AKP’nin dış siyaseti aslında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
dış siyasetidir. Davutoğlu tarafından geliştirilen üç temel kavram vardır:
Stratejik derinlik, komşularla sıfır sorun ve merkez ülke. AKP dış siyaseti irdelenirken ve eleştirilirken bu üç kavramdan ne anlaşıldığı iyi tahlil edilmelidir. Öncelikle, Türkiye bir Orta Doğu’lu ülke midir, yoksa aynı zamanda Orta Doğu’da
da yer alan bir Batılı ülke midir sorusuna doğru cevap verebildiği şüphelidir..
Esasen, AKP’nin bu üç kavramla belirlenen “yeni” dış siyasetinin hiçbir yanı yeni değildir. Türk dış politikasında devamlılığın bu bağlamda altı
çizilmelidir. Zira,
a) Geleneksel Türk dış politikası Trans-Atlantik siyasi ve güvenlik yapılarıyla tam entegrasyon öngörmektedir. AKP’nin söylemde eksileri olmakla birlikte, uygulamada bununla bir sorunu yoktur, NATO üyeliği, AB ile tam üyelik, ABD ile derinleşen
stratejik ortaklık v.s.
b) Türk dış politikası Özal ile başlayan ve özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle süratlenen bir Avrasya, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu boyutlarına sahip olagelmiştir. TürkiyeOrta Asya’yı, Kafkasya’yı, Balkanlar’ı, Orta Doğu’yu, Filistin’i,
Kuzey Irak’ı, Körfez’i, Magreb’i AKP sayesinde keşfetmemiştir.
Gerek Afrika, gerek Latin Amerika ülkeleri ile ilişkiler, İsmail Cem’in Dışişleri Bakanlığı döneminde hız kazanmıştır. Keza Bosna ve Kosova AKP döneminde kurtarılmamış, Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Erzurum, İran doğalgaz hatları hattı,
Mavi Akım,Kerkük-Yumurtalık boru hattı AKP tarafından gerçekleştirilmemiştir.
Yeni cumhuriyetler ile tüm siyasal, ekonomi,yatırım, eğitim ilişkileri AKP döneminde başlamamıştır,Kafkasya İstikrar Paktı önerisinin içeriği AKP döneminde vücud bulmamış, KEİ AKP döneminde kurulmamıştır, ECO’ya, İKÖ’ye AKP döneminde girilmemiştir v.s.
c) Bu bağlamda, komşularla sıfır sorun siyasetinin de yeni bir unsuru yoktur. “Yurtta sulh cihanda sulh” şiarıyla hareket eden ve uluslararası meşruiyet ve hukuk arayışı içinde olan Türk dış politikası, asla sınırlarının ötesine genişlemeci, saldırgan,
asabi, tepkici ve art niyetli olmamıştır.
Soğuk Savaş’ın en yoğun dönemlerinde bile Sovyetler Birliği ile çok iyi ilişkiler geliştirilmiş, İran ile Batı arasındaki sorunlara rağmen ilişkiler iyi komşuluk zeminin
de çok verimli boyutlara gelmiş, Saddam rejimi ile Batıyla sorunlarına rağmen
karşılıklı faydaya ve gerçekçiliğe dayanan ilişkiler sürdürülmüş,
Karabağ sorununa rağmen Ermenistan KEİ’ye davet edilmiş, ikili ilişkiler kurulmuş,
Yunanistan’ın bilinen tutumlarına rağmen daima sağduyuyla hareket edilmiş,
Öcalan sorununa rağmen Suriye ile ilişkiler sürdürülmüştür.
Sorunlar Türkiye’den değil, komşularından Türkiye’ye yöneltilmiştir, dolayısıyla komşularla sıfır sorun, sanki bundan evvelki hükümetler sorun istiyormuş gibi bir siyasetin terk edilmesi gibi tanıtılamaz.
d) Üstelik “komşularla sıfır sorun” söylemi çarpıcı bir slogan olmakla
beraber, bölgenin siyasi coğrafyası göz önüne alındığında gerçekçilikten uzak, hatta sorunlu bir söylemdir.Zira komşularının kendi aralarındaki sorunları devam ederken Türkiye’nin bu komşularla “sıfır sorun” politikası yürütmesi mümkün değildir. Bu söylemin kurbanı olan Türk dış politikası, bu söylemin beraberinde getirdiği yanlış teşhis nedeniyle Azerbaycan örneğinde olduğu gibi sorunsuz bir ilişkiyi sorunlu bir ilişkiye dönüştürmüştür.
Dış politikanın ekonomi, enerji ve girişim ayağı bu dönemin bir ürünü değildir, yine Özal ile özellikle, Japonya, Körfez ülkelerine yönelik başlayan ve Demirel ile Avrasya boyutu kazanan bir unsurdur. Yani, Türk sanayine yeni pazarlar bulmak, yeni rekabet alanları geliştirmek, müteahhitlik gücü yaratmak, enerji transit hatlarını inşa etmek AKP ile başlamamıştır. AKP’nin dış politikada “yeni” ve “yaratıcı” olduğunu iddia ettiği birçok unsur, 1989’da Soğuk Savaş’ın bitmesinin
ardından dönüşen uluslararası sisteme 11 Eylül dalgasının çarpmasıyla
ortaya çıkan konjonktürle bağlı ve çoğunlukla belirleyici adımları AKP iktidarından çok önce atılmış temeller üzerinde durmaktadır. Böyle bakıldığında AKP”nin “Osmanlı devlet yönetim ve dış politika kültürünün münhasır mirasçısı olmak” iddiası ne kadar gayri ciddiyse, “felsefi, stratejik yaratıcılık” iddiası da o
derece özgünlükten uzaktır. Yeni olan ise, başta uluslararası konjonktürdür.
Soğuk Savaş’ın Orta Doğu’daki yapılarının çökmesi, Suriye’nin dünyaya açılma iradesinin ortaya çıkması, Irak savaşının yarattığı yeni paradigma, terörle mücadele fikrinin ortak eylem alanları yaratması, soykırım meselesinin Ermenistan ile
normalleşmeyi dayatması, Rusya’nın artan enerji hegemonyası, ABD’nin Bush döneminde bu bölgede itibarsız ve yaptırımsız hale gelmesi, İran’ın nükleer tehdit haline dönüşmesi, Afganistan savaşının tıkanması, Pakistan’ın çözülme emareleri, Bosna’nın yeniden sorun üretmeye başlaması, Afrika’nın dünyaya açılma süreci vs. gibi şartlar konjonktürün Türkiye lehine imkanlar üretmesini sağlamıştır.
Orta Doğu’da Irak savaşının ortaya çıkardığı ve Türkiye’ye hareket alanı yaratan yeni bir siyasal ve stratejik konjonktür vardır. Son tahlilde, uluslararası ve bölgesel konjonktürün hiçbir dönemde Türkiye’ye bu kadar geniş bir hareket alanı çıkarmadığı açıktır.
AKP döneminde kendimizi giderek Batı karşısında daha da yerleşik bir anlayışla “öteki” görme eğilimimiz, dış siyasetimizin yapılışına da uygulanışına da olumsuz yönde etki etmektedir.
Orta Doğu’da (İsrail-Filistin, Lübnan) ve Batı ile İran arasında arabulucu olma iddiamız, tarafsız bir yaklaşımla değil, aksine taraf bir yaklaşımla ortaya konmaktadır. Bu da, hem inandırıcılığımızı aşındırmakta, hem de taraftar olduklarımızla birlikte ülkemizi tehlikeli bir kader ortaklığına sokmaktadır. Buna
ortak kültürel ve tarihsel arka plan da eklendiğinde, dış politikanın yönelimi gereksiz ve tehlikeli bir şekilde, “Haçlılara karşı mazlumlar,
müminler, Müslümanlar“ gibi bir siyasal yapılanmayı da beraberinde
getirir gözükmektedir. Bunun en sakıncalı tarafı da, bu
zihinsel dürtünün geniş kamuoyuna, dış politikanın toplumsal ve
siyasal meşruiyeti olarak pazarlanmasıdır
Hükümetin bu konjonktürü ne kadar iyi değerlendirdiği ise ancak zaman içinde görülebilecektir.
GEÇ KALMADAN…
15 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder