27.05.2010
SIFIR SORUN mu ? SIFIRI BOL SORUN mu ?
dış siyasetidir. Davutoğlu tarafından geliştirilen üç temel kavram vardır:
Stratejik derinlik, komşularla sıfır sorun ve merkez ülke. AKP dış siyaseti irdelenirken ve eleştirilirken bu üç kavramdan ne anlaşıldığı iyi tahlil edilmelidir. Öncelikle, Türkiye bir Orta Doğu’lu ülke midir, yoksa aynı zamanda Orta Doğu’da
da yer alan bir Batılı ülke midir sorusuna doğru cevap verebildiği şüphelidir..
Esasen, AKP’nin bu üç kavramla belirlenen “yeni” dış siyasetinin hiçbir yanı yeni değildir. Türk dış politikasında devamlılığın bu bağlamda altı
çizilmelidir. Zira,
a) Geleneksel Türk dış politikası Trans-Atlantik siyasi ve güvenlik yapılarıyla tam entegrasyon öngörmektedir. AKP’nin söylemde eksileri olmakla birlikte, uygulamada bununla bir sorunu yoktur, NATO üyeliği, AB ile tam üyelik, ABD ile derinleşen
stratejik ortaklık v.s.
b) Türk dış politikası Özal ile başlayan ve özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle süratlenen bir Avrasya, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu boyutlarına sahip olagelmiştir. TürkiyeOrta Asya’yı, Kafkasya’yı, Balkanlar’ı, Orta Doğu’yu, Filistin’i,
Kuzey Irak’ı, Körfez’i, Magreb’i AKP sayesinde keşfetmemiştir.
Gerek Afrika, gerek Latin Amerika ülkeleri ile ilişkiler, İsmail Cem’in Dışişleri Bakanlığı döneminde hız kazanmıştır. Keza Bosna ve Kosova AKP döneminde kurtarılmamış, Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Erzurum, İran doğalgaz hatları hattı,
Mavi Akım,Kerkük-Yumurtalık boru hattı AKP tarafından gerçekleştirilmemiştir.
Yeni cumhuriyetler ile tüm siyasal, ekonomi,yatırım, eğitim ilişkileri AKP döneminde başlamamıştır,Kafkasya İstikrar Paktı önerisinin içeriği AKP döneminde vücud bulmamış, KEİ AKP döneminde kurulmamıştır, ECO’ya, İKÖ’ye AKP döneminde girilmemiştir v.s.
c) Bu bağlamda, komşularla sıfır sorun siyasetinin de yeni bir unsuru yoktur. “Yurtta sulh cihanda sulh” şiarıyla hareket eden ve uluslararası meşruiyet ve hukuk arayışı içinde olan Türk dış politikası, asla sınırlarının ötesine genişlemeci, saldırgan,
asabi, tepkici ve art niyetli olmamıştır.
Soğuk Savaş’ın en yoğun dönemlerinde bile Sovyetler Birliği ile çok iyi ilişkiler geliştirilmiş, İran ile Batı arasındaki sorunlara rağmen ilişkiler iyi komşuluk zeminin
de çok verimli boyutlara gelmiş, Saddam rejimi ile Batıyla sorunlarına rağmen
karşılıklı faydaya ve gerçekçiliğe dayanan ilişkiler sürdürülmüş,
Karabağ sorununa rağmen Ermenistan KEİ’ye davet edilmiş, ikili ilişkiler kurulmuş,
Yunanistan’ın bilinen tutumlarına rağmen daima sağduyuyla hareket edilmiş,
Öcalan sorununa rağmen Suriye ile ilişkiler sürdürülmüştür.
Sorunlar Türkiye’den değil, komşularından Türkiye’ye yöneltilmiştir, dolayısıyla komşularla sıfır sorun, sanki bundan evvelki hükümetler sorun istiyormuş gibi bir siyasetin terk edilmesi gibi tanıtılamaz.
d) Üstelik “komşularla sıfır sorun” söylemi çarpıcı bir slogan olmakla
beraber, bölgenin siyasi coğrafyası göz önüne alındığında gerçekçilikten uzak, hatta sorunlu bir söylemdir.Zira komşularının kendi aralarındaki sorunları devam ederken Türkiye’nin bu komşularla “sıfır sorun” politikası yürütmesi mümkün değildir. Bu söylemin kurbanı olan Türk dış politikası, bu söylemin beraberinde getirdiği yanlış teşhis nedeniyle Azerbaycan örneğinde olduğu gibi sorunsuz bir ilişkiyi sorunlu bir ilişkiye dönüştürmüştür.
Dış politikanın ekonomi, enerji ve girişim ayağı bu dönemin bir ürünü değildir, yine Özal ile özellikle, Japonya, Körfez ülkelerine yönelik başlayan ve Demirel ile Avrasya boyutu kazanan bir unsurdur. Yani, Türk sanayine yeni pazarlar bulmak, yeni rekabet alanları geliştirmek, müteahhitlik gücü yaratmak, enerji transit hatlarını inşa etmek AKP ile başlamamıştır. AKP’nin dış politikada “yeni” ve “yaratıcı” olduğunu iddia ettiği birçok unsur, 1989’da Soğuk Savaş’ın bitmesinin
ardından dönüşen uluslararası sisteme 11 Eylül dalgasının çarpmasıyla
ortaya çıkan konjonktürle bağlı ve çoğunlukla belirleyici adımları AKP iktidarından çok önce atılmış temeller üzerinde durmaktadır. Böyle bakıldığında AKP”nin “Osmanlı devlet yönetim ve dış politika kültürünün münhasır mirasçısı olmak” iddiası ne kadar gayri ciddiyse, “felsefi, stratejik yaratıcılık” iddiası da o
derece özgünlükten uzaktır. Yeni olan ise, başta uluslararası konjonktürdür.
Soğuk Savaş’ın Orta Doğu’daki yapılarının çökmesi, Suriye’nin dünyaya açılma iradesinin ortaya çıkması, Irak savaşının yarattığı yeni paradigma, terörle mücadele fikrinin ortak eylem alanları yaratması, soykırım meselesinin Ermenistan ile
normalleşmeyi dayatması, Rusya’nın artan enerji hegemonyası, ABD’nin Bush döneminde bu bölgede itibarsız ve yaptırımsız hale gelmesi, İran’ın nükleer tehdit haline dönüşmesi, Afganistan savaşının tıkanması, Pakistan’ın çözülme emareleri, Bosna’nın yeniden sorun üretmeye başlaması, Afrika’nın dünyaya açılma süreci vs. gibi şartlar konjonktürün Türkiye lehine imkanlar üretmesini sağlamıştır.
Orta Doğu’da Irak savaşının ortaya çıkardığı ve Türkiye’ye hareket alanı yaratan yeni bir siyasal ve stratejik konjonktür vardır. Son tahlilde, uluslararası ve bölgesel konjonktürün hiçbir dönemde Türkiye’ye bu kadar geniş bir hareket alanı çıkarmadığı açıktır.
AKP döneminde kendimizi giderek Batı karşısında daha da yerleşik bir anlayışla “öteki” görme eğilimimiz, dış siyasetimizin yapılışına da uygulanışına da olumsuz yönde etki etmektedir.
Orta Doğu’da (İsrail-Filistin, Lübnan) ve Batı ile İran arasında arabulucu olma iddiamız, tarafsız bir yaklaşımla değil, aksine taraf bir yaklaşımla ortaya konmaktadır. Bu da, hem inandırıcılığımızı aşındırmakta, hem de taraftar olduklarımızla birlikte ülkemizi tehlikeli bir kader ortaklığına sokmaktadır. Buna
ortak kültürel ve tarihsel arka plan da eklendiğinde, dış politikanın yönelimi gereksiz ve tehlikeli bir şekilde, “Haçlılara karşı mazlumlar,
müminler, Müslümanlar“ gibi bir siyasal yapılanmayı da beraberinde
getirir gözükmektedir. Bunun en sakıncalı tarafı da, bu
zihinsel dürtünün geniş kamuoyuna, dış politikanın toplumsal ve
siyasal meşruiyeti olarak pazarlanmasıdır
Hükümetin bu konjonktürü ne kadar iyi değerlendirdiği ise ancak zaman içinde görülebilecektir.
20.05.2010
DP Tam Kadro Toplandı !
Demokrat Parti (DP) Genel İdare Kurulu Üyesi(GİK) Üyesi Ahmet Keskin DP’nin ülkesi için kahır çekmeyi göz alan bir siyasi kültürün ürünü olduğunu söyledi.
Demokrat Parti Trabzon Teşkilatı İl Başkanı Ömer Yıldız’ın başkanlığında GİK Üyesi Ahmet Keskin, Yomra Belediye Başkanı İbrahim Sağıroğlu, il ve merkez ilçe yöneticilerinin yanı sıra ilçe başkanlarının katılımıyla Yıldız Sofrası’nda bir araya geldi. Eksiksiz gerçekleştirilen toplantıda İl Başkanı Yıldız, tüm teşkilatlara bir an önce belde teşkilatlarının oluşturulması, parti üye listelerinin güncellenmesini ve partiye yeni üye kayıtlarının hızlı bir şekilde sürdürülmesi talimatını verdi. İlçe başkanları birleşmenin ardından ilçelerinde yürüttükleri faaliyetleri tek tek anlatırken Yıldız, ayrıca tüm ilçe başkanlarından teşkilat binalarının revize edilmesini istedi.
YILDIZ, “DP’Lİ OLMAKTAN GURUR DUYUYORUM”
DP’nin çok büyük bir parti olduğunu ifade eden Ömer Yıldız, “Biz DP’li olmaktan gurur duyuyoruz. Biz yüzde 40’larda, 50’lerde bir parti almadık. Ama bile bile bu görevi üstendik. Çünkü DP’nin büyüklüğünü biliyoruz. DP mutlaka iktidara gelecektir. Bu dönemde de mecliste olacağız. Bundan kimsenin şüphesi olasın diye konuştu.
GENÇLİK KOLLARI BAŞKANI KARA
Bu arada kadın kollarını yeniden yapılandırmak için çalışmalar yürütülürken, İl Gençlik Kolları Başkanlığı’na İsmail Kara’nın atandığı açıklandı
SAĞIROĞLU, “İKTİDAR OLDUKTAN SONRA GELENLER MAKBUL DEĞİLDİR”
Toplantıda konuşan DP Doğu Karadeniz Bölge Başkanı ve Yomra Belediye Başkanı İbrahim Sağıroğlu ise partililere sert mesajlar verdi. “Bu zamanda DP’nin yanında olmayan bu parti iktidara gelince kendisine zor yer bulur” diye konuşan Sağıroğlu, “Siyaset fedakârlık ister. Biz ne iktidar partisiyiz nede hazineden yardım alan bir siyasi partiyiz. Gün bugündür. Gün DP’ye sahip çıkma günüdür. Herkes şunu iyi bilsin bu partinin yolu iktidar yoludur. DP çok kısa sürede iktidara gelecektir. Bu kapı her zaman açık olacaktır ama bu parti iktidara geldikten sonra gelenler bizim için makbul değildir” dedi.
SAĞIROĞLU, “BU ÜLKEDE BİR GECEDE 250 BİN İMAM ATADIK”
Demokrat Parti hareketinin Türkiye için en hayırlı hareket olduğunu ifade eden Sağıroğlu, DP’lilerin hatayı kendilerinde aramsın gerektiğini vurguladı. Sağıroğlu, “İslam için takiye yapıp iktidara gelenler Yüce İslam için hiçbir şey yapmadılar. Biz bir gecede 250 bin imam kadrosu açan siyasi hareketin temsilcileriyiz. Hatırlayınız büyüklerimiz köylere çıkıp imam ararlardı. Şunu anlatmaya çalışıyorum. Biz halka kendimizi anlatamadık. Yaptıklarımızı anlatamadık. Hatayı biraz da kendimizde aramalıyız” diye konuştu.
KESKİN, “DTP PARA ALMASIN DİYE KENDİMİZİ FEDA ETTİK”
Geceye DP Genel Merkezi adına katılan GİK Üyesi Ahmet Keskin ise, Trabzon İl Teşkilatının tüm teşkilatlara örnek olacak çalışmalar yaptığını ifade etti. DP kültürünün ülkesi için kendi çıkarlarını yok sayan bir kültür olduğunu ifade eden Keskin, yakın siyasi geçmişte bunun örnekleri olduğunu ifade ederek, birleşmenin öncesinde Anavatan Partisi’nin yaşadığın seçim yardımı kaosunu anlattı. Keskin şöyle konuştu: “Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal gece saat 01:00’de o dönemde Erkan Mumcu’nun Genel Başkanlığı’nı yürüttüğü Anavatan Partisi’nin yasalar gereği hazineden alacağı seçim yardımını kesmek için yasa çıkarttılar. Gece yarısı baskını ile ortaklaşa yaptılar bunu. Biz müthiş bir hukuk savaşı başlattık. Tabi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmak için önce iç hukuk yollarının tamamlanması gerekiyor. Tüm iç hukuk yolları tamamlandı. Mahkemeler AKP ve CHP’nin gece yarısı baskını ile çıkarttığı yasayı geçerli saydı. O sırada seçim oldu ve o günkü DTP, bugün ki BTP bağımsız vekillerle meclise girip kurup kurdu. ANAP iç hukuk yollarının tamamlanmasının ardından AİHM’e başvursa davayı kesinlikle kazanacak. 6 ay içinde iş bitecek ve seçim yardımı ile birlikte yıllardır almamız gereken parayı alacağız. Dava çantada keklik yani. ANAP yönetimi Erkan Mumcu’nun başkanlığında toplandı. Biz AİHM’e başvursak mecliste gurup kurduğu için DTP’de seçim yardımı almaya hak kazanmış olacaktı. Biz ne yaptık? ‘Biz kahır çekelim ama hain olmayalım dedik.” AİHM’e başvurmadık. İşte DP böyle bir siyasi kültürün ürünüdür. Ülkesi için kahır çekmeyi göz alan bir siyasi kültürün ürünüdür.”
ANAVATANLILIK
20 Mayıs 1983 günü kurulan Anavatan Partisi bugün 27. kuruluş yılını idrak etmiş bulunmaktadır. Geçen süre zarfında parti olarak aldığımız merhale gerçekten önemlidir. Aziz milletimizden aldığımız güç ve destek ile ülkemize ve milletimize büyük hizmetler verebilmenin gururuyla, Türkiye yi mümkün olan en kısa zamanda ileri ve modern ülkeler seviyesine ulaştırmak adına inançla gayret ve fedakârlık gösteren kadroların temsilcileriyiz.
Sebepleri hepimiz için bilinen o günkü anarşi, törör ve huzursuzluk ortamının tekrar yaşanmaması buna mukabil kardeşlik, dayanışma ve milli birlik duygularının daha da pekiştirilmesi için herkesin, her organın azami dikkat ve gayret sarf etmesini, vatan ve millet için kaçınılmaz görev saydık. Bu itibarla siyasi faaliyetlerin müsahama ve olgunlukla medeni bir şekilde yürütülmesini, siyasi mücadelede tek yolun ikna, uzlaşma ve fikirlere hürmet edilmesi vizyonumuzun temel ilkesi olarak kabul ettik. Bu ilke milli iradenin en güzel şekilde tecelli ettiği hürriyetçi demokratik nizama saygımızın tabi sonucudur. Demokratik nizama bütün müesseseleri ile sağlam, ahenkli bir şekilde kurduğumuz takdirde kalkınmanın, refahın, istikrarın ve milli dayanışmanın en köklü kalıcı temellerini geçmişte attık.
O günkü gençlerin ve 20 li yaşların içinde olan Herkesin Ülkenin ve aldığı yolun malumudur. Bugün 27 yaşında olan gençlerimiz Anavatanı bilmeyebilirler. Ama onların kullandığı her yeniliğin çağdaşlığın ve teknolojinin yada bu günkü altyapı hamlelerinin tamamının Anavatan kadrolarının ve vizyonunun sağladığını belirtmek isterim.
Anavatan Partisini ; kuruluşunun ilk gününden itibaren daima birleştirici dostluk ve beraberlik duygularının pekiştirici, vatan ve memleket hizmetinde, gönül birliği içinde bulunanların topluluğu olmuştur.
Tüzel kişiliğini 31 Ekim 2009 da Demokrat Parti çatısı altında birleştiren siyasi ekonomik başarı timsali Anavatan lılık HALKA HİZMETİ HAKKA HİZMET sayan bir anlayışın ürünüdür.
Kuruluşunda temsil ettiği bütünleştiricilik ve birleştirilicilik misyonu ve özelliği ile son olarak aynı damardan çıkan iki nehrin yıllardır ayrı ayrı yollardan aynı hedefe varmak adına verdiği mücadelenin sonucunda MERKEZ SAĞ da yeni bir anlayışla milliyetçi muhafazakâr sosyal adaletçi ve liberal anlayışın temsilcileri olarak Demokrat Parti adı altında önemli bir görev ve sorumluluklar birleşme protokolüne imza atmıştır.
Önce Vatan dediğimizden dolayı Anavatanlı olmak bir ayrıcalık olarak Tarihe altın harflerle yazılmıştır.
“Türkiyenin meseleleri zor ve çetindir. Bu çetin şartları yenebilmek, dantel gibi işlenmiş, dikkatlice hazırlanmış bir programın kararlı ve devamlı uygulanmasına bağlıdır.”
Demokrasinin tüm kurumları ile işler hale gelmesinde 27 yıl önce Anavatanlıların Merhum Turgut Özal önderliğinde 36 kurucusu ile gösterdiği gayret ve çabanın sonucunda misyonu ve vizyonu geniş çağdaş genç kadroları ile milletimize hizmete aynı inanç ve imanla devam edecektir.
İsmail İNAN
11.11.2009
Demokrat Parti’den gövde gösterisi
30.09.2009
10.Olağan İl KOngremiz....
Trabzon da ANAVATANlı olmak; Bu şehir zordur biliriz de burada iş yapmak da o denli zor. Trabzonda Partimizin 10.Olağan İl Kongresinde parti binasının yerini dahi bilmeyen aramayan sormayan hatta acı bit kahvemizi içmek adına gelmeyen uğramayanların dahi serzenişlerini isteklerini duyduk. üzüldük.
Sorduk ta nerlerdeydiniz be kardeşim bu zamana kadar. ne aradınız ne sordunuz şimdi de tutmuş bizden hesap soruyorsunuz .Geldiniz onurlandırdınız bari ses kirliliği yapmayın da millet ve bizler size olan saygımızdan sevgimizden kaybetmeyelim.
siz aramadınız arayanlarla sohbet ettiğimizi,
siz gelmediniz gelenlerle kucaklaştığımızı
siz görmediniz bizim kimlerle neler neler dertleştiğimiz o yüzden bari uzak durun da buradakilerin değerini verelim saygı ile....İNANİS
9.09.2009
İÇERİĞİ BELLİ OLMAYAN AÇILIM
Hadi itiraf edin. Hiçbir fikriniz yok değil mi? Kürt açılımı imiş.
Sormazlar mı adama, yedi yıldır neredeydiniz?
Hangi gayretin içinde oldunuz?
Hangi projeyi ürettiniz o insanlar için?
Sadece oylarını almaya çalışıyordunuz değil mi?
Meclis'e bağımsız olarak gelmek zorunda kalan temsilcileriyle bile görüşmüyordunuz.
Yüzden fazla Kürt kökenli milletvekiliniz var. Niye bir çalışma grubu kurup çözüm üretmediniz?
Öcalan bir küçük açıklama ile sizi köşeye mi sıkıştırdı?
Yoksa DTP'nin çekinmeden dile getirdiği gibi emir OBAMA sayesinde dışarıdan mı geliyor?
Sırrı Sakık ne diyordu: "Kürt açılımı sürecinde dış dinamiklerin katkısı var."
Selahattin-i Eyyubi'den, Kudüs'ten, şehit analarından bahsederek cümbür cemaat ağlamakla bu işler çözülmez. Şehit anaları, vatan için canını vermiş oğullarına "Kelle", derdini anlatmaya çalışan çiftçiye "Ananı da al git" dendiğini unutmadılar.
Daha adını bile koyamadınız açılımınızın. Kürt açılımı olmadı, demokratik açılım dediniz. Şimdi de kardeşlik ve barış açılımı diyorsunuz. Duruma göre değişiyor anlaşılan. Çok dert ettiğinizi de sanmıyorum. Nasılsa bir pişkinlik ya da bir takiyye ile çıkarsınız işin içinden.
Üniversite harçlarına yapılan zam konusunda mükemmeldiniz. "Biz yüzde sekiz zam kararı aldık, gerisi yalandır." diyor iktidarın sözcüsü. Arkasından YÖK açıklama yapıyor; "Biz zam talebinde bulunmadık. Sadece maliyetlerimizi Maliye Bakanlığı'na gönderdik. Olan bitende bir taksiratımız yoktur."
El insaf, yüzde 300 lük zamları kim uydurdu o zaman? Bu öğrenciler geri zekalı mı, işlerini güçlerini bırakıp protesto yürüyüşü yapıyorlar? Yoksa bunu da "Gelgenekon" mu yaptırıyor?
Elinizde herhangi bir plan veya yol haritası olmadan kapı kapı dolaşıp fikir dilenciliği yapmak tam da sizi anlatıyor. Fikir verenin fikrine saygı duyarmış gibi. Uzlaşmadan yanaymış gibi. Muhalefet ne derse tersini yapmıyormuş gibi.
DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna, "Biz, Kürt sorununun çözümünde Öcalan'ı muhatap alıyoruz, PKK ve Öcalan'sız bir barış süreci olmaz, 15 Ağustosta Öcalan'ın açıklayacağı yol haritasını önemsiyoruz" diyor. Tercümesi şu: "Sayın Başbakan, yalnız DTP ile görüşmen yetmez. Öcalan ve PKK ile de görüşmek zorundasın. Yoksa barış olmaz."
Tavsiyemiz şudur sayın Başbakana, Öcalan ile vatandaş Recep Tayyip Erdoğan olarak görüşün.
Bu işin sonunda Öcalan, Nobel Barış Ödülüne aday gösterilirse hiç şaşırmayacağız doğrusu.
26.08.2009
ZAFER HAFTASI
Türk Milleti asırlar süren tarih serüveninde her biri ayrı öneme sahip sayısız zaferlere adını yazdırmıştır. Asırlardır birçok devletin kurulmasına ve yıkılmasına vesile olan Türk milletinin zaferleri, dünya siyasi hayatına yön vermiş çağ açıp çağ kapatarak dilden dile günümüze kadar ulaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sürecinin ardından Anadolu’muzu kuşatan düşmanlarda, bu zaferlerden biri olan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan muharebeleriyle son bulan mücadele sonrası vatanımızdan kovulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşması başlamıştır.
Gazi Mustafa Kemal liderliğinde mücadele veren Türk Milleti, bu mücadelesinden başarıyla ve kahramanlık destanlarıyla ayrılmış ve tarihteki “Yenilmez Türkler” unvanının haklılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Bu hafta 87. yıl dönümünü kutlayacağımız Zafer Haftası’nda, Türk Milleti olarak birlik ve beraberliğimizi koruyarak her türlü zorlukların üstesinden geleceğimizi anlamış olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu mutluluğun devamı ve ülkemizin bölünmez bütünlüğünün korunması için, emanet aldığımız ve yıllardır korunan Türk Milleti’nin değerlerine saygı göstermeliyiz, bu değerlere sahip çıkmalıyız. Bizi biz yapan bu değerlere sahip çıktığımız müddetçe Türk milleti tarihteki mukaddes yerini korumaya devam edecektir. Vatanını düşmandan temizleyerek kurmuş bir millet olarak aynı heyecanı ve aynı duyguları bugünde içimizde taşıdığımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
Bu vesile ile ; başta İstiklal mücadelesinin önderi Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşlarını, şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ile anıyor, tüm Türk Milletinin ve Trabzonlu Hemşerilerimin Zafer Haftasını kutluyorum.
24.08.2009
Kürtlerin sözcüsü ne DTP ne PKK
25 yıldır ülkenin ''başına bela'' olan bu sorundan ülkeyi kalıcı olarak kurtarmak için atılacak her adıma samimi bir şekilde katkı vermeye hazır olduklarını ifade eden Uzun, şöyle konuştu:
''Çünkü bu mesele hayati bir meseledir. Bu mesele ekonomi ya da işsizlik meselesi değildir. Ekonomimizi düzeltebiliriz ama birliğimiz bozulursa bunu telafi edemeyiz. Kardeşliğimiz bozulursa, kardeşlerimizle aramıza mesafe sokulursa işte o mesafeyi kapatmakta kifayetsiz kalırız. Bu meselenin çözümünün anahtarı Kürt kardeşlerimizin elindedir, vicdanındadır. Kürt kardeşlerimizin, Kürt kökenli vatandaşlarımızın sözcüsü ne DTP'dir ne PKK'dır. Kürt kardeşlerimizin sözcüsü sadece ve sadece kendi vicdanlarıdır. Onun için Türkiye'nin dört bir tarafındaki Kürt kardeşlerime, Kürt aydınlarına sesleniyorum: 'Biz kardeşiz, bu ülke hepimizin' diye sesinizi yükseltin. Kürt kardeşlerimiz bunu yaparsa bu süreç çok daha sağlıklı bir şekilde ilerler.''
MHP'nin ya da başka bir partinin de Türklerin sözcüsü olamayacağını savunan Uzun, ''Hiç kimse böyle bir sözcülüğe soyunmamalıdır. Bu mesele ne DTP'nin istedikleriyle ne de MHP'nin reddettikleriyle çözülebilir. Türkiye, MHP'nin de DTP'nin de temsil ettiklerinden çok daha büyük bir ailedir'' görüşünü dile getirdi.
Hükümetin açılım sürecinde attığı adımları takip ettiklerini, doğrularını destekleyip yanlışlarında karşısına dikileceklerini kaydeden Uzun, ''Hükümeti uyarıyoruz; İmralı'daki terörist başını ne doğrudan ne dolaylı olarak muhatap kabul etmeyin. Onu kendine kılavuz belleyenlerin sözüne de kulak asmayın. Terörist başını muhatap almanızı isteyenlerin sözünü dinlemeyin'' diye konuştu.
-ANAVATAN-DP BİRLEŞME SÜRECİ-
Uzun, konuşmasında, Demokrat Parti ile birleşme çalışmalarına da değindi. Türkiye'nin mutedil, akılcı, birleştirici, bütün kesimleri kucaklayıcı siyaset anlayışı ve üslubuna ihtiyacı olduğunu kaydeden Uzun, şunları kaydetti:
''Bu üslubun adı, merkezde birleşme, bütünleşmedir. İşte o üslubun adı, Demokrat Parti ile Anavatan Partisi'nin yepyeni bir hedef için yepyeni bir anlayış için yepyeni bir tertiple bir araya gelmesidir, bütünleşmesidir. Haziran ayı başında Demokrat Parti'yle birlikte yürümeye karar verdik. Bu kararı durduk yerde vermedik, milletin isteğiyle verdik. Millet, yeni, güçlü bir alternatif istiyor. Milletin istediğinin aksine siyaset yapılamaz. Biz milletin arzusu yönünde böyle bir süreci başlattık. Tarihi bir çağrıyla karşı karşıyayız. Ya milletin istediğini yapacağız ya da milletle ters düşeceğiz.''
Parti teşkilatında DP ile birleşme kararı nedeniyle burukluk olduğunu ifade eden Uzun, ''Anavatan kadrolarının her gittikleri yere kendi düşüncelerini, kendi duruşlarını ve Özal'ın fikriyatını götürdüğünü'' söyledi.
Türk siyasi tarihinin en önemli kararlarından birinin arifesinde olduklarını savunan Salih Uzun, ''Değerli dostlarım hata yaptık. Hem de iki parti birden hata yaptık. Yıllarca birbirimizle uğraştık. Biz birbirimize tuzak kurmaya çalışırken millete kurulan tuzakları fark edemedik. Biz hata yaptık, milletten uzaklaştık, millette bizden uzaklaştı. Suç milletin değil, suç bizim'' dedi.
9.08.2009
YOMRA BİRLEŞMEYİ YILLARDIR UYGULUYOR...
ANAP Yomra'da 'Uzun' dedi
Anavatan Partisi Yomra 10. Olağan İlçe Kongresi dün parti binasında gerçekleştirildi.
Konuşmaların ardından yapılan seçimlerle Hüseyin Uzun, ANAP Yomra İlçe Başkanlığı'na seçildi. Anavatan Partisi Yomra İlçe Teşkilatı şu isimlerden oluştu: Ömer Beder, Osman Akgül, Seyyah Sağıroğlu, Osman Özaslan, Hakan İnce, Seyfullah Yavuz, Coşkun Saka, Mehmet Bayrak, Abdurrahim Ayyıldız, Hüseyin Bekir, Haydar Özdemir, Halil İbrahim Korkmaz, Temel Sezgin ve Turan Altıntaş.
KONGRE SÜREÇLERİ DEVAM EDİYOR..
BİRLEŞMENİN TARİHİ...
DP İLE ANAVATAN'IN BİRLEŞECEĞİ TARİH
ANAP ve DP'nin birleşmesi için geri sayıma geçildi. Partiler hangi çatıda birleşecekler?
ANAP’ta süren il kongrelerinin tamamlanmasını bekleyen taraflar, son dakikada bir prüz çıkmaması halinde 31 Ekim’de peş peşe kongrelerini gerçekleştirek, merkez sağda birleşecekler. DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, VATAN’a “Birleşme için takribi tarihimiz 31 Ekim’dir” dedi.
26.07.2009
İYİ AĞAÇ KOLAY YETİŞMEZ....
Bayanlar, Baylar. Basınımızın Güzide temsilcileri.
Sayın Genel Başkan Yardımcımız Sayın İstanbul il başkanım ve çok değerli dava arkadaşlarım hepiniz hoş geldiniz.Bu gün bura da ANAVATAN partimiz ile Demokrat Parti birleşme eşgüdüm komisyon toplantıları ve ardından Genel merkezce ANKARA da yapılan 81 ilin il başkanları toplantısı, akabinde MKYK toplantısı: sonucunda yine Genel Merkezimiz de Dün Bir araya gelen ortak bir metinle bunu partililerimize ve tüm kamuoyuna duyurulan birleşme süreci hakkında; Trabzon özelinde Değerli Başkanlarımın sunacağı bilgilerle Trabzon kamuoyuna süreci ve durumu arkadaşlarımıza ve partililerimize anlatacaklar.
Birleşme süreci devam eden bir süreç olduğunu hatırlatıp başlangıcının eski Genel başkanlarımız zamanından beri süregelen bir çalışma olduğu hepimizin malumu .Geçen süreçte çeşitli defalar ve çeşitli pazarlıklarda ki orantısız ve dengesiz müzakereler sonucu masadan sonuç alınamadan kalkılması bu birleşmenin geçmiş dönem sıkıntılarındandı.
Demokrat Parti Kongresinde delege yapısına rağmen sayın Hüsamettin CİNDORUK kongre salonunda kürsüde ‘’NE PAHASINA OLURSA OLSUN BİRLEŞME ADINA ADAYIM’’ söylemi ile kazanan olması fiilen Birleşmenin başlamasını teşkil etmiştir.
Ardından 3 Haziran da ikili görüşmeler başladı ve Komisyonlar kuruldu ,bakınız geçmişte sütten ağzı yanan bir taraf olarak bu sefer yoğurdu üfleyerek içen olduk ve önümüzde de bize yol gösteren bir geçmiş kılavuz hep var oldu.
Görüşülen her konu ve madde görüşme sonrasında tutanakla imza altına alındı.ilerlemeler ve aşılan her engel büyük titizlikle genel başkanlarca takip edildi.
Değerli basın mensupları karşılıklı anlayış ve ikili müzakerelerde ki çalışmalar sonucunda gelinen nokta paylaşım esasına dayalı birlikteliktir. Bu paylaşım ½ oranına uygun yapılacaktır.
İsim bazında bazı üyelerimizin ve kamuoyunun dikkatlerini çekmek istediğim noktada şudur. Çatısı altında birleşilmek istenen DP Bizim tarafımızdan o gün kü Doğru Yol Partisine sunulan ve görüşmelere geçilip tek ayağı yerine getirilen bir projedir. İsimde dolayısıyla devam eden süreç de Projenin davamı esasına uyulmuştur.Logo ozaman tarafımızdan kırat arkasına Türkiye amblemi dizaynı eklenmiştir.
Kamuoyunun kim genel başkan olacağı sorusu işin esasına değil fikriyatına terstir.Birleşme durumunu sekteye uğretmeya çalışacakların ortaya attığı olmayan bir sorundur.teşkilatlar ve oluşumları ilerleyen sürecin konuları olacaklardır. Genel başkanlık da aynen belirttiğim nedenlerle hiçbir şekilde pazarlık unsuru olarak taraflarca öne sürülmemiştir.
Önümüzdeki dönem de yaklaşan Genel seçimin zamanı 2011 tarihidir. bazı arkadaşlarımız yada ilgililerce ortaya atılan farklı bir isim ,farklı bir parti de olma şansı çok az olan seçeneklerdir.
Farklı bir Parti ismi Siyasi Partiler yasası na ve öngörülen seçime girme , teşkilatlanma süresinin yetmemesi adına İktidar partisinin Baskın seçim yapma ihtimaline karşı zamanının yetersiz olmasından dolayı uygun değildir.
Tabi ki ayrı düşünceler olacaktır. Hatta geçmişte olduğu gibi engel olmaya çalışanlar da olacaktır. Biz anavatan partisiyiz bizde Demokrasinin tüm unsurları işler herkes görüşünü fikrini bu ortamlarda açıklayacak yada parti yönetiminde olup söz sahibi olacaklardır.
BİAT kültürü bize uymaz. herkes düşündüğünüsöyleyecek ve herkes de söyleyeni dinleyecek demokrasiden biz bunu anlıyoruz.
Birleşme öyle kolay değildir zorluklar tabiki olacaktır. Koskoca İki dağın birleşmesi kolay değildir. İyi ağaç kolay yetişmez, Rüzgar ne kadar sert eserse ağaç o kadar sağlam olur.
Bu amaçla teşkilat sorumlularımız ve sayın Başkanlarım sayesinde sizlerin de huzurlarında ve akabinde ki toplantılar la partililerimize durumun anlatılması ve halkımın önüne ALTERNATİF koyabilmek maksadıyla yapılan çalışmaların devam edeceğini hatırlatmak istiyorum. TRABZON / 24 TEMMUZ 2009 -İSMAİL İNAN