntemi belirliyoruz bir; hepimizin bağlı olduğu bir genel merkez var ve bu merkezin belirlediği bir siyaset var. Genel merkezimiz diyor ki biz özgürlük, rekabet, adalet ve bereket prensipleri üzerine kurulmuş bir partiyiz. Bizim ekonomiye bakışımız şudur, kültürel hayata bakışımız şudur, Türk siyasetine bakışımız şudur, bizim toplumun önüne sunduğumuz siyaset budur. Çoğunlukla bunu genel merkez belirliyor. Kurumsallaşmanın ve verimli çalışmanın öne çıkabilmesi için parti teşkilatlarının belirlediği, Türkiye’nin ortaya koyduğu siyaset anlayışına uygun bir takım kararlar Alıp bunun uygulanmasına ilişkin çalışmaları yürütmeleri gerekir.


Burada ölçüyü bu şekilde koymak lazımdır. Partinin Türkiye’nin önüne koyduğu siyasetle uyum içerisinde olduktan sonra birimlerimizin kendi üretkenliğine bağlı. Aslında bu soruyu parti teşkilatının misyonunu tanımlayarak cevaplamak lazım. Parti teşkilatlarının en önemli görevi, bulunduğu bölgede partisini temsil etmek, en iyi temsil yeteneğini ortaya koyabilmek ve partisinin her alanda ortaya koyduğu siyaseti bulunduğu bölgede insanlara en geniş şekilde ulaştırabilmek.


Görevi bu şekilde tanımladıktan sonra aslında hangi çerçevede bunu yapması gerektiğini de bu anlamda ortaya koymuş oluyoruz. Ama bizim yaptığımız farklı bir şey şu burada. Görevi bu olmasına rağmen parti içi demokrasinin de işleyebilmesi için teşkilatlarımızdan gelen fikirlere hiçbir zaman kendimizi kapatmıyoruz. Bizde hiçbir siyasi partide olmadığı kadar demokratik bir tartışma platformu vardır. Hem buradaki hem de ilçedeki yönetim kurullarımızda hiç kimseye tartışmada karşı fikirde olduğundan dolayı bunu inanarak söylüyorum, bunu bir röportaj psikolojisi içinde söylemiyorum. Ben inanıyorum ki hiçbir siyasi partide benim buradaki yönetim kurulumda yapılan tartışmalar gibi tartışmalar olmuyordur, hiçbir siyasi partide bizim başkanlık divanında ortaya koyduğu siyasete yönetim kurulu tarafından bu kadar demokratik bir ortamda demokratik bir tarzda gerektiği zaman karşı çıkmalar olmuyordur.


Biz özgürlüğü parti içinde özgürlük olarak da anladığımız için ve insanların fikirlerinin çarpışmasından fikirlerinin müzakere edilmesinden bir anlamda istişare edilmesinden-bu kelimenin yerine başka bir kelime bulamıyorum istişare yerine yani-verimlilik ortaya çıkacağı için en geniş şekilde bunu oluşturmaya çalışıyoruz. Bu en yukarıdan en alt kademelerimize kadar bu şekilde. Öte yandan aslında parti içinde bir hiyerarşik silsile yoktur biliyorsunuz. İl başkanı ilçe başkanına talimat veren bir makam değildir. Belli kontrol mekanizmaları vardır. Genel parti siyasetinin takip edilmediği durumlara da müdahale etmek için ve emniyet sübabı vardır ama ilçe başkanı ve ilçelerde yapılan çalışmalarda ilçe yönetimi başkanı ile birlikte kendisi parti politikalarının anlatılması ve yayılması ile ilgili işleri tespit eder ve onu uygular. Kongrelerden sonra seçilmiş bir yöneticinin bazı partilerde zaman zaman görevden alındığını görüyorsunuz. Bu durumda genel merkez ben bu adayı benimseyemedim, beğenmedim deyip yerini değiştir mi? Ya da görevden alabilir mi? Bu parti içi demokrasi ile uyuşur mu? Suç olsa da bazen suç henüz suç kesinleşmeden, sabit olmadan bu durum vaki olmakta?


Şimdi buna şöyle bakmak lazım. Parti bir ailedir. Orkestra benzetmesinde uyumla çalan bir grup ama büyükçe de bir aile. Ülkenin önüne ülkenin gelişmesi, zenginleşmesi, muasır medeniyet seviyesine çıkması için siyaset koyan, proje koyan, büyük bir aile. Bir kere partinin ülkeye hizmet noktasında verimli olabilmesi için bir bütün halinde bir biri ile uyumlu olması gerekir. Bunu kabul etmemiz lazım. Birbiri ile devamlı çekişme halinde olan, bir araya geldiğinde kavgadan başka bir şey üretemeyen yapıların ülkeyi de geliştirmesi çok kolay değil uyum gerekir. Ama bu uyum şu anlama gelmiyor. Bu uyum bazı insanların istediği kişilerden oluşan bir parti yapısı anlamına gelmiyor burada tabi söylediğiniz noktada seçimle gelişmiş insanların suç işlemelerini bir tarafa bırakırsak keyfi görevden alınmaları tasvip edilemez. Bunun tasvip edilecek tarafı yok.bunu da şurada göz ardı etmememiz gerekir. Eğer siz partinin organlarının teşekkülü aşamasında oluşturduğunuz kurallar ile o seçimleri gerçek almamda adil bir seçim haline getirememişseniz o seçimle gelen insanın da meşruiyeti de tam bir seçimle gelmiş insan niteliğinde olmaz. Yani iş en baştan başlıyor, yani doğal delege, doğal yönetim, doğal başkan, gibi alttan yukarıya kadar böyle bir yapı içinde belli insanların ve belli grupların hakim olduğu bir seçimle iş başına geliyorsa bu kişi ya da yönetim buna yukarıdan müdahale edilmesi som derece doğaldır. Müdahale edilmesi de bence zorunlu. Uyumsuz bir partiden de bir şey bekleyemezsiniz. Önemli olan şu, müdahale olmamalı. Seçimle gelmiş olanlara müdahale hiç değilse en az olmalı. Ama bu seçim adaletli bir seçim ise. Adaletli bir seçimi oluşturacak iklimi oluşturabilmişsen. Diyelim ki bir teşkilatınız parti genel politikaları ile uyuşmayan bir tavır sergiledi ya da siyaset yaptı. Ama yapılan iş genel başkanınız tarafından tasvip edilmedi kaldırılması istendi. Bu durumda genel başkanınızı mı dinlersiniz, parti teşkilatınızın arkasında mı durursunuz?


Aklın yolu birdir. Hepimiz insanız, genel başkanımız da insan. Ortak aklı işletmemiz lazım. Böyle bir ihtilaf ortaya çıktığında bu meselede oturulur. Ortak akılla karar alınır ve bu karara herkes uyar. O çerçevede bakmak lazım.


Soru biraz zorlama mı oldu? Faraziyeleri de soralım ki yarın başınıza gelirse cevabı da hazır olsun. (Gülüşmeler) Burada ortak akla önem veriyoruz. Bunu da vurgulamak isterim. Biz bütün arkadaşlarımızın niteliklerine güveniyoruz, nitelikli insanlardan oluşturmaya gayret ettik. Ve partiye ilişkin karar alırken de ortak aklı işletiyoruz. İlde de ilçelerde de böyle. Ve ortak aklın daha az hata yapacağı kanaatindeyiz. Prensibi böyle koyduktan sonra da diğerlerine de böylece cevap hazır olmuş oluyor. Öte yandan lider eksenli siyaseti yapmak zorunda Türkiye. Bunun eksiklerini de telafi etmek zorundayız. Bunu aşmak için her kademede niteliklerin yarıştığı bir yapıyı tesis etmek meseleyi çözebilir. Yoksa ben Türkiye’de şu an kurumsal siyasetin faydalı olacağı kanaatinde değilim. Liderin hiç etkili olmadığı tabi. Başarılı olacağı kanaatinde değilim. Çünkü böyle. Lider etrafında kenetlenip lidere göre benimsiyoruz yaklaşımlarımızı.


Akademik olarak tartışılabilir. Hiç itirazım yok. Akademik anlamda lider eksenli siyasetin yanlışları, kurumsal siyasetin faydaları tartışılabilir. Ama bugünkü ortamda….Bir de siyaset başarı için yapılır. Başarı elde etmek için. Ülkenin önüne koyduğumuz siyasette başarılı olmak için yapıyoruz. Bugün Türkiye’de lider eksenli olmayan siyasetin başarılı olabileceği kanaatinde değilim ben. Sonra partiyi her kafasına esenin her şeyi yapabileceği, uyum ve disiplinin olmadığı bir yer olarak düşünmememiz lazım. Burada önemli olan en tepeden en alt kademeye kadar partinin genel felsefesine uygun hareket ediliyor mu? Bakın partimizin şöyle bir felsefesi olduğunu söyledim. Bir, özgürlük, özgürlüklerin kurulması ile oluşacak rekabet, rekabetin düzgün ve adaletli işleyebilmesini sağlayacak bir hukuksal yapı bundan ortaya çıkacak zenginlik, bereket ve verimlilik, zenginlik. O anlamda., partimizin en temel felsefesi. bizim özgürlük anlayışımız, fikir özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve teşebbüs özgürlüğü şeklinde tarif ettiğimiz aslında bütün dünyada kabul edilmesi gereken ve toplumların, ülkelerin gelişmesi için olmazsa olmaz kurallardan birisi. Bu genel felsefe ile ortaya çıkmış bir partiyiz. Bu felsefeye uymayan kim olursa olsun buna anlayış göstermemiz mümkün değil.


MURAT AKDENİZ KİMDİR


1967 Çorum İskilip doğumludur. İlk ve Orta öğrenimini İskilip'te tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Aynı yıl Hukuk Fakültesi'nde öğretim elemanı olarak çalışmaya başladı. Almanya'nın Münih şehrinde Yüksek Lisans eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye'ye dönerek doktora çalışmalarına başladı. Ayrıca İstanbul'da bazı vakıf üniversitelerinde de ders ve seminerler verdi. Kara Ticaret Hukuku, Anonim şirketler hukuku, Deniz Ticaret Hukuku ve Marka Hukuku alanında ulusal ve uluslararası bilimsel yayınları bulunmaktadır. 2002 yılında Üniversiteden ayrılarak ticaret hayatına atıldı. Uluslararası Kara ve Deniz Ticaret Hukuku alanında danışmalık hizmetleri veren bir hukuk bürosu kurdu. Hukuk bürosunun Paris, Frankfurt, Münih, Londra, Washington, Tel-Aviv, Moskova, Tahran da irtibat büroları bulunmaktadır. Türkiye Engelliler Vakfı, M. Çevre Vakfı gibi sivil toplum örgütlerinde aktif olarak çalıştı. Almanca ve Fransızca dillerini bilmektedir. Eşi Meliha Akdeniz bir devlet lisesinde halen felsefe öğretmenidir. 10 yaşında Zeynep ve 4 yaşında Ahmet isimli iki çocuğu bulunmaktadır. Mayıs 2006 tarihinden itibaren Anavatan İstanbul İl Başkanlığı görevini yürütmektedir. ii.968.01.01-inanis

Hiç yorum yok: