İzleyiciler

TRABZON DEMOKRATLARI

Fotoğrafım
TRABZON, Türkiye
DEMOKRAT ANAVATAN PARTİSİ İL TEŞKİLATI

24.07.2008

İŞTE FINDIK GERÇEĞİ..................


ANAVATAN GENEL BAŞKANI SAYIN ERKAN MUMCU’NUN FİSKOBİRLİK YÖNETİM KURULU BAŞKANI SAYIN SALİH ERDEM’İ KABULÜNDEKİ KONUŞMANIN DEŞİFRE METNİ.

TEMMUZ 2006/ ANAVATAN GENEL MERKEZİ

Erkan Mumcu: Sayın Başkan hoş geldiniz. Hareketli günler geçiriyorsunuz. Uzun zamandan beri ben hem bölge teşkilatlarımızın hem bölgedeki sanayi ticaret odalarının hem sizin verdiğiniz bilgilerle fındıktaki gelişmeleri takip ediyorum ama sanıyorum daha yeni ve daha sıcak gelişmeler var. Maalesef kaygı verici gelişmeler var. Ziyaretiniz vesilesiyle bunları da hem ben hem de basın aracılığıyla kamuoyu öğrenme fırsatı bulacaktır. O yüzden sözü önce size bırakıyorum. Ondan sonra arkadaşlarımız dilerlerse birkaç söz de ben söylerim.


Salih Erdem: Çok teşekkür ederim. Sayın Genel Başkanım çok sağ olsunlar her zaman sık sık fındık konusunu çok yakından takip ediyorlar. Kendisini ziyaret ettim. Teşkilatlarının fındık konusuna gösterdiği hassasiyet için kendinin gösterdiği hassasiyet için teşekkürlerimi sunuyorum. Fındıkta yaşanan yeni gelişmeler her gün işte sade medya Sayın Başbakanın Ordu konuşmasından sonra buna biraz daha fazla yer vermeye başladı. Fındık için de konu şu: Bir Fiskobirlik var bir fındık üreticisi var Karadeniz’de. Fındık Adapazarı’ndan Artvin’e kadar yörenin tek ürünü yani başka alternatifi olmayan, tarla ziraatı yapılmayan arazilerde yapılan bir ürünümüz. Ve yıllardan beri yani cumhuriyet hükümetleri hepsi bu fındık ürününe, fındığı üretenlere hep sahip çıktı. Yani en sıkışık zamanlarda bile işte bir devlet adına destekleme alımları yapıldı 2002 yılında. Şimdi bu fındık üreticisinin de tek böyle destekleyeceği, onu yıllar yılı destekleyen, ürünü destekleyen bir birliği var Fiskobirlik. Fiskobirlik 1938’de kuruldu. 1964 yılında zamanın hükümeti Fiskobirlik’in yanında ülkemizde görev yapan 16 tane Birliğe 23 tane ürünün alımı için görev verdi. İşte Fiskobirlik’e fındık alımı görevi verildi.Yani bu ürünleri, tarım ürünlerini destekleme kapsamına aldı 1964 yılında çıkan yasayla. 1964’den 2000 yılına kadar gelmiş geçmiş hükümetler fındığa hep destek çıktılar. Fındığın arz fazlası olduğu zamanda işte gerekli desteği verdiler, kararnamelerle krediler tanındı. Bu arada fındıktan tabii üretim fazlaları zaman zaman yağlığa ayrıldı. Zaman zaman derneklere işte Silahlı Kuvvetlere, Milli Eğitime, Milli Savunmaya vesaire parasız fındık dağıtıldı. Ve bunlardan ötürü de yani yıllardan beri bu şeylerin faizleriyle yükselen bir görev zararları doğdu. Yani şimdi zaman zaman Sayın Başbakanın “1,5 katrilyonu sildik” dedi. Son şeysinde 2’ye çıkardı. Yani bu sadece Fiskobirlik’in değil arkadaşlar bütün Birliklerin yani 01.05.2000 yılında 4572 sayılı yasa ile Birlikler özerk hale getirildi. Yani bugüne kadar görevlendirmeden dolayı oluşan zararları devlet çıkarttığı yasa ile bünyesine aldı.


4572 sayılı yasamız açık açık diyor ki, “Bugüne kadar Birliklerin oluşmuş görev zararlarını Hazine üstlenir ve tasfiye eder. Bundan sonra Birlikler kendi ayakları üzerinde duracak” Kendi ama o sene yani 2000 yılında çıkan o yasa ile de Birliklere kredi sağlayan bir mekanizma oluştu. Devlet Fiyat İstikrar Fonuna 250 trilyonluk kaynak konuldu 2000 yılında. Ve bu kaynaktan Birlikler işte bankadan para alır gibi aldığı ürünü rehin ederek kredi alacaklar dendi. Ve 2000 yılında ihdas edilen bu fondan fındık üreticisine yani Fiskobirlik’e 99 trilyon lira tahsis edildi. Yani bulunan 250 trilyonunun yüzde 40’ı fındığa tahsis edildi. 2001’de yine bu fondan bir yüzde 40’a yakın bir şey yapıldı bir evvel ki fondan alınan paranın da gelirleriyle. 2002 yılında zamanın hükümeti fındıkta tabii şeyi olmayınca bu fonda diğer Birlikler de paraları aldılar. Geri dönmeyince bu fonda yeterli para olmayınca tuttu bir kararnameyle Hazine adına üretim fazlası 50 bin fındığı almak için yani miktarı belli değildi de 150 trilyon da para tahsis etti. Yani bakanlıklarına aktardı filan. Ve 50 bin ton 98-100 trilyona yakın değerli, kıymetinde bir fındık aldı. Piyasayı istikrara kavuşturmak için fiyatların düşmesini önlemek için. Ve 2003’te biz yönetim kuruluna işte ben başkanlığa seçildikten sonra biz fındık fiyatlarını kendimizin ilan etmesini istedik. Tabii bize bugüne kadar Hazine ve 5 tane bakanımız fiyatı koyuyordu. Fiskobirlik’in yönetimine de bunun kararını aldırıyordu. “Madem ki özerkiz biz koyalım” dedik. Bize bir evvelki fiyat olan 1 milyon 625 lira net para –ki 1 milyon 800-1 milyon 900 bin lira brütü- fiyata bir sene sonra ülkede yüzde 60’a 70’lere varan enflasyon var. Diğer ürünlere çaya vesaire ye yüzde 40 devlet zam yapmış, taban alım fiyatlarına yüzde 40 arttırmış. “Fındığa 2 milyon liralık bir fiyat koyun” diye bize talimat verildi. Tabii bunu dinlemedik. Geldik izah ettik dedik ki, “Bir enflasyon varsa yani çay üreticisine, hububat üreticisine yüzde 40 yansıyor fındık üreticisine yüzde 8 mi 7 mi yansıyor. Fındık üreticisin de fındık fiyatlarını biz ona göre yüzde 40 zama göre ilan edeceğiz” dedik. 5-6 saatlik bir uğraştan sonra işte bizi ikna etmeye çalıştılar. 2 milyon lira -ki neti 1 milyon 725- yani bir evvelki sene ile bir sene sonraki fiyat arasında 100 bin liralık bir fiyat farkı önerildi. Onu kabul etmedik. Bir gün sonra biz de gittik Karadeniz’e işte “Bunu bu fiyattan ilan edin” diye talimat geldi.


Tabii biz 50 tane kooperatif başkanımızı topladık bir küçük kurultay şeklinde bu görüşmeleri izah ettik ve 2,5 milyon liralık fiyatı onaylatarak ilan ettik. Tabii o günden ipler koptu. İşte “o gün yapmadınız dediğimizi…” Çünkü bazı ihracatçılar o bizim politikamızdan çok büyük zarar etti. Doğru. Adam daha Allah dalında yaratmadan fındığı satıyor. Ondan sonra da gidiyordu devletin kapısına “İşte ben şu fiyattan sattım. Yüksek fiyat koyarsanız mahvoluru” diye istedikleri fiyatı koyduruyordular. Biz bunu hem devleti de bu sıkıntıdan kurtarırız dedik. Tabii bize çok büyük tavizler oldu.Ama iki gün sonra “Bu satılmaz. Bu fındık elde kalacak. Yazık olacak” dediler. Ki bir evvel ki sene fındıktan tarihinin en yüksek ihracatını yapmış Türkiye 256 bin ton. Ama maalesef en düşük döviz girdisini 593 milyon dolar olarak getirebilmiş. Bizim koyduğumuz fiyatın “Avrupa’nın bu fiyatlara fındık yemeyeceğini, Türk fındığının elde kalacağını” bütün ihracatçılarımız Sayın Başbakana, hükümete gitti geldi söylediler. Biz kendilerine izah ettik. Bunun niye böyle olduğunu, fiyatı yüksek koyduğumuzu anlattık. “Göreceksiniz” dedik “Biz 6-7 dolara fındığın satıldığı zamanları bildiğimizi” söyledik. Nitekim öyle oldu. Ortalığı yıkanlar iki gün sonra bizi geçtiler. Hatta “2, 5 milyon büyük paradır” diyenler sezon sonunda 5,5 milyon liraya kadar fındık fiyatları yükseldi. Tabii 2004’te Karadeniz’de büyük bir don olayı yaşandı.


Fındıkta zaten yüzde 50’den fazla rekolte düşüklüğü oldu. Yine 5 milyon 50 bin lira bir fiyat koyduk. Bir evvelki sene de 550 bin lira da kar payı dağıttık üreticilerimize. Bu sefer 5 milyon 50 bin lira fiyat koyduk yine aynı terane “İşte 4 milyon niye koymadınız da 5,5 koydunuz. Satılmaz matılmaz…” Geldi fındık fiyatları 7 milyona, 7,5 milyona kadar yükseldi o sene. Şimdi biz bu 2003 ve 2004 fiyatlarını ilan ettikten sonra elimizde Fiskobirlik’in eski ürünleri vardı 2002 Hazine adına alınmış bir de 2001 kendi adımıza alınmış ürünler vardı. Bunların satışı istendi. “Tabii ki satalım” dedik İşte geldi biz de geldik konuştuk. Çağırdılar “kaça satılır?” İşte “Piyasa 1 milyon 700-1 milyon 800 bin lira. Bunun üzerine yüzde 10’da Fiskobirlik’in masraflarını korsak 1 milyon 900 bine filan satışa çıkartılır. Satılır” dedik. Anlaştık azından gittik bir gün sonra bize gelen talimat “Bu fındığı alış fiyatı olan 1 milyon 600’den satın” Nasıl olur? Hem Hazinenin 10-15 trilyon zararı olacak hem bizim ilan ettiğimiz fiyatı aşağıya düşürecek bu talimat. 10-15 gün uğraştık. Sayın Bakanımız da uğraştı, milletvekillerine birer mektup yazarak bunu protesto ettik. Onların bazıları da uğraştı ama olmadı. Onların dediği fiyattan çıkarttık ihaleye ama ne yaptık biz şirketlerimiz var yani entegre fındık işleme tesisimiz bir de soya yağ fabrikamız onları ihaleye sokarak fiyatları yükselttik. Yani denilen fiyattan satacağımız fındık zarar söz konusu olacağı yerde aşağı yukarı karlı duruma getirdik. Hazinemiz para kazandı ama…

Erkan Mumcu: Hangi fiyatla sattınız? Nihai olarak nerede gerçekleşti?

Salih Erdem: Fiyatı onların dediği gibi alış fiyatı 1 milyon 600 bin liradan çıkarsaydık tabii ki depo noksanlığından filan belki zarar olacaktı ama biz 1 milyon 700- 1 milyon 800 şirketlerimize yüksek fiyatla vererek diğer alıcılara da tüccarlara da “Bu fiyattan alırsanız siz de alın” dedik. Ona yükselttik. 2001 ürünü var kendi malımız onun için de kararname çıkartıldı. Bizim kendi malımız ama buna karşılık bizim Hazineye borcumuz var. 2000 ve 2001 ürününe kullandığımız üründen dolayı. Bu sefer onun için de bir kararname çıkartıldı. Kararnamede bu sefer bize yani bu ihaleye çıkartacak önce şifahen “bunu alış fiyatından filan…” dediler. Bir evvelki sene yapmadığımızı söyledik. Bu sefer bir kararname çıkarttılar. Kararname çok üzücü diyor ki, “Fiskobirlik’in şirketleri bu ihaleye giremez” -yani girdik yükselttik ya- “giremez” diyor. “Ancak oluşacak ortalama fiyattan fındık alabilir” diyor. Yüzde 80 borcuna karşılık satış hasılatlarının yüzde 80’i Hazineye çıkartılır sonunda hesaplaşmak üzere. Böyle daha pek çok bağlayıcı maddeler yani bir ay içinde 70 trilyon çıkacak filan. Tabii bu tamamen bir antidemokratik bir talimat olduğu için biz bunun iptali için yargıya gitmeye hazırlandık. Sayın Bakanımıza gittik arz ettik. “Yargıya gitmeden bu işi yine çözersiniz” dediler. Ne yaptık? Kalktık. Bir taraftan da zorluyorlar “aman satın” diye tüccarlar fındık bulamıyor. Maliyetini yaptırdık. Biz 3,5 milyon lira üzerinden fındığı yani “1,5 milyondan sat” dedikleri fındığı 3,5 milyon üzerinden ihaleye çıkarttık. Tabii ilk ihalemize bozuk depolarımızdan başladık. Ve 2 milyon 830 bin liralık bir fiyat oluştu. Fakat tabii kararname daha çıkmadığı için zararın bize rücu etmesini engellemek için sorumluluğu yüklenmemek için onu onaylamadık. Bir gün sonra Ankara’ya geldik. Toplandık ihracatçılarla “İşte fındığı niye yüksek fiyata yaptınız?” Hazinedekiler dediler ki “Fiskobirlik’in kabahati yok bunda. Kararname çıkmadığı için oldu.” “Peki biz yarın en iyi depolardan fındık satarsan alacağız” dediler. “Tamam” dedim. Yarın gittik ilan ettik. 100 bin ton fındığı bütün analizlerini yaparak, durumunu önüne dökerek ihaleye çıkarttık. İhaleye 20’ye yakın katılımcı para yatırdı, müracaat etti. İhale günü ben de arkadaşlara dedim ki, “Kimse gelip girmedi. Allah Allah nasıl olur 20 kişi şey yapıyor.” Böyle alacak “Fındığa ihtiyacımız var ” diye bizi sıkıştıranlar filan dahil. Aradım birkaç kişiyi dediler ki, “İhracatçılar Birlikleri bize faks çektiler. Bu fındığı biz konuştuk Hazineyle 1, 5 milyondan alacağız. Sakın gidip yüksek fiyat verip de zarara uğramayın.” diye bunun üzerine üzüldüm ondan sonra biz kalktık bunun için tekrar ihaleler yaptık. Ve bu ihaleyi onun altına düşürmedik.


Şimdi orada şirketlerimizi sokup fiyatı yükseltmek yani bozuk fındığa 2 milyon 830 bin verenler bu sefer en iyi fındığımıza dahi o fiyatta vermedi. 1,5 milyon vermeye başladı, 2 milyon veren oldu. Bunun üzerine dördüncü ihalede mecbur kaldık rica ettik bazı firmalara “Gelin de hiç olmazsa o ilk ihalede verdiğiniz fiyatı verin de bir yol açalım. Şirketlerimizin de mal alma yolu açılsın” diye böylelikle 3-4 firma girdi biraz 2 milyon 830 binin üzerinde fındık sattık. İşte şirketlerimizin mal alma önü açılınca paraları da vardı. Biz onlara 40 bin tonu 100 bin lira daha üstüne koyarak onlara sattık. Tekrar ihale yaptık. Fiyatı yükselttik velhasıl fındığı şirketlerimiz eliyle aldık. Şirketlerimizden onlar geldi mal talep ettiler. “1,5 milyon” dedikleri fındığı “1,5 milyon “diye bize talimat yazanlar, mektup yazanlar 6 milyon 200 bine kadar o fındığı aldılar. Yani arada bize “100 trilyon lira tutar bu fındık. Bunun 80’inin Hazineye gönderin borcunuza karşılık. 20’si size kalsın” denilen fındığa biz 345 trilyon lira bir değer tutturduk. Ve bunun 235 trilyonunu talimat gereği Hazineye gönderdik ve Hazineden şey istedik, “Müfettişlerinizi gönderin bu hesaplarımız incelensin. Borcumuz ne kadardır? Borçlu muyuz alacaklı mıyız? öğrenelim” diye. Hazine kendi hesaplarını yaptırdı. Bakanlık müfettişlerini yolladı. Bizim hesaplarımızı incelediler ve orada bizim 181 trilyon lira Hazineye borcumuz olduğunu 54 trilyon lira fazladan bizden par aldıklarını tespit ettiler. Ve biz bu paramızın derhal verilmesini istedik. Çünkü rubaiyeye giriyoruz. Bir de 2005 fındığını elimizde iyi bir de kaynağımız var bizim ama Devlet Fiyat İstikrar Fonundan yani 2000 yılında konulan ve 2000 ve 2001’de yüzde 40’ını Fiskobirlik’in kullandığı bu fondan 2002’de Hazine fındık aldığı için kullanmadık. 2003 ve 2004’te kendi kaynağımızdan işi gördüğümüz için kullanmadık. 3 seneden beri o fondan para kullanmadık. Bu sefer bu fona borcunu ödeyen tek birlik Fiskobirlik öteki birlikler aldıkları paraların sadece faizini ödeyebildiler. Ana parayı ödeyemediler. Ana parayı ödeyemeyenin tekrar kredi alması için ana parayı ödemesi lazımdı bunu yapan tek birlik Fiskobirlik olduğu ki o fondan bizim yad ettiğimiz 235 trilyon 40 trilyon da diğer birliklerin faiz olarak iade ettikleriyle 275 trilyonunun bizden başka kullanacak bir birliğimiz de kanuna göre, yasaya göre yok demek. Biz de bunu verecekler diye 4 defa 5 defa mektup yazdık. Gittik sıkıştırdık ettik ama bir türlü “bakacağız edeceğiz” dendi. Bu arada duyduk ki bu parayı dağıtmışlar diğer birlikler. Allah Allah nasıl olur? Baktık ki bir Bakanımız tevasupda bulunmuş bir birliğimize 80 vermiş, bir başka birliğe 100 trilyon verilmiş. Velhasıl parayı sıfırlamışlar. “Fiskobirlik’in hakkı ya o almasın” diye böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Bunun üzerine biz bankalara yöneldik işte özel bankalara maalesef onlar da işte yaşadıklarımız herkes biliyor. Onu alamadık. Maalesef biz ödemelerimiz devam ettiği sürece bizim ilan ettiğimiz 6 milyon 340 bin lira seviyesindeki fındık fiyatları tedricen düşmeye başladı. Zaman zaman şirketlerimizden para aktararak ödeme yapıyoruz. Çıkıyor piyasa yine bizim fiyatımıza ama ödememiz durunca yine düşüyor. Kredi arayışlarımız sürdü. Buradan alacağız.


Özel bankalar vermeyince devlet bankaları da vermedi. Sayın Başbakanımıza gittik konuyu anlattık. Velhasıl 10 aydan beri çok sıkıntılı günler yaşadık. Yani şimdi fındıkta ülkemize bakın buna rağmen yani bize kredi verilmemesine rağmen fındık ürünümüz şuanda 1 milyar 850 milyon dolar döviz girdisi sağladı bu sene. 7 haftalık bir süreç var 2 milyar doları çok geçecek. Şayet bize kredi verilse fiyatları bizim ilk yani 1,5 ay bizim para ödediğim süredeki fiyat istikrarında tutabilseydik bugün herhalde ki en azından 2 milyar 700 milyon, 2 milyar 800 milyon dolar döviz girdisi de sağlanmış olacaktı. Üreticimiz de bu bizim para ödediğimiz süreçte ürünü satanların dışında kalanlar da bu mağduriyeti yaşamayacaklardı. Geldik bu konu için çok çareler aradık. Her türlü bazı milletvekili arkadaşlarda bizlerle birlikte uğraştı ama aşamadık bir yerleri. Geldik işte son olarak bundan 20 gün evvel biliyorsunuz bütün millet de ümidini bağlamış işte “Sayın Başkanının Giresun Genel Kuruluna gelecek. Orada bu konuda bir açıklama yapacak. Piyasayı ferahlatacak bir açıklama yapacak” diye herkesin beklentisi vardı. Fakat Sayın Başbakan gelip orada tabii fındığa hiç dokunmak istemedi. Başka şeyleri “yol yaptık, üniversite yaptık…” gibi ama tabii üretici oradaki delege daha doğrusu hepsi “fındığa gel, fındığa gel” diye sürekli şey yapınca tabii birazda sinirlendi. Ve “bizim fındıkla ilgimiz yok” dedi. “Fiskobirlik aldı. Muhatabınız odur” dedi. Oradaki söylemleri tabii çok büyük şok etkisi yarattı piyasada. Bir gün sonra fındık fiyatları 4,5 milyondan acayip bir şekilde 2,5 milyona düştü. Yani bunu fırsat bilenler “Başbakan demek ki fındığa kredide verilmeyecek, bir şey de olmayacak” bugüne kadar herkes bekliyordu elinde fındığı olanda “ Fiskobirlik parayı ödemeye başlayacak. Bizim de fındığımızı alacak” derken böyle bir söylem birden iki milyon lira fındık fiyatlarını düşürdü. Tabii bu iki milyon fiyatların düşmesi bizim elimizdeki 51 bin ton fındığı 100 trilyon zarara soktu.


Üreticinin elindekini bir o kadar da o zarara soktu. Çok üzücü bir durum doğdu tabii ondan sonra işte biz yine de kredi için dış kredide çalışmalarımız vardı onunla uğraşalım derken en sonunda geçen 4,5 milyon civarındaki piyasadan “ne yapalım? Satalım biraz zararına da olsa fındık borcumuzu ödeyelim” diye düşünürken bu şeyler oldu tabii. İki gün evvel de Sayın Başbakanın gelip bu şeyi düzelteceğini bekledi Karadeniz. Ordu kongresinde aynı şeyi söyleyince bütün fiyatlar çöktü.

Erkan Mumcu: Nedir fiyat şimdi Sayın Başkan?

Salih Erdem: 2 milyon 300 bin filan. Şimdi keşke orada Sayın Başbakan “Bu fındık tabii ki Fiskobirlik aldı. Borcu var ama buna karşılık da elinde fındığı var. Bunu satıp fındığın borcunu verecek şekilde elinde ürünü var. Satıp borcunu verir. Bundan kimse endişe etmesin.” diye bir söylem söyleseydi kendisi hiçbir yükümlülüğe girmeden inanın o gün fındık fiyatları 500 bin lira yukarı çıkacaktı. Yani 4,5 milyon-5 milyona çıkacaktı. Ama öyle bir ümit verilmemesi birden bire fırsatçılara iş doğdu. Fiyatı çökerttiler. Ve düşünün önümüzdeki sene de tabii yüksek bir rekolte söz konusu. Şimdi bütün Karadeniz moralsiz bir şekilde çünkü şuanda fiyatların bu seviyeye düşmesi önümüzdeki sezon fındık fiyatlarının çok daha aşağıya düşeceğini gösteriyor. Kaldı ki fındıkta işte Ziraat Tarım Teşkilatının, Ziraat
Odalarının filan yaptığı şeye göre 3,5 milyon liralık bir maliyet var burada. Düşünün şimdi 2,5 milyon yani şuanda maliyetinin 1 milyon altına önümüzdeki sene belki 2 milyon altına bu da şu demektir: Karadeniz’de kendi aile ziraatıyla fındığını toplayacakların dışındaki yani yevmine rantını toplayacak adamların hiçbirin fındığın dalını almaması demektir. Çünkü adam zaten 3 milyon yevmiyeyle toplattığı fındığın, toplama maliyeti 3 milyonu bulan bir ürünü 2 milyon olursa adam niye onun dalına asılsın? Öyle bir durum oldu. Öyle bir sıkışık durum oldu.


Tabii şu anda Karadeniz basınını, fındık bölgesi medyasını takip etseniz her gün gündemde fındık var. Televizyonlarda fındık var, radyolarda fındık var, gazetelerde var. Fındık neyse, son Ordu konuşmasından sonra işte Sayın Başbakanın, işte biraz gündeme geldi ulusal medyamızda. İşte biz pazartesi günü “bu konu ne olur, ne gider” diye artık bu güne kadar fiyatların düşmesine sevinenler de artık bunun sıkıntı yarattığını, yarın bunun altında hepimizin birden kalacağını gözleriyle görerek, işte bir toplantı şey yapıldı. Odalar Birliğinin yönetiminde iki toplantı yapıldı. Son olarak geçtiğimiz pazartesi biliyorsunuz, Sanayi Bakanlığında bir toplantı yapıldı. Bir çıkış yolu arandı. Herkes de orada bunun bir çareye bağlanmasını istedi. Tabii Sayın Başbakanımızın o günkü konuşmasından sonra, orada da Sanayi Bakanımızın da yapacağı başka bir şey... Ama buna rağmen bir şeyler alındı. Herhalde sonuç bildirgesini size verdiler. Orada bunun yani 1200 ton fındığın alınıp stoklanmasının gerekli olduğu, bunun için ne yapılacaksa yapılması gerektiği, ondan sonra Fiskobirlik’in borçları için bir formül bulunması, işte elindeki fındığın değerlendirilerek veya başka bir şekilde, yani endişeleri dile getiren bir şey yapıldı ve burada TOBB’un öncülüğünde bir çalışma grubu oluşturulmasına karar verildi. Velhasıl inşallah bir şeye varır diye düşünüyorum. Yaşananlar o kadar şey ki anlatmakla bitmiyor zamanınızı çok aldım Sayın Başkanım. Eğer bir sorunuz olursa cevaplarım. Teşekkür ediyorum ben size.

Erkan Mumcu: Evet. Benden de bir şeyler bekliyor musunuz arkadaşlar? Şimdi Sayın Başkanın uzun yılları ifade eden anlatımından sonra müsaade ederseniz ben biraz konuyu özetleyeyim. Fındığa nasıl bakmamız gerekiyor? Fındık meselesinin Türkiye ekonomisi için önemi nedir? Bunu mutlaka net bir tarife bağlamamız ve anlamamız gerekiyor. Sayın Başkan da ifade etti; fındık Karadeniz bölgesinde başka bir ziraatın yapılamadığı coğrafyada yapılıyor. Dik yamaçlarda, fındık için çok elverişli ama onun dışındaki ziraatlar için de pek elverişli olmayan bir alanda yapılıyor, arazide yapılıyor. Ve Türkiye dünya fındık üretiminin yaklaşık yüzde 75’ini sağlıyor. Dünya fındık üretiminin yüzde 75’ini üreten bir ülke, neredeyse tamamını ürettiği ürünün fiyatı hakkında ne yazık ki söz sahibi olamıyor. Bir bakıyorsunuz bir yıl 600 bin ton fındık ihraç edip 400 milyon dolar gelir elde ediyorsunuz, bir bakıyorsunuz bir yıl 300 bin ton fındık ihraç edip 2 milyar dolar gelir elde ediyorsunuz. Bunun net bir şekilde altını çizmek istiyorum. Dananın kuyruğunun koptuğu yer, işin özü, esası bu. Türkiye bir bakıyorsunuz bir yıl 600 bin ton fındık satıyor, sattığı 600 bin ton fındığın karşılığında eline 400, 450, 700, 500 bilemediniz 700 milyon dolar geçiyor, bir bakıyorsunuz bir bakıyorsunuz 300 bin ton satıyor eline 2 milyar dolar para geçiyor. Bütün mesele fiyatın nasıl teşekkül edeceği ile ilgili.


Fiskobirlik gibi birliklerin temel işlevi üreticinin ürününü alarak, fiyatın üreticinin hakkını koruyacak bir düzeyde teşkil olmasını, oluşmasını sağlamak. Birlikler esas itibariyle bunun için. Burada unutulan bir gerçeklik var ki; fındık devletten yıllar itibariyle destek gören bir ürün değil tam tersine ekonomiyi destekleyen bir ürün. Vergi veren bir ürün. Destekleme Fiyat İstikrar Fonunda biriken kaynağın çok büyük bir kısmı fındıktan elde edilen kesintiler. Başbakanın söylediği “1.5-2 katrilyon borcunuzu sildik” cümlesi gerçeği yansıtmıyor. Başbakanın ifade etmeye çalıştığı şey Fiskobirlik’le bankalar arasında muazalı bir alacağın daha sonra banka satışları esnasında, el konulan bankanın satışı esnasında Fiskobirlik borcu olarak kabul edilip mahsuplaşılmasından doğan bir şey ki Fiskobirlik o borcu zaten kabul etmemişti. O borcu zaten hukuken tahakkuk etmiş bir borç değildi. Sayın Başbakanın ve hükümetinin zaten oradaki tahakkuklaşma, yani yaklaşık 1,5 milyar dolara ulaşan bedelin Fiskobirlik’in borcu olarak kabul edilmesi dolayısıyla sorumlulukları doğmuştur. Bunun hesabını ayrıca vermeleri icap eder. Yani bunun, aşağı yukarı 1.5 katrilyon lirayı kabul etmiş olmalarını, ayrıca hesabını vermeleri icap eder. Hiç kimse başka bir hesabı fındık üreticisinin üstüne yıkmaya falan çalışmasın. Yani bunu yutturabilecekleri üç-beş saf belki bulurlar, ama fındık üreticisi gerçeğin ne olduğunu biliyor. Fiskobirlik gerçeğin ne olduğunu biliyor, biz gerçeğin ne olduğunu biliyoruz. O borç Fiskobirlik’in borcu değildir. O borç kaydi hesaplarla şişirilmiş bir borçtur. O borca Fiskobirlik’in itiraz etmesi karşılığında anılan banka zaten alacağını iddia dahi edememiştir. Sadece ve sadece bilânçosunda alacak göstermek suretiyle, kendisini haklı göstermek gibi kendi kendine bir işlem yapmıştır. Bu bir parantezdir. Bu, tarihe emanet edilmiş olarak bir kenarda duracaktır. Ve bu paranın hesabı bu hükümetten sorulacaktır.


Bu gözden kaçmış bir şey falan değildir. Dolayısıyla oradaki 1,5 katrilyon liraya ulaşan kamu kaynağının en azından basiretsiz bir biçimde yitirilmesinin hesabını bu hükümet verecektir. Basiretsizlikten öteye bir vebal varsa onun hesabı da verilecektir. Bu ayrı bir bahistir. Ama bilinmesi gereken gerçek şudur ki; fındık üreticisi devlete borçlu değildir, fındık üreticisi devletten alacaklıdır. Fındık öyle sanıldığı gibi diğer ürünlerde, tütünde, şeker pancarında olduğu gibi devletten net destek alan bir ürün değildir. Ve fındık Türkiye’nin en önemli ihracat kalemlerinden bir tanesidir.

Fındıkta fiyatın sezondan sezona değişmesinin iki nedeni vardır: bir; rekolte, iki; politikalar, destekleme politikaları. Şimdi rekoltenin bol olduğu yıllarda yapılması gereken şey, piyasa yapıcı rolünü üstlenen kurumların fındık alıp stoklamaya girişmeleridir. Bunun başka yolu yoktur. Bunu ya Fiskobirlik yapacaktır, ya da Toprak Mahsulleri Ofisi yada Hazinenin adreslediği herhangi bir kurum yapacaktır. Neden yapacaktır? Şunun için yapacaktır; diyelim ki yüksek rekolte oluştu ve 700 bin ton fındığınız oldu. Eğer fiyatı, 200 bin tonunu, 150 bin tonunu stoklayacak bir politikayı ortaya koymazsanız ihracat fiyatı 2 dolarlara kadar geriler ve ne kadar satarsanız satın elde ettiğiniz gelir düşük olur. Ama 200 bin tonunu stoklamaya karar verdiğinizi ilan etmeniz dahi fiyatı gerçekçi bir düzeye çeker, fiyatı 5 dolar, 7 dolar gibi bir düzeye çeker. En azından iç fındık bakımından 10 dolarlar gibi bir düzeye çeker. 10 dolarlar gibi bir düzeye çekmiş olması da zaten piyasanın istikrara kavuşması demektir.


Türkiye’nin 250-300 bin ton fındık ihraç ederek dahi 2 milyar dolar civarında bir gelir elde etmesi demektir. Hükümetin bu günkü politikasıyla Türkiye 700 bin ton fındık ihraç etse bile eline geçecek para 1 milyar doları bulmayacaktır. Dikkat edin yurtdışına verdiğiniz ürün miktar bakımından iki misli artarken, elde ettiğiniz gelir yarı yarıya düşüyor. Ne için? Stoklama maliyetini herhangi bir kurum üstlenmediği için. Fiskobirlik, üreticisinin haklarını korumak adına stoklama maliyetini üstlenen bir rol ortaya koymuşken, siz Fiskobirlik’in Hazineden alacağını ödemiyorsunuz. 56 trilyon lira, daha önceki yıllardan doğan alacağını ödemiyorsunuz. Fındık üreticisinin Destekleme Fiyat İstikrar Fonunda birikmiş hakkını, bu amaçla konulmuş olan fonda biriken parayı başka yerde çarçur ederek fındık üreticisine vermiyorsunuz, fiyatın düşmesine sebep oluyorsunuz. Köylünün mahsulü, bu kadar da değerli bir ürün yok pahasına satılırken, insanınızın emeğinin üzerinden yurtdışı piyasalar ve içerdeki üç-beş spekülatör tacir kar edecek. Alivre satışlarla, düşük fiyatlarla taahhüt altına girmiş insanların hükümet üstünde oluşturdukları lobi ki Sayın Başbakan kendilerini savunmaktan, yani “delikten aşağıya süpürülme” teklifine rağmen savunmaktan biran bile geriye durmuyor, çok net olarak söylüyorum, işte Fiskobirlik başkanı burada, Fiskobirlik gibi yüz binlerce üreticiyi temsil eden bir kurumun başkanına, fındık politikasıyla ilgili olarak “Git sen Cüneyt’le konuş, bu işi halledelim” gibi anlamsız yönlendirmelerde bulunabiliyor. Ama fındık üreticisi sonuçta sahipsiz kalıyor. Fındık sahipsiz kalıyor. Ülke ekonomisi en az 1 milyar 1,5 milyar dolar zarara uğruyor ve insanımız ne olduğunu anlayamıyor.


200 bin ton-150 bin ton fındığın hazine tarafından stoklanması veya okullarda çocuklarımıza bedelsiz dağıtılması veya kışlalarda Mehmetçiklerimize bedelsiz dağıtılmasından bu memleketin hiçbir zararı olmaz. 200 bin tonunu Mehmetçikler yer, çocuklarımız yer bizim ihracat gelirimiz de iki katına çıkar. Çocuklarımıza yedirmediğimizi, Mehmetçiklerimize yedirmediğimizi alacağımız paradan da vazgeçirerek Avrupalıya yediriyoruz hükümetin şu politikasıyla. Bunun başka bir ifadesi yoktur. Fiskobirlik’i kendi kaderine terk et, Fiskobirlik elindeki 700 milyon YTL’ye tekabül eden fındık stokuna rağmen rehinle dahi borç alamaz duruma gelsin, Fiskobirlik’in borcunu ödeme, Destekleme Fiyat İstikrar Fonundaki paraları verme, ne olsun fiyatlar düşsün. Ve her konuşmanla da yerile yeksan et fındık piyasasını. Şimdi bu saatten sonra karar alacak olsalar bile fiyat 2 milyon 300 bin bazdan yukarı tırmanma çabası içinde olacaktır. Oysa bu karar 5 ay önce alınmış olsaydı, 4 ay önce alınmış olsaydı fiyat en azından 4,5-5 milyon düzeyinden yukarı doğru bir hareket gösterecekti. Bu basiretsizlik, bu ihanet fındık üreticisinin alın terine ihanettir. Onun çoluğunun çocuğunun rızkına ihanettir. Ve kesinlikle üretici tarafından cezasız bırakılmayacaktır. Ve açıkça söylüyorum hem siyasi olarak hem hukuki olarak biz bu meseleyi sonuna kadar takip edeceğiz. Bu hükümeti de kaçtığı yere kadar kovalayacağız. Fındık üreticisinin çoluğunun çocuğunun rızkından çalınan o trilyonların hesabını biz bu hükümetten soracağız. Öyle de soracağız böyle de soracağız. Günahtır. 200 bin ton fındık bütün yapılması gereken hatta 100 bin tonu bile yeterli olabilir. 100 bin ton fındığın Hazine kaynaklarıyla, Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kaynaklarıyla stoklanması veya vatandaşlarımıza, çocuklarımıza, Mehmetçiklerimize ücretsiz dağıtılmasının karşılığı ihracat gelirlerimizin 1 milyar dolar yukarı çıkması demektir. Bunu anlamamak için cahilden daha öteye bir şey olmak lazım. Hain olmak lazım. Ve çok net söylüyorum bu hükümetin fındık politikası fındık üreticisine apaçık bir ihanettir. Günahtır. Yani bugüne kadar yapılan yanlışların telafisi çok kabil gözükmüyor ama “Vurun abalıya” misali Fiskobirlik’i düşman ilan ederek, Fiskobirlik’i karalayarak bir yere varılmaz.

Diyelim ki Fiskobirlik hata yaptı, yanlış yaptı. 8 milyon insan fındıktan geçiniyor. 8 milyon insan. 400 bin aile yanılıyor muyum? 400 bin ailenin ekmeğiyle ilgili bir meselede hükümet “Bana ne ben karışmıyorum” diyemez. “Bana ne? ben karışmıyorum” dediği yerde çünkü avanta, hortum açıkça söylüyorum yakınlarının cebine giriyor. Böyle bir adaletsizlik olamaz. O bakımdan Fiskobirlik Başkanını da, fındık üreticisini de soğukkanlı olmaya davet ediyorum. Ürünün kıymetini bilmeye davet ediyorum. Fındık üreticisine diyorum ki, “Dişinizi sıkı. mecbur olmadığınız miktarı satmayın.” Biliyorum sıkılacak diş de kalmadı. Yani üreticinin geçinmek için mecbur adam sıkılacak diş de kalmadı ama mümkün mertebe insanların dişini sıkmasını diliyorum. Bu hükümeti bu milletin iradesi terbiye edecektir. Bu milletin emanetiyle azan, azgınlaşan, elindeki iktidarın emanet olduğunu unutup silah olduğunu zanneden, kendi halkına karşı kullandığı bir silah haline getiren bu hükümeti bu azgın tavrını bu millet eninde sonunda terbiye edecektir. Ben buna inanıyorum. Sayın Başkana çok çok teşekkür ediyorum ziyaretleri vesilesiyle. Arkadaşlarımızın Sayın Başkana ya da bana soruları varsa onları cevaplandırmak isterim yoksa teşekkürlerimle uğurlayacağım.....

Hiç yorum yok: