İzleyiciler

TRABZON DEMOKRATLARI

Fotoğrafım
TRABZON, Türkiye
DEMOKRAT ANAVATAN PARTİSİ İL TEŞKİLATI

27.05.2010

SIFIR SORUN mu ? SIFIRI BOL SORUN mu ?

AKP’nin dış siyaseti aslında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
dış siyasetidir. Davutoğlu tarafından geliştirilen üç temel kavram vardır:
Stratejik derinlik, komşularla sıfır sorun ve merkez ülke. AKP dış siyaseti irdelenirken ve eleştirilirken bu üç kavramdan ne anlaşıldığı iyi tahlil edilmelidir. Öncelikle, Türkiye bir Orta Doğu’lu ülke midir, yoksa aynı zamanda Orta Doğu’da
da yer alan bir Batılı ülke midir sorusuna doğru cevap verebildiği şüphelidir..

Esasen, AKP’nin bu üç kavramla belirlenen “yeni” dış siyasetinin hiçbir yanı yeni değildir. Türk dış politikasında devamlılığın bu bağlamda altı
çizilmelidir. Zira,

a) Geleneksel Türk dış politikası Trans-Atlantik siyasi ve güvenlik yapılarıyla tam entegrasyon öngörmektedir. AKP’nin söylemde eksileri olmakla birlikte, uygulamada bununla bir sorunu yoktur, NATO üyeliği, AB ile tam üyelik, ABD ile derinleşen
stratejik ortaklık v.s.

b) Türk dış politikası Özal ile başlayan ve özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle süratlenen bir Avrasya, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu boyutlarına sahip olagelmiştir. TürkiyeOrta Asya’yı, Kafkasya’yı, Balkanlar’ı, Orta Doğu’yu, Filistin’i,
Kuzey Irak’ı, Körfez’i, Magreb’i AKP sayesinde keşfetmemiştir.
Gerek Afrika, gerek Latin Amerika ülkeleri ile ilişkiler, İsmail Cem’in Dışişleri Bakanlığı döneminde hız kazanmıştır. Keza Bosna ve Kosova AKP döneminde kurtarılmamış, Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Erzurum, İran doğalgaz hatları hattı,
Mavi Akım,Kerkük-Yumurtalık boru hattı AKP tarafından gerçekleştirilmemiştir.
Yeni cumhuriyetler ile tüm siyasal, ekonomi,yatırım, eğitim ilişkileri AKP döneminde başlamamıştır,Kafkasya İstikrar Paktı önerisinin içeriği AKP döneminde vücud bulmamış, KEİ AKP döneminde kurulmamıştır, ECO’ya, İKÖ’ye AKP döneminde girilmemiştir v.s.

c) Bu bağlamda, komşularla sıfır sorun siyasetinin de yeni bir unsuru yoktur. “Yurtta sulh cihanda sulh” şiarıyla hareket eden ve uluslararası meşruiyet ve hukuk arayışı içinde olan Türk dış politikası, asla sınırlarının ötesine genişlemeci, saldırgan,
asabi, tepkici ve art niyetli olmamıştır.

Soğuk Savaş’ın en yoğun dönemlerinde bile Sovyetler Birliği ile çok iyi ilişkiler geliştirilmiş, İran ile Batı arasındaki sorunlara rağmen ilişkiler iyi komşuluk zeminin
de çok verimli boyutlara gelmiş, Saddam rejimi ile Batıyla sorunlarına rağmen
karşılıklı faydaya ve gerçekçiliğe dayanan ilişkiler sürdürülmüş,
Karabağ sorununa rağmen Ermenistan KEİ’ye davet edilmiş, ikili ilişkiler kurulmuş,
Yunanistan’ın bilinen tutumlarına rağmen daima sağduyuyla hareket edilmiş,
Öcalan sorununa rağmen Suriye ile ilişkiler sürdürülmüştür.

Sorunlar Türkiye’den değil, komşularından Türkiye’ye yöneltilmiştir, dolayısıyla komşularla sıfır sorun, sanki bundan evvelki hükümetler sorun istiyormuş gibi bir siyasetin terk edilmesi gibi tanıtılamaz.



d) Üstelik “komşularla sıfır sorun” söylemi çarpıcı bir slogan olmakla
beraber, bölgenin siyasi coğrafyası göz önüne alındığında gerçekçilikten uzak, hatta sorunlu bir söylemdir.Zira komşularının kendi aralarındaki sorunları devam ederken Türkiye’nin bu komşularla “sıfır sorun” politikası yürütmesi mümkün değildir. Bu söylemin kurbanı olan Türk dış politikası, bu söylemin beraberinde getirdiği yanlış teşhis nedeniyle Azerbaycan örneğinde olduğu gibi sorunsuz bir ilişkiyi sorunlu bir ilişkiye dönüştürmüştür.
Dış politikanın ekonomi, enerji ve girişim ayağı bu dönemin bir ürünü değildir, yine Özal ile özellikle, Japonya, Körfez ülkelerine yönelik başlayan ve Demirel ile Avrasya boyutu kazanan bir unsurdur. Yani, Türk sanayine yeni pazarlar bulmak, yeni rekabet alanları geliştirmek, müteahhitlik gücü yaratmak, enerji transit hatlarını inşa etmek AKP ile başlamamıştır. AKP’nin dış politikada “yeni” ve “yaratıcı” olduğunu iddia ettiği birçok unsur, 1989’da Soğuk Savaş’ın bitmesinin
ardından dönüşen uluslararası sisteme 11 Eylül dalgasının çarpmasıyla
ortaya çıkan konjonktürle bağlı ve çoğunlukla belirleyici adımları AKP iktidarından çok önce atılmış temeller üzerinde durmaktadır. Böyle bakıldığında AKP”nin “Osmanlı devlet yönetim ve dış politika kültürünün münhasır mirasçısı olmak” iddiası ne kadar gayri ciddiyse, “felsefi, stratejik yaratıcılık” iddiası da o
derece özgünlükten uzaktır. Yeni olan ise, başta uluslararası konjonktürdür.
Soğuk Savaş’ın Orta Doğu’daki yapılarının çökmesi, Suriye’nin dünyaya açılma iradesinin ortaya çıkması, Irak savaşının yarattığı yeni paradigma, terörle mücadele fikrinin ortak eylem alanları yaratması, soykırım meselesinin Ermenistan ile
normalleşmeyi dayatması, Rusya’nın artan enerji hegemonyası, ABD’nin Bush döneminde bu bölgede itibarsız ve yaptırımsız hale gelmesi, İran’ın nükleer tehdit haline dönüşmesi, Afganistan savaşının tıkanması, Pakistan’ın çözülme emareleri, Bosna’nın yeniden sorun üretmeye başlaması, Afrika’nın dünyaya açılma süreci vs. gibi şartlar konjonktürün Türkiye lehine imkanlar üretmesini sağlamıştır.
Orta Doğu’da Irak savaşının ortaya çıkardığı ve Türkiye’ye hareket alanı yaratan yeni bir siyasal ve stratejik konjonktür vardır. Son tahlilde, uluslararası ve bölgesel konjonktürün hiçbir dönemde Türkiye’ye bu kadar geniş bir hareket alanı çıkarmadığı açıktır.
AKP döneminde kendimizi giderek Batı karşısında daha da yerleşik bir anlayışla “öteki” görme eğilimimiz, dış siyasetimizin yapılışına da uygulanışına da olumsuz yönde etki etmektedir.
Orta Doğu’da (İsrail-Filistin, Lübnan) ve Batı ile İran arasında arabulucu olma iddiamız, tarafsız bir yaklaşımla değil, aksine taraf bir yaklaşımla ortaya konmaktadır. Bu da, hem inandırıcılığımızı aşındırmakta, hem de taraftar olduklarımızla birlikte ülkemizi tehlikeli bir kader ortaklığına sokmaktadır. Buna
ortak kültürel ve tarihsel arka plan da eklendiğinde, dış politikanın yönelimi gereksiz ve tehlikeli bir şekilde, “Haçlılara karşı mazlumlar,
müminler, Müslümanlar“ gibi bir siyasal yapılanmayı da beraberinde
getirir gözükmektedir. Bunun en sakıncalı tarafı da, bu
zihinsel dürtünün geniş kamuoyuna, dış politikanın toplumsal ve
siyasal meşruiyeti olarak pazarlanmasıdır
Hükümetin bu konjonktürü ne kadar iyi değerlendirdiği ise ancak zaman içinde görülebilecektir.

20.05.2010

DP Tam Kadro Toplandı !


Demokrat Parti (DP) Genel İdare Kurulu Üyesi(GİK) Üyesi Ahmet Keskin DP’nin ülkesi için kahır çekmeyi göz alan bir siyasi kültürün ürünü olduğunu söyledi.
Demokrat Parti Trabzon Teşkilatı İl Başkanı Ömer Yıldız’ın başkanlığında GİK Üyesi Ahmet Keskin, Yomra Belediye Başkanı İbrahim Sağıroğlu, il ve merkez ilçe yöneticilerinin yanı sıra ilçe başkanlarının katılımıyla Yıldız Sofrası’nda bir araya geldi. Eksiksiz gerçekleştirilen toplantıda İl Başkanı Yıldız, tüm teşkilatlara bir an önce belde teşkilatlarının oluşturulması, parti üye listelerinin güncellenmesini ve partiye yeni üye kayıtlarının hızlı bir şekilde sürdürülmesi talimatını verdi. İlçe başkanları birleşmenin ardından ilçelerinde yürüttükleri faaliyetleri tek tek anlatırken Yıldız, ayrıca tüm ilçe başkanlarından teşkilat binalarının revize edilmesini istedi.
YILDIZ, “DP’Lİ OLMAKTAN GURUR DUYUYORUM”
DP’nin çok büyük bir parti olduğunu ifade eden Ömer Yıldız, “Biz DP’li olmaktan gurur duyuyoruz. Biz yüzde 40’larda, 50’lerde bir parti almadık. Ama bile bile bu görevi üstendik. Çünkü DP’nin büyüklüğünü biliyoruz. DP mutlaka iktidara gelecektir. Bu dönemde de mecliste olacağız. Bundan kimsenin şüphesi olasın diye konuştu.

GENÇLİK KOLLARI BAŞKANI KARA
Bu arada kadın kollarını yeniden yapılandırmak için çalışmalar yürütülürken, İl Gençlik Kolları Başkanlığı’na İsmail Kara’nın atandığı açıklandı

SAĞIROĞLU, “İKTİDAR OLDUKTAN SONRA GELENLER MAKBUL DEĞİLDİR”
Toplantıda konuşan DP Doğu Karadeniz Bölge Başkanı ve Yomra Belediye Başkanı İbrahim Sağıroğlu ise partililere sert mesajlar verdi. “Bu zamanda DP’nin yanında olmayan bu parti iktidara gelince kendisine zor yer bulur” diye konuşan Sağıroğlu, “Siyaset fedakârlık ister. Biz ne iktidar partisiyiz nede hazineden yardım alan bir siyasi partiyiz. Gün bugündür. Gün DP’ye sahip çıkma günüdür. Herkes şunu iyi bilsin bu partinin yolu iktidar yoludur. DP çok kısa sürede iktidara gelecektir. Bu kapı her zaman açık olacaktır ama bu parti iktidara geldikten sonra gelenler bizim için makbul değildir” dedi.

SAĞIROĞLU, “BU ÜLKEDE BİR GECEDE 250 BİN İMAM ATADIK”
Demokrat Parti hareketinin Türkiye için en hayırlı hareket olduğunu ifade eden Sağıroğlu, DP’lilerin hatayı kendilerinde aramsın gerektiğini vurguladı. Sağıroğlu, “İslam için takiye yapıp iktidara gelenler Yüce İslam için hiçbir şey yapmadılar. Biz bir gecede 250 bin imam kadrosu açan siyasi hareketin temsilcileriyiz. Hatırlayınız büyüklerimiz köylere çıkıp imam ararlardı. Şunu anlatmaya çalışıyorum. Biz halka kendimizi anlatamadık. Yaptıklarımızı anlatamadık. Hatayı biraz da kendimizde aramalıyız” diye konuştu.

KESKİN, “DTP PARA ALMASIN DİYE KENDİMİZİ FEDA ETTİK”
Geceye DP Genel Merkezi adına katılan GİK Üyesi Ahmet Keskin ise, Trabzon İl Teşkilatının tüm teşkilatlara örnek olacak çalışmalar yaptığını ifade etti. DP kültürünün ülkesi için kendi çıkarlarını yok sayan bir kültür olduğunu ifade eden Keskin, yakın siyasi geçmişte bunun örnekleri olduğunu ifade ederek, birleşmenin öncesinde Anavatan Partisi’nin yaşadığın seçim yardımı kaosunu anlattı. Keskin şöyle konuştu: “Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal gece saat 01:00’de o dönemde Erkan Mumcu’nun Genel Başkanlığı’nı yürüttüğü Anavatan Partisi’nin yasalar gereği hazineden alacağı seçim yardımını kesmek için yasa çıkarttılar. Gece yarısı baskını ile ortaklaşa yaptılar bunu. Biz müthiş bir hukuk savaşı başlattık. Tabi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmak için önce iç hukuk yollarının tamamlanması gerekiyor. Tüm iç hukuk yolları tamamlandı. Mahkemeler AKP ve CHP’nin gece yarısı baskını ile çıkarttığı yasayı geçerli saydı. O sırada seçim oldu ve o günkü DTP, bugün ki BTP bağımsız vekillerle meclise girip kurup kurdu. ANAP iç hukuk yollarının tamamlanmasının ardından AİHM’e başvursa davayı kesinlikle kazanacak. 6 ay içinde iş bitecek ve seçim yardımı ile birlikte yıllardır almamız gereken parayı alacağız. Dava çantada keklik yani. ANAP yönetimi Erkan Mumcu’nun başkanlığında toplandı. Biz AİHM’e başvursak mecliste gurup kurduğu için DTP’de seçim yardımı almaya hak kazanmış olacaktı. Biz ne yaptık? ‘Biz kahır çekelim ama hain olmayalım dedik.” AİHM’e başvurmadık. İşte DP böyle bir siyasi kültürün ürünüdür. Ülkesi için kahır çekmeyi göz alan bir siyasi kültürün ürünüdür.”

ANAVATANLILIK




20 Mayıs 1983 günü kurulan Anavatan Partisi bugün 27. kuruluş yılını idrak etmiş bulunmaktadır. Geçen süre zarfında parti olarak aldığımız merhale gerçekten önemlidir. Aziz milletimizden aldığımız güç ve destek ile ülkemize ve milletimize büyük hizmetler verebilmenin gururuyla, Türkiye yi mümkün olan en kısa zamanda ileri ve modern ülkeler seviyesine ulaştırmak adına inançla gayret ve fedakârlık gösteren kadroların temsilcileriyiz.
Sebepleri hepimiz için bilinen o günkü anarşi, törör ve huzursuzluk ortamının tekrar yaşanmaması buna mukabil kardeşlik, dayanışma ve milli birlik duygularının daha da pekiştirilmesi için herkesin, her organın azami dikkat ve gayret sarf etmesini, vatan ve millet için kaçınılmaz görev saydık. Bu itibarla siyasi faaliyetlerin müsahama ve olgunlukla medeni bir şekilde yürütülmesini, siyasi mücadelede tek yolun ikna, uzlaşma ve fikirlere hürmet edilmesi vizyonumuzun temel ilkesi olarak kabul ettik. Bu ilke milli iradenin en güzel şekilde tecelli ettiği hürriyetçi demokratik nizama saygımızın tabi sonucudur. Demokratik nizama bütün müesseseleri ile sağlam, ahenkli bir şekilde kurduğumuz takdirde kalkınmanın, refahın, istikrarın ve milli dayanışmanın en köklü kalıcı temellerini geçmişte attık.
O günkü gençlerin ve 20 li yaşların içinde olan Herkesin Ülkenin ve aldığı yolun malumudur. Bugün 27 yaşında olan gençlerimiz Anavatanı bilmeyebilirler. Ama onların kullandığı her yeniliğin çağdaşlığın ve teknolojinin yada bu günkü altyapı hamlelerinin tamamının Anavatan kadrolarının ve vizyonunun sağladığını belirtmek isterim.
Anavatan Partisini ; kuruluşunun ilk gününden itibaren daima birleştirici dostluk ve beraberlik duygularının pekiştirici, vatan ve memleket hizmetinde, gönül birliği içinde bulunanların topluluğu olmuştur.
Tüzel kişiliğini 31 Ekim 2009 da Demokrat Parti çatısı altında birleştiren siyasi ekonomik başarı timsali Anavatan lılık HALKA HİZMETİ HAKKA HİZMET sayan bir anlayışın ürünüdür.
Kuruluşunda temsil ettiği bütünleştiricilik ve birleştirilicilik misyonu ve özelliği ile son olarak aynı damardan çıkan iki nehrin yıllardır ayrı ayrı yollardan aynı hedefe varmak adına verdiği mücadelenin sonucunda MERKEZ SAĞ da yeni bir anlayışla milliyetçi muhafazakâr sosyal adaletçi ve liberal anlayışın temsilcileri olarak Demokrat Parti adı altında önemli bir görev ve sorumluluklar birleşme protokolüne imza atmıştır.
Önce Vatan dediğimizden dolayı Anavatanlı olmak bir ayrıcalık olarak Tarihe altın harflerle yazılmıştır.
“Türkiyenin meseleleri zor ve çetindir. Bu çetin şartları yenebilmek, dantel gibi işlenmiş, dikkatlice hazırlanmış bir programın kararlı ve devamlı uygulanmasına bağlıdır.”
Demokrasinin tüm kurumları ile işler hale gelmesinde 27 yıl önce Anavatanlıların Merhum Turgut Özal önderliğinde 36 kurucusu ile gösterdiği gayret ve çabanın sonucunda misyonu ve vizyonu geniş çağdaş genç kadroları ile milletimize hizmete aynı inanç ve imanla devam edecektir.

İsmail İNAN