Ankara’da31.ocak2009 da Ahmet Taner Kışlalı spor salonunda Tüm partililerimizin büyük çoşku ile katıldığı tüzük kongresinde, partinin ambleminin, küçük değişikliklerle 1983’teki haline döndürülmesine ilişkin teklif oy birliğiyle kabul edildi.
Böylece Anavatan Partisi’nin logosu, beyaz zemin üzerine sarı petek şeklinde Türkiye haritası, sarı ve beyaz renkli arı ve kırmızı harflerle yazılı "Anavatan Partisi 1983" oldu. Küskünlere "Hepimiz Özal’ız" diye mektup yazan Genel Başkanı Salih Uzun, partinin aslına dönme süreci yaşadığını söyledi.
Kongreye eski Büyüklerimizin yanı sıra yeni ve gelecek nesillerin kaynaşma modunfdaki jenerasyon katıldı. Aday olan Belediye başkanları Basına ve partililere tanıtıldı.
Muhteşem bir korografi ile sanatsal ortamda mevlevi gösteriler ve saz sanatçıları eşliğind bir gösteri düzenlendi.
Kongreye Mesut Yılmaz kendi el yazısı ile mesaj gönderdi,Erkan MUMCU ise telgraf gönderdi.
Ahmet ÖZAL bizzat katıldı. Muhteşem bir kalabalık vardı....
İşte sizlere Genel Başkanımızın Kongrede yaptığı Konuşmanın Tam metni...
Ben bir mektup göndermiştim.
Adresi vefa, adresi inanç, adresi sevgi, adresi ufuk, adresi vizyon ve adresi TURGUT ÖZAL’ dı.
Allaha şükürler olsun görüyorum ki; mektubum adresine ulaşmış. Allaha şükürler olsun ki bu zemheri ayında bir güneş gibi Ankara’yı vefaya, sevgiye, ufka ve inanca boğdunuz.
Ey Turgut Özal’ın yuvasının sahipleri, ey Turgut Özal’ın ektiği çınarın kökleri…
Turgut Özal’ın yuvasına, Turgut Özal’ın davasına hoş geldiniz, şeref verdiniz. Değerli Arkadaşlarım, çok kıymetli Anavatanlılar, partimin her kademesinde savaş veren değerli neferler…
Ve bugün bu salonda bulunan ya da bulunmayan Türkiye’nin bütün renkleri…Hepiniz bu partinin anlam kaynağısınız… hepiniz koskocaman bir milletsiniz… hepinizi bağrıma basıyor, muhabbetle kucaklıyor ve tekrar hoş geldiniz diyorum.
Hoş geldiniz şerefler verdiniz…
Biraz önce bizim için çok önemli bir kararı aldık.Partimizin kimliğini, dününü, bugününü ve yarınını temsil eden, bizim görünen yüzümüz ve geçmişimizle bağımız olan en değerli sembolümüzü, en değerli emanetimizi yeniden kazandık.
Özal’ın ve onun yol arkadaşlarının sadece bize değil, bütün millete emanet ettiği Anavatan amblemine yeniden kavuştuk.
Arıyı Türkiye’si ile, Anavatanı özü ile buluşturduk.Yaptığımız şey sadece basit bir amblem, basit bir logo değişikliği değildir.
Sevgili dostlar… Bu bir vuslattır. Bu, adı konmamış bir ayrılığın nihayet bulduğu andır.
Değerli Anavatanlılar,Henüz 3 ay önce bu salonda devraldım Genel başkanlık görevini…
Biz göreve geldiğimizde zaten Türkiye seçim sürecine çoktan girmişti. Bu salonda seçimlere gireceğiz dedik ve bu seçimlere giriyoruz.Şartlarımızın zorluğunu ve ağırlığını biliyoruz. Ama seçimin sonucundan çok seçimde ortaya koyacağımız mücadeleyi anlamlı buluyoruz.
Evet, çok tanınan ve kamuoyu tarafından çok bilinen insanlar değiliz belki…
Ama şunu unutmayın, mücadelenin içindeki insanların büyüklüğü değildir önemli olan. Önemli olan, insanın içindeki mücadelenin büyüklüğüdür. Ve biz bu mücadele azmini hücrelerimize kadar hissediyoruz.Bana diyorlar ki, hiç seçime 3 ay kala bir siyasi partiye, hem de bir önceki seçime girmediği için oyu sıfır görünen bir partiye Genel Başkan olunur mu?
Bu partinin parası yok diyorlar, bu partinin teşkilatları yorulmuş diyorlar.
İktidar çoook güçlü diyorlar. İktidarla kavga etmeye gücünüz yetmez diyorlar.
Kimse baş edemiyor diyorlar. Tabii ne beni tanıyorlar ne de ANAVATANI…
Onlara kimi zaman PERVANEYİ’yi anlatıyorum, kimi zaman SU’ yu …
Pervane nedir, kimdir bilir misiniz? Pervane aşktır. pervane aşkın doruğudur. pervane hakikate giden yoldur. Pervane yoklukta can bulmaktır.
Pervane, ateşe/ışığa aşıktır. Nerde bir ışık görseniz etrafında ışığı tavaf eden bir pervane mutlaka görürsünüz.
İşte bu pervaneye de soruyorlar hatta uyarıyorlar.
Diyorlar ki; görmüyor musun ki etrafından ayrılmadığın bu ateş seni her yaklaştığında biraz daha yakıyor. Artık uzak dur bu ateşten yoksa yok olup gideceksin diyorlar.Pervane hayretle bakıyor sözün sahibine…
Ve diyor ki; senin beni yakar dediğin bu ateş benim varlık nedenimdir. Bu ateş hayatımın gayesi ve nefes alışverişimin yegane sebebidir. Ben onsuz bir hayatın olabileceğini hiç düşünmedim ki..
Şimdi ben de bana niye böyle bir dönemde bu kadar ağır bir yükü aldın diyenlere sesleniyorum. Ben bu partisiz bir hayat/siyaset düşünemezdim ki...
Ben bu partinin dışında hiçbir yerde özgür olamazdım ki.
Ben bu partinin dışında hiçbir yerde nefes alamazdım ki. Ben sadece iktidar olmak için bir kavga vermiyorum ki. Ben bu ateş sönmesin diye gerekirse kendimi bu ateşte yakmak istiyorum. Çünkü bu ateş sönerse biliyorum ki bu ülkenin bütün oksijeni bitecek. Bu ateş sönerse gökkuşağının bütün renkleri birbirine düşman olacak. Ben kuru bir iktidar kavgası vermek için genel başkan olmadım.Ben bu davanın iktidar olması için gerekirse canımı vermeye geldim…
Karmakarışık hesaplar yok kafamızda, hesapçılık yok benliğimizde… Asaletin hesapçılığı olur mu?Bizde mi “hele şu yerel seçimler bi geçsin” deseydik. Biz de mi bu yuvayı, içinde yetiştiğimiz bu yuvayı hor görseydik. Biz de mi bu davayı öksüz bıraksaydıkBiz de mi kendimizi, varlık nedenimizi inkar etseydik.
Arkadaşlarım,
Dava arkadaşlarım,Siyaset yaparken de asaletin bozulmayabileceğini alemi cihana gösteren eşsiz dava arkadaşlarım,
Bizim gözlerimize hayretle bakanlar var, Ben de onların yüreklerine hayretle bakıyorum ve bazen da onlara SU’yu anlatıyorum.
Su hayattır. Su şifadır. Su umuttur.
Ve elbette ki Su temizliktir.
Mevlana der ki; “
su bile kirlenir.” Evet her şeyi temizlemek için kullandığımız su bile kirlenir. Suyun mayası temizdir ama varlık nedeni kirleri temizlemektir. Su kendi işini yaparken elbette kirlenir. Ama bu kir kendi kiri değildir. Suda leke kalmaz, su kirlenince toprağa karışır. Buhar olup gökyüzüne aslına döner. Yağmur olur, rahmet olur bu toprağa geri döner.
İşte Anavatanın siyaset serencamı da suyun hayat serencamı gibidir.Anavatan partisi bütün yoklukların bütün kuraklıkların bütün çaresizliklerin orta yerine bir rahmet, bir su gibi düşmüştür.
Rahmetli Özal, anlamsızca devam eden kavgaların bütün taraflarına aslında hepimizin tarafının aynı olduğunu göstermiştir.Anavatan cüce bir bedene hapsolan bir devi uyandırmıştır.
Anavatan Türkiye’nin içinden bambaşka ve güçlü bir Türkiye çıkarmıştır.Anavatan sadece insanların ellerindeki ayaklarındaki zincirleri kırmakla kalmamış, beyinlerindeki zincirleri de kırmıştır.Anavatan özgürleştirmiştir
Anavatan kimseyi dindar olmaya zorlamamış ama dindarların huzurlu ve endişesiz yaşamasını sağlamıştır.
Anavatan kimseyi Türk olmaya, Kürt olmaya, Alevi olmaya, Sünni olmaya, İsevi ya da Musevi olmaya zorlamamış ama hepsinin barış içinde, huzurlu ve endişesiz yaşamasını sağlamıştır.
Anavatan cumhuriyeti yüceltmiş ama bunu yaparken demokrasiye bir zarar gelmemesini de başarabilmiştir.Anavatan başkalarının hayallerinin bile ulaşamayacağı değişimleri gerçekleştirmiş ama aynı zamanda bizi biz yapan bütün değerleri de korumayı başarabilmiştir.
Anavatan ırkçı olmadan milliyetçi, bağnazlığa sapmadan dindar ve sosyalizme sapmadan sosyal adaletçi olunabileceğini herkese gösterebilmiştir.
Anavatan kolaylaştırmış, zorlaştırmamıştırAnavatan sevdirmiş, nefret ettirmemiştirTüm bu memlekete hizmet sürecinde, bu uzun hizmet yolculuğunda elbette biz de yıprandık, biz de yorulduk.
Bir kömürcünün elindeki kir neyse, bir boyacının elbisesindeki leke neyse, bir inşaatçının başındaki toz neyse; bizde de o kadarı var.
Ama bu, anavatanın mayasının kiri değildir. İşte bugün Anavatan partisi bir aslına dönme süreci yaşamaktadır.
Ben ve siz, hepimiz elele verip anavatanı özüne döndürüyoruz bugün…
Bu öze dönüş bir arınma sürecidirBu öze dönüş bir rahmet yolculuğunun başlangıç noktasıdır.Suyu anlamayan, suyun mayasını anlamayan, suyun varlık nedenini anlamayan anavatanı anlayamaz
Ben işte bugün bu yüzden buradayım. Siz işte bugün bu yüzden buradasınız…
İşte şimdi yeniden başlıyoruz.Yeniden yola çıktık.Bu daha ilk adım.Asıl bundan sonrası var.
Partimizi yeniden yapılandıracağız.Özal fikriyatından ilham ve referans alarak ama O’ndan aldıklarımızla O’nu da aşarak Türkiye’nin önüne yepyeni bir vizyon koyacağız.Türkiye’yi Anavatan zihniyetiyle yeniden buluşturacağız.Büyük bir azimle, büyük bir inanmışlıkla ama aynı zamanda büyük bir sabırla bunları yapacağız. Son yıllarda kurumsal tarihimizin en büyük inişini yaşadık.
Sizi temin ediyorum ki; el ele verirsek, inanırsak bundan sonrası tırmanış olacaktır.Hedeflerimizi sadece iki ay sonra yapılacak seçimlere endekslemedik. Kendimize kısa vadeli hedefler koymadık. Uzun bir mücadeleyi göze aldık…
Değerli Anavatanlılar,Ben, bu yuvayı kurana şükranlarımı sunmadan bu mücadeleye başlamanın, bu yolculuğa çıkmanın doğru olmadığını düşünüyorum.Evet ben, bütün hücrelerimle ben Turgut Özal’ım diye haykırmak istiyorum.Evet ben, bu partinin de bütün hücreleriyle Ben Turgut Özal’ım diye haykırmasını istiyorum…
Öyleyse ayağa kalkın benim eşsiz dava arkadaşlarım. Öyleyse ayağa kalkın benim umuttan ve inattan birer heykele dönüşen su gibi aziz dava arkadaşlarım. Öyleyse kenetleyin ellerinizi başınızın üstünde, herkesi ve her şeyi kenetler gibi… Evet tıpkı onun gibi gülümseyin geleceğe…Sadece dilinizle değil bütün yüreğinizle haykırın…
Bizi anlamayanlara karşı haykırın
.‘BEN TURGUT ÖZAL’IM’‘BEN TURGUT ÖZAL’IM’‘BEN TURGUT ÖZAL’IM’
Bu neydi biliyor musunuz? bu yaptığımız neydi? Hani karanlığın en kesif noktasında, uzaklarda bir yerlerde, ufacık bir ışık belirir ya…
Uzakta görünür ama bitmez sanılan o derin karanlığı, o ufacık ışık huzmesi darmadağın eder. Burada yaptığımız şey öylesine güçlü bir ışığın ilk müjdesiydi… Allah hepinizden razı olsun.Burada herkes gördü ki Özal’ın diktiği çınar burada ve dimdik ayakta. Sizler bu çınarın kökleri ve gövdesisiniz. Yapraklarımız nerede diye asla üzülmeyiniz. Malum kış mevsimindeyiz ve hiçbir çınar yapraklarından medet ummaz. Bütün yapraklar kış mevsimi geldi mi, zor iklim şartları başladı mı gövdeyi terk ederler. Bu düşen yapraklara, yani başka partilerden aday olan arkadaşlarıma da bir çift sözüm var. Onlara sitemim çok büyük… Kendilerini, bugün aranır sorulur yapan bu partiye bu zor günlerinde destek olmak yerine kolayı seçen bu arkadaşlarıma sitemim çok büyük… İktidar ile ana muhalefet arasına sıkıştırılmış vatanlarına ve onları meşhur yapan Anavatanlarına karşı yapacakları çok önemli ve hayırlı görevleri, ellerinin tersiyle itip bu komik orta oyununa dahil olmayı tercih ettiler. Zor geldi, taşın altına ellerini koymak… Zor geldi, gece uykusuz kalmak. Zor geldi… Zordur şimdi Anavatanlı olmak… Zordur şimdi Anavatanlı kalmak… Cesaret ister, iman ister, mangal gibi yürek ister… Ama sevgili Anavatanlılar, Ama yürekli Anavatanlılar, Ama vefakar, cefakar Anavatanlılar, şimdi biz, bu düşen yapraklara ve onlardan medet umanlara takılıp kalamayız. Asabımızı bozabilirler ama ayarlarımızı bozmalarına izin veremeyiz. İmanımızı sarsmalarına izin veremeyiz. Direncimizi kırmalarına izin veremeyiz… Biz bu tuzağa düşmeyeceğiz. Aslında söyleyecek çok söz var ama kimin kime hizmet ettiğini cümle alem görüyor.Benim onlara değil asıl halkıma söyleyecek çok sözüm var…Memnun musunuz?Özal hayatınızdan çıktıktan sonra, Anavatan hayatınızdan çıktıktan sonra, siyasetten memnun musunuz?Anavatan hayatınızdan çıktıktan sonra onun size kazandırdığı refahın üzerinde bir refaha kavuşabildiniz mi?Daha özgür olabildiniz mi mesela? Geleceğe güvenle bakabiliyor musunuz?...Anavatan düşüncenin önündeki bütün engelleri kaldırdı derken bugün özel hayatınızın bile dikenli tellerle çevrildiğinin farkında mısınız?Özal’ın yaptığı barajlardan sonra kaç baraj yapıldı biliyor musunuz? Anavatan’ın yaptığı otoyollardan sonra bunların duble yol yapımına yöneldiğini görmüyor musunuz? Duble yoldan otoyola gerisin geriye ne kadar yol var farkında mısınız?Aziz Anavatanlılar,Milletimizin hafızasını tazelememiz gerekiyor…Biz iktidara geldiğimizde cezaevleri 141, 142 ve 163. Maddeden hapse girmiş mahkumlarla doluydu. Bu maddeleri biz kaldırdık.Bu ülke karnelerle, kuyruklarla mal alıp satanların, karaborsadan ekmek alanların memleketiydi. Hür teşebbüsü ve serbest piyasayı biz getirdik.Bu ülkenin savaş uçakları, başkaları lastik satmasa havalanmıyordu. “Savaşan şahinleri” ülkemize biz verdik. Bu ülkede, araya Adana’nın girdiği bir telefon şebekesi vardı, milyarlarca dolarlık Türk Telekom’u biz kurduk. Bunu yalnızca biz mi yaptık? Biz diyoruz ki “Bunu yapan milletimizdir.”Eğer milletimizin desteği, milletimizin varlığı arkamızda olmasaydı tüm bunları yapamazdık. O yüzden ben milletime diyorum ki, o günleri hatırlayın ve bugün yapılanlarla asla tatmin olmayın.Şüphesiz daha iyisi var. Biz daha iyisini yapabiliriz.4 buçuk milyon insanın işsiz kaldığı bir ülkeden daha iyisini yapabiliriz.19 milyon insanın yoksulluk sınırı altında yaşadığı bir ülkeden daha iyisini yapabiliriz.Çünkü biz senede 500 bin suçun işlendiği bir ülkeye, bize yaraşır diyemeyiz. AKP iktidara geleli neredeyse 7 sene oldu. İşte manzara budur.Diyorlar ki biz sessiz devrim yaptık. Ey millet sessiz devrim mi olur? Kimsenin haberi olmayan bir şey ancak kuruntudur. Devrim dediğin gümbür gümbür olur.
Nereden mi biliyoruz? Yaptık, oradan biliyoruz.Biz devrim yapınca duyuluyor, sizinkisi sessiz kalıyorsa biz size deriz ki: Siz ancak kendinizi oyalamışsınız.Biz biliyoruz, devrim nedir, çağ atlamak nedir.Literatüre bunları biz kattık. Devrimin kitabını biz yazdık.Değerli Anavatanlılar;Bu arada bir konuya değinmeden de geçemem.Biliyorsunuz, Perşembe günü akşamı Davos’ta hiç birimizin onaylamayacağı bir manzara yaşandı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına karşı kabul edilemez bir tavır sergilendi.Başbakan da karşılık verdi…
İyi de yaptı… Doğrusunu yaptı.Çünkü bırakın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir vatandaşına bile kimse öyle davranamaz.Başbakan tepki göstermekle doğru yaptı.
Bizim bu hükümetin dış politikasına dair, Ortadoğu’da takip ettiği politikaya dair, İsrail’le ilişkilerine dair, Hamas’la ilişkilerine dair eleştirilerimiz var.
Ama bugün bu eleştirilerimizi yapmıyoruz. Bugün diyoruz ki; Başbakan Davos’ta maruz kaldığı muamele karşısında yapılması gerekeni yaptı, doğru yaptı.
Yalnız şunu söylemeden de edemeyiz:Biz 7 yıllık tek başına iktidarın başbakanından başka doğrular da, başka duruşlar da beklerdik.
Sayın Başbakan,,, madem tavır koymayı biliyordun, keşke Kıbrıs için de esip gürleseydin..Keşke askerlerimizin başına çuval geçirilirken de sesin çıksaydı…Emin ol, şimdi olduğumuz gibi o zaman da yanında olurduk…
Ey Sayın Başbakan…
Davos’ta yaptığın bir doğru, 7 yıldır yapmakta olduğun bütün yanlışların üzerini örter mi zannediyorsun?Sadece son 3 ayda işsiz kalan 500 bin kişinin feryadını bu gürültüyle bastırabileceğini mi zannediyorsun?Eğer aklından geçen buysa, bu memlekete bir kez daha kötülük ediyorsun.
Sevgili Anavatanlılar, Sevgili Kardeşlerim;Şimdi önümüzde bütün gücümüzle çalışmamızı gerektiren zorlu bir süreç var. Türkiye iki ay sonra, 29 Martta yerel yönetim seçimlerine gidiyor.Ve ne yazık ki bu seçimler de; olağan siyasi zeminin değil, zorlama ve manüpüle edilmiş birtakım niyetlerin üzerine inşa edilmeye çalışılıyor.
Türkiye iktidarın ve ana muhalefetin egoları, çekişmeleri, kutuplaşmaları arasında sağduyusunu kaybediyor.Yerel seçimler; adayların, projelerin, fikirlerin savunulduğu değil, kalelerin savunulduğu bir atmosfere doğru itilmek isteniyor.Bugün burada, sizlerin huzurunda takdim edeceğimiz belediye başkan adaylarımız var.Onlar, her türlü baskıya rağmen baba ocağını terk etmeyen hayırlı evlatlardır, hayırlı Anavatanlılardır.
Onlar kahramanlarımızdır.Her biri kendi illerinde, ilçelerinde, beldelerinde onurlarıyla, kişilikleriyle sevilen sayılan insanlardır. Her yerde belediye başkan adayı gösteremiyoruz maalesef…
Ama her yerde il genel meclisi üyesi adaylarımızı göstereceğiz ve halkımızdan destek isteyeceğiz...
Başımızı öne eğmedik, eğmeyeceğiz. Bütün zorlukların üstesinden gelecek ve istikametimizden zerre kadar sapmayacağız.Bugün bu salondan çıktıktan sonra hepiniz memleketlerinize döneceksiniz. Vatandaşlarıma selamlarımı, muhabbetlerimi götürün. Gidin…
Anavatan’a geçmişte omuz vermiş, destek vermiş, güç vermiş, gönül vermiş, oy vermiş kim varsa onu bulun. Onlara bugün burada doğan ışığı anlatın.Onlar bu ışığı tanırlar, Onlar bu ışığı bilirler, Emin olun, Onlar bu ışığa gelirler.
Sevgili Anavatanlılar,Birbirimize inanacağız ve başaracağız. Bugün buradan, hep bir ağızdan aynı mesajı verelim: Biz buradayız, 26 yıl önce de buradaydık, bugün de buradayız, yarın da burada olacağız. Türkiye var oldukça, milletimiz var oldukça, içimizdeki memleket sevgisi var oldukça, canımız sağ oldukça biz hep burada, milletimizle beraber olacağız.Ve asla mahcup olmayacağız. Bilin ve iman edin ki;Zafer inananlarındır... Zafer sabredenlerindir...Allah yardımcımız olsun. Allah’a emanet olun.