Üzülerek ifade ediyorum ki laikliğin ne olduğu, ülkemizde henüz yeterince bilinmemektedir. Bu durum, normal sayılabilir. Çünkü hayatımızda kullandığımız diğer fikir akımları gibi, laiklik de kendi ürettiğimiz bir fikir değildir ve onu dışarıdan aldık. Laik olan tek Müslüman ülke Türkiye, bu deneyimi sırasında hem bu konuda doğan sorunların çözümünü kendisi bulacak hem de özgün laiklik felsefesi üretecektir. Bunu başarabilmesinin en başta gelen şartı, laikliğin ruhunun anlaşılmasıdır. Bu durum, ülkemizi laiklik konusunda fikir icatçısı filozoflar üretmek zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu eksikliğin sonucu olarak, ülkemizde “devlet laik olur ama birey laik olamaz,” gibi fikirsiz fikirler ortaya atılır.
Bilinen beş milyon yıllık antropolojik gelişim tarihinde insanın; çağımıza kadar etnik, fikirsel, sınıfsal ve dinsel farklılıkları sürekli artmıştır, bilgi arttıkça daha da artacaktır. İnsanlık, çeşitlilik arttıkça, insanları bir arada insanca yaşatabilmek için çok sayıda fikirsel çözümler bulmuştur. Mesela iki bin beş yüz yıl önce demokrasiyi, o yetersiz kalınca beş yüz yıl önce laikliği, onlar da yetersiz kalınca iki yüz yıl önce insan haklarını, yüz yıl önce eşitlik ve özgürlüğü bulmuştur. Hala da modern fikir akımları bulmaya devam etmektedir.
Diğer fikir akımları yerine asıl konumuz olan laikliği ele alacağız. Laiklik, siyasal ve sosyal bilim alanlarına göre farklı tanımlansa da hepsi temel fonksiyonda birleşir. Bir diğer ifade ile onlar, aynı şeyin değişik versiyonlarıdır. Temel olarak laiklik, insanların hangi fikre sahip olmalarını empoze etmekle değil, “başka olana” karşı nasıl davranılacağı ile ilgilidir. Laiklik, “başkasına” davranışlarda tarafsız ve nötr olmaktır. Yani laiklik, dinsel veya fikirsel nedenlerle ayrımcılığı kaldırmanın terminolojisidir.
Siyasal olarak laiklik, devletin, bütün dinlere ve din mensuplarına tarafsız ve nötr davranması ve vatandaşlarına bir dini ve felsefeyi telkin etmemesidir. Bu tavır, çağdaş devlet olmanın olmazsa olmaz şartıdır. Bu çağda ve bir ülkede bir arada yaşayabilmek için, bu siyasal laikliğin yanı sıra sosyal laikliğin de bulunması kaçınılmazdır. Sosyal laiklik, bireylerin, birbirlerine karşı dinlerinin açısından bakmaması ve davranmamasıdır. Bunun yapılabilmesi, bireylerin laik olmasını gerektirir. Bireyin laik olması, muhatabına karşı dininin açısından değil, insanlık açısından tarafsız ve objektif davranması demektir.
Herhangi bir dine mensup olan kişi, başka dinden olan kişiye, kendisinin dinine göre değil, dininin dışında da olsa ona insanlığın gerektirdiği şekilde eşitçe bakmak ve davranmak zorundadır. Fakat davranışı gösteren kişi, laik olmazsa, muhatabına kendi dininin isteğine göre davranacaktır. Bu durum, ayrımcılığa götürür. Ayrımcılığın her çeşidi, çağımızda yasaklanmakta ve gericilik olarak görülmektedir. Muhatabına din açısından bakmamak, bireysel laikliktir ve bu durum insanı dinden çıkarmaz. Bu, tıpkı şuna benzemektedir: Cinsiyetsel olarak, bir erkek, kadına davranışında erkeklik açısından bakarak davranamaz ve böyle davrandığında o kişi, erkeklikten çıkmış olmaz. Aynı şekilde, kadın da erkeğe öyle davranmak zorundadır ve böyle davrandığı için de kadınlıktan çıkmış olmaz. Muhatabına din açısından bakmamak, dolayısıyla bireysel laiklik, dinsiz birey için de gereklidir. Dinsiz kişi, muhatabına dinsizliğin perspektifinden bakar ve davranırsa ayrımcılık yapma suçunu işler ve çağdaş bir insan olamaz, hatta o kişi, modern olduğunu iddia etse de gericidir.
Laiklik, dindar kişinin dinsiz olmasını da önler. Şöyle ki: Devlet görevlerinde çalışan yetkili bir dindar kişi, dininin tasvip etmediği ama çağdaş aklın kanun yaptığı bir fiili uyguladığında, eğer bireysel laikliğe sığınmazsa dinine göre suçlu hatta bazı durumlarda dinsiz olur. Mesela frak ve papyon takmak, zinayı suç olmaktan çıkarmak ve ona recm veya hırsıza el kesme cezası vermemek, hanımını yemekte bir başka erkeğin yanında oturtmak, namahrem kadınlarla tokalaşmak bunlardandır.
Laiklik sadece dinsel değil, fikirsel ayrımcılığı da önlemek için vardır. Çok kimlikli, değişik inançlı ve çeşitli kültürlerin bulunduğu çoğulcu dünyamızda bireysel ve sosyal laiklik olmadan, ne demokrasi ne eşitlik ne de özgürlük, hatta ne de yaşamak mümkün olur. Sosyal laikliğin bulunmadığı ülke ve toplumlarda, aynı toplumun bireyleri arasında bile kavga ve çatışma kaçınılmazdır. Bir şehir veya mahallede yaşayan farklı felsefe ve fikirlere mensup insanlar da, ancak bireylerin fikirsel laikliğe ulaşmaları sayesinde bir arada kavgasız, çatışmasız ve insanca yaşayabilirler ve çağdaş olabilirler.
Bir toplumda bireysel ve dolayısıyla sosyal ve siyasal laikliğin mevcudiyetinin göstergesi şudur: Bir birey veya toplum, yönetimin her hangi bir kademesine getireceği kişide “dindar olma” kriteri arıyorsa orada bireysel ve sosyal laiklik yok demektir. Eğer bir dine veya mezhebe mensup olma kriterini devlet aranıyorsa, o devlette siyasal laiklik de yok demektir.
Milleti bir dinin mensubu olan bir ülkede siyasal ve sosyal laikliğin olabilmesi, dinin, vicdan meselesi yapılarak bireyselleştirilmesine ve dolayısıyla birey ile Tanrısı arasında bir ilişki yapılmasına bağlıdır. Bunu başarabilmenin yolu, dinleri analitik olarak inceleyen Teoloji fakültesinden geçer. Teoloji fakültesi olmayan bir ülke, siyasal ve sosyal laikliği toplumundan beklememelidir. Toplumunun siyasal ve sosyal laikliğe ulaşması isteğinde samimi olanlar, öncelikle bu Teoloji fakültesini kurmak zorundadırlar. Çünkü laikliğin ruhunu kavrayabilmek için, dinin ruhunu kavramak ve onun Tanrı için olan bölümlerini tespit etmek şarttır. Dinin dış kabuğunu veya kaportasını, onun Tanrı için olan motoru ve ruhundan ayrıştırmak ancak bu analitik ve eleştirel metodoloji ile mümkündür.
Doç. Dr. Niyazi KAHVECİ
Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder